TAŞ, SES VE DİRENİŞ

Ve bir sabah, köyün ortasında üç taş sıralanmıştı. Kim koymuştu bilinmez. Ama taşlar hizalıydı. Yanlarında bir tahta vardı:
“Bugün Üç Taş Turnuvası Var.”

Çocuklar hemen toplandı. Büyükler de kıyıdan kıyıdan yaklaştı. Remzi, üç eski teneke kutuyu yan yana dizdi. Meryem düdüğünü çaldı.

Kurallar basitti: üç taş. Elin ne kadar iyiyse, gözün ne kadar açıksa, o kadar çok yıkarsın. Ama asıl mesele, taş devirmek değil;
dengenin ne zaman bozulacağını bilmektir.

Önce çocuklar oynadı. Ardından anneler geldi. Sonra yıllardır oyun oynamamış babalar. Ve sonunda Remzi ile Halit bile karşı karşıya geldi.

Remzi taşı attı, Halit devirdi. Halit attı, Remzi bozmadı. Göz göze geldiler. Ne kin vardı aralarında ne de kırgınlık.
Sadece oyun. Kazanan belli değildi ama kaybeden hiç yoktu.

O gün meydan oyunla doldu. Kaygı geri çekildi. Halk sessizdi. Ama o sessizlik bu kez alışıldık değildi; içinde umut vardı.

Ertesi sabah yeni bir tabela dikildi:
“Köy Kararını Verdi: Üç Taş Gibi Dizildik. Şimdi Sıra Dönüştürmeden Önce Oynamakta.”

Soğukpınar bir daha eskisi gibi olmayacaktı.
Ama artık kimse eskiyi istemiyordu zaten.

Bir sonraki gün, çocuklardan biri Meryem’e yanaştı:
— Öğretmenim, yarın ne oynayacağız?

Meryem göz kırptı:
— Belki körebe, belki başka bir şey. Ama bir oyunumuz hep olacak.

Remzi gülümsedi. Elini cebine attı. Üç yeni taş çıkardı.
Henüz hiç atılmamış, hiç düşmemiş…

Ertesi gün öğle saatlerinde, çocuklar meydanın köşesinde gözlerini bağlamaya başladı.
Meryem ortalarında durdu, sesi yumuşaktı ama kararlı:

— Bu oyun güven işidir. Gözünü kaparsın ama arkadaşına güvenirsin. Bazen görmek için gözlerini değil, kalbini kullanırsın.

Körebe başlamıştı.

Gülen çığlıklar, peş peşe gelen yakalamalar… Herkes yeniden bir çocuğa dönüşmüştü. Halit bile gözünü bağladı.
Remzi sessizce onun omzuna dokundu.

— Sesinden tanıdım seni, dedi Halit, gülerek.

O an, oyun bir köprü olmuştu. Ne kalay vardı ne siyaset.
Sadece adım adım birbirine yaklaşan insanlar vardı.

Tam o sırada, meydanın ucuna bir kamyon yanaştı. Kasasında büyük bir tabela:
“Soğukpınar Sosyal Yaşam Kompleksi – Temel Atma Töreni”

Halk sessizleşti. Oyuncular durdu.

Ama Remzi, o an bir çocuğa fısıldadı:
— Gözünü bağla ama kulaklarını aç. Şimdi sana bir ses göstereceğim.

Çocuk, bağlanmış gözle meydanın ortasında durdu. Meryem düdüğü çaldı. Herkes bir adım geri çekildi.

Remzi yere bir taş attı. Ardından bir tane daha. Sonra başka çocuklar…
Tık. Tık. Tık…

Kamyonun arkasındaki adamlar ne olduğunu anlayamadı.
Ama köy halkı biliyordu:
Bu, yeni bir oyunun ilk sesi, ilk ritmiydi.

O gece, köydeki fırının duvarına tebeşirle bir yazı yazıldı:
“Oyun bitmez. Gözünü kapatan bizsek, yönünü bulan da biz oluruz.”

Soğukpınar, direnmeye oyunla devam ediyordu.

Devam edecek… çünkü oyun hâlâ bitmedi.

Yorum bırakın