Bir gün Bursa Briç Kulübü’nde arkadaşlarla sohbet ederken ortaya attığım soru beklediğimden daha fazla ilgi topladı: “Yumuşak mı, sert mi?” Cevaplar genelde iki ana başlıkta toplandı; yumuşak ve sert. Ancak bu basit tercihlerin ardında yatan nedenler ve insanlar üzerindeki derin anlamlar ilginç bir sohbeti başlattı. Özellikle peynir gibi alışıldık seçimler bile kişisel özelliklerle ilişkilendirildi. Kimisi “Sert peynir seviyorum” diyerek keskin tatlara olan merakını gösterdi, kimisi ise yumuşak peyniri tercih ederek yumuşak tatların hayatındaki yerini belirtti. Fakat aslında bu sorunun ardındaki derinliği fark etmek zaman aldı.
Briç masasındaki Nevzat Bey’e döndüğümde cevabını merakla bekliyordum. “Peynir mi?” dedi hafif bir tebessümle, “Sert peynir severim ben. Yıllardır kaşar peynirini dolabımdan eksik etmem. Sert, güçlü bir lezzeti vardır.” Nevzat Bey’in cevabı üzerine diğerleri de sırayla tercihlerini açıklamaya başladı. Neşe Hanım, “Ben yumuşak peynirden vazgeçemem, sabah kahvaltısında krem peyniri ekmeğe sürmek gibisi yok,” dedi. Aramızda gülüşmeler başladı, çünkü her ne kadar bir peyniri seçiyor olsak da aslında bu seçimler karakterlerimizi de yansıtıyordu.
Cem Bey söze girdi: “Ben orta sert severim, hayat gibi. Ne çok yumuşak, ne çok sert. Dengede olması önemli.” Bu yanıt masadaki diğer herkesin düşündüğünden farklıydı, çünkü çoğu kişi peynirde ya çok sert ya da yumuşak olanı tercih ederdi. Cem Bey’in hayatındaki denge arayışı, peynir seçiminden bile belli oluyordu.
Bir süre sonra sohbet derinleşti. Yalnızca peynirle sınırlı kalmayan tercihler ve hayat felsefeleri masaya döküldü. Biri yastıktan, biri yatağından bahsederken konu aslında yaşamın her alanına yayıldı.
Yastık ve yatak konusu da peynir gibi büyük bir ilgi gördü. “Yumuşak yatak mı sert yatak mı?” diye sorduğumda, cevaplar yine iki kutupta yoğunlaştı. Ahmet Bey, “Yumuşak yatak olmalı tabii ki,” dedi. “Uykunun tadını çıkarabilmek için yatak seni sarıp sarmalamalı.” Bu noktada ben de devreye girdim ve “Ben sert yatak tercih ederim, özellikle yün yatak,” dedim. “Uyku kalitesini artırdığını düşünüyorum, kendimi daha dinç hissediyorum.”
Yatak tercihleri de yine kişilikleri yansıtır nitelikteydi. Ahmet Bey’in uykuda bile rahatlama arayışı, benim ise hayatın her anında güçlü ve hazır olma isteğimle örtüşüyordu. Yataklar, yaşamın metaforları gibi bir anda sohbetin merkezine oturdu.
Diğer masadan yükselen bir ses: “Sert yatakta yatmak sırt ağrılarını arttırır diyorlar ama ben yine de sert yataktan vazgeçemem!” Hemen karşı bir yorum geldi: “Benimki tam tersi, yumuşak yatak rahat ettiriyor ama bir süre sonra vücut ağrımaya başlıyor.”
Bunlar gündelik tercihlerdi ama işin derinine inmek gerekirse, “yumuşak mı sert mi?” sorusu liderlik ve yöneticilik kavramlarını da düşündürdü bana. Özellikle iş hayatında liderlerin sert mi yoksa yumuşak başlı mı olmaları gerektiği üzerine yapılan tartışmalarla bu konunun daha da genişlediğini fark ettim. İlk aklıma gelen örnek, Toyota’nın yönetim modeliydi. Toyota’da insanlara karşı saygılı ve yumuşak davranmak, şirket kültürünün temel taşlarından biridir. Çalışanlarına saygı gösteren, onların fikirlerine değer veren bir liderin daha başarılı olacağını düşündüm. Yumuşak başlı olmak sadece bir insan olma hali değil, etkili bir liderlik stratejisi de olabilirdi.
Liderler arasında da bu tarz tercihler göze çarpıyor. Yumuşak başlı bir lider, takımın motivasyonunu artırırken, sert bir lider disiplin sağlayabilir. Ancak, her iki uçta da aşırıya kaçmak risklidir. Dengede olmak her zaman daha etkili sonuçlar doğurur.
Günlük yaşam tercihlerine dönecek olursak, son zamanlarda seyahatlerde de sıkça sorulan bir soru var: “Yumuşak bavul mu, sert bavul mu?” Özellikle Amerika’da yapılan bir araştırmada, uçakla seyahat edenlerin artık pencere kenarı mı koridor mu tartışmasını bıraktığını ve bavullarının sert mi yumuşak mı olduğuna karar vermekte zorlandığını öğrendim. Benim tercihim yumuşak bavuldan yana. Yumuşak bavul esneme payına sahip olduğundan, sert bavullardan daha kullanışlı geliyor. Ayrıca sert bavulların daha çabuk yıprandığını düşünüyorum.
Bir gün seyahatte yanımda taşıdığım yumuşak bavul, beni büyük bir sıkıntıdan kurtardı. Uçağa yetişmek için hızlıca hareket ederken bavulumu sıkıştırdım ve hafif esnekliği sayesinde kırılmadan kurtuldu. Eğer sert bir bavul olsaydı, muhtemelen kırılırdı. İşte bu anılar bile sertlik ve yumuşaklık arasındaki farkı net bir şekilde gözler önüne seriyor.
Bu kadar günlük tercihin ötesine geçecek olursak, Japonya’da yapılan bir araştırma, toprakta bulunan mikro bakterilerin enerji üretebileceğini gösterdi. Tokyo Üniversitesi ve Shikoku Elektrik Gücü Şirketi tarafından yürütülen bu çalışma, topraktaki mikroorganizmaların elektrik üretebildiğini keşfetti.
Bu mikroorganizmalar, organik maddeleri tüketirken elektron salınımı yaparak enerji üretimini sağlıyor. Bakteriler toprağın derinliklerinde yaşarken bile, elektronları anota gönderip enerji yaratabiliyorlar. Deneyler, tarım arazilerindeki sensörleri çalıştıracak kadar küçük ama sürekli bir enerji kaynağı sunabileceklerini gösteriyor.
Bu çalışma bana çocukluğumda çıplak ayakla toprağa basmanın verdiği rahatlama hissini hatırlattı. O zamanlar toprağın elektriği çektiğini söylerlerdi ve şimdi bilimsel olarak bunun bir şekilde doğru olduğunu görmek beni etkiledi. Japon bilim insanlarının çalışmaları, doğanın gücünü teknolojiyle birleştirerek sürdürülebilir enerji kaynakları yaratabileceğimizin bir kanıtı. İleride belki de sert veya yumuşak toprak tercihleri, enerjimizi nasıl üreteceğimiz konusunda belirleyici olacak.
“Yumuşak mı sert mi?” sorusu bir anda gündelik tercihlerden liderliğe, uykudan enerji üretimine kadar geniş bir yelpazede tartışma konusu oldu. Fakat bu basit soru aslında hayatımızın birçok alanında var olan bir ikilemi temsil ediyor. Sertlik mi yumuşaklık mı? Belki de cevap ikisinde de değil, dengeyi bulmakta. Hem sert hem de yumuşak olmayı başarabilen insanlar, nesneler ve liderler her zaman en başarılı olanlar.
Gelecek sefer bir tercih yapmak zorunda kaldığınızda, bir an durup düşünün. Belki de cevabınız, hayatınıza bakış açınızı ve nasıl yaşadığınızı anlatacak.