Yolculuk, Mesafe ve Hayat: Trafik İçinde Kaybolan Zaman ve Çözümler

Dün bir toplantıda, Fahrettin Hocam’ın Japonya seyahatinde yaptığı bir gözlemden bahsetmesiyle başladı her şey. Onun anlattığına göre, Japonya’daki otel odasının penceresinden dışarı bakarken dikkati bir şeye çekilmişti: Yolda ilerleyen araçların arasındaki mesafe. Bu mesafe asla bozulmuyor, bir araç bir diğerine fazla yaklaşıp hızını değiştirmek zorunda kalmıyordu. Her şey bir düzen içinde ilerliyor, bir nevi dans ediyorlardı. O an hocam, Japonya’nın trafik kültüründeki bu disiplin ve eğitimin önemini anlattı.

Bu disiplin, bir Japon atasözüne de yansımıştı: “Bireylerin özgürlüğü, diğerlerinin alanı başlar başlamaz biter.” Bu felsefe, toplum düzeninin bel kemiği gibiydi. Disiplinli yaşamın özgürlüğü kısıtlamaktan çok, başkalarının özgürlüğünü korumak için olduğunu vurguluyordu. Japonya’nın yollarındaki bu disiplin ise sadece kurallara uymaktan değil, kültürel ve sosyal eğitimin getirdiği bir yaşam biçimiydi.

Hocamla vedalaşıp Ankara’dan İstanbul’a doğru yola çıktığımızda, bu sohbet kafamda dönüp duruyordu. Serhat arabayı sürerken gözlerimin önüne köyde otlaktan dönen inekler geldi. Köyde büyüyenler bilir, otlaktan dönen inekler hiç acele etmezler, ama bir o kadar da düzenli bir ritimle ilerlerler. Her birinin yeri bellidir: En önde, köydeki en uzak noktaya giden inek olur; en arkada ise köyün girişindeki eve dönecek olan. Aralarındaki mesafe hiç değişmez, hızları ise sanki bir nota defterinden okunuyormuşçasına sabittir. Anadolunun sessiz öğretmenleridir, inekler.

Bu hayvanların oluşturduğu düzen, Japonya’daki araçlar arasındaki mesafeyi koruma disiplinine ne kadar da benziyordu. İnekler, her gün otlaktan köye dönerken bir nevi dans eder gibi hareket ederlerdi. Bu doğanın ritmi, insanlara düzenin, disiplinin ve karşılıklı saygının ne kadar değerli olduğunu gösteriyor gibiydi. Tam bu düşüncelere dalmışken, Anadolu Otoyolu’nda ilerlerken bir üst geçitte otlaktan dönen inekleri gördüm. Tek sıra halinde, mesafelerini bozmadan, sabit bir hızla ilerliyorlardı.

Bu gözlemler, bana bugün Japonya basınında karşılaştığım bir haberi hatırlattı. Haberde, Japonya’nın şehir içindeki kazaları azaltmak için hız limitlerini düşüreceği yazıyordu. Trafik kazaları, hızla doğrudan ilişkiliydi ve bu kazaların sayısını azaltmanın bir yolu, hızın düşürülmesiydi. Japonya, disiplini ve toplumun kolektif iyiliğini ön planda tutarak bu kararı almıştı.

Bir süredir Türkiye’de gazeteci Ahmet Emin Yılmaz da okulların açılmasıyla birlikte büyük şehirlerdeki trafik sıkışıklığının daha da artacağını sıklıkla dile getiriyor. Bu sıkışıklıkla kaybettiğimiz zaman ve enerji, sadece ekonomik bir kayıp değil, aynı zamanda hayatımızdan çalınan huzurlu ve mutlu anlar anlamına da geliyor. Bir de üzerine artan kazaları eklersek, trafik sorununun ne kadar büyük bir problem olduğunu daha iyi anlarız. Peki, çözüm nedir? Tüm araçların trafikten men edilmesi mi? Yoksa okul ve personel servislerinin belirli saatlerde özel araç kullanımının yasaklanması mı?

Bu noktada, Joseph Campbell’ın “The Mask of God” kitabında anlattığı Oriental Mythology’ye dönmek istiyorum. Campbell, Uzak Doğu’nun mitolojik anlayışında, toplum düzeninin bireysel özgürlükten önce geldiğini ve bireyin mutluluğunun toplumun mutluluğuyla paralel olarak ele alındığını vurgular. Japonya’da araçların aralarındaki mesafeyi koruması, bireysel hareket özgürlüğünü değil, toplum düzenini ön plana çıkartan bir disiplindir. Aynı şekilde, ineklerin otlaktan köye dönerken oluşturdukları o düzen ve ritim de, aslında doğanın sessiz bir öğretisidir. Bu hikayelerdeki ortak tema, düzen ve disiplindir.

Campbell’in kitabında bahsedilen bir diğer önemli konu ise “kahramanın yolculuğu” metaforudur. Trafikte ilerleyen her bir sürücü, aslında kendi kahramanlık yolculuğunu yaşamaktadır. Ancak bu yolculukta herkesin yolu kesişir ve herkesin bir diğerinin yoluna saygı göstermesi gerekir. Bu da bize, bireysel hareket özgürlüğümüzü başkalarının özgürlüğünü sınırlamadan nasıl kullanmamız gerektiği konusunda önemli dersler verir. “Kahramanın Yolculuğu” metaforunu sizlere daha sonra ayrı bir yazımda uzun uzun anlatacağım.

Bir çözüm önerisi olarak, toplumun trafik kültürünü yeniden ele alması gerektiğine inanıyorum. İşte bu noktada acil alınması gereken üç önlem:

Japonya örneğinde olduğu gibi, şehir içi hız limitlerinin düşürülmesi, kazaların ve trafik sıkışıklığının azaltılmasında önemli bir adım olabilir. Bu, aynı zamanda sürücülerin daha dikkatli ve disiplinli olmasını sağlar.

Büyük şehirlerde, okul ve iş servislerinin trafik saatleriyle çakışmaması için özel saatler belirlenmeli. Bu şekilde, trafiğin yoğun olduğu saatlerde özel araç kullanımının kısıtlanması, trafik akışını rahatlatabilir.

Toplu taşıma araçları daha cazip hale getirilmeli ve bisiklet yolları gibi alternatif ulaşım yolları yaygınlaştırılmalıdır. Özellikle yakın gelecekte bireysel elektrikli araçlar çok yaygınlaşacak, şimdiden yolları hazırlanmalıdır. İnsanlar, daha az araç kullanarak hem çevreye katkıda bulunur hem de trafik sıkışıklığını azaltır.

Disiplin, hayatın her alanında olduğu gibi trafikte de bir gerekliliktir. Japonya’daki trafik kültüründen ve Anadolu’nun ineklerinden alınacak dersler var. Disiplinli bir yaşam, sadece kurallara uymak değil, aynı zamanda başkalarının haklarına ve özgürlüklerine saygı göstermek demektir. Bu sayede, trafikte kaybolan zamanlarımızı geri kazanabilir, daha huzurlu ve mutlu anlar yaşayabiliriz. Çünkü asıl mesele, sadece bir yere varmak değil, bu yolculuğu nasıl yaptığımızdır.

    Yorum bırakın