Bir varmış, bir yokmuş.
Bir sokak varmış, ama öyle sıradan bir sokak değilmiş bu.
Tebeşirle çizilmiş hayallerin, ip gibi dizilmiş kahkahaların,
misket gözlü sabahların sokağıymış.
Taş kaldırımların arası papatya tutarmış ilkbaharda.
Kış gelinceyse…
O kaldırımlar buz tutar,
çocuklar da kaymaya başlarmış hayata.
Ben o sokakta doğmuşum.
Üç tekerlekli bisikletimin tekerlekleri ilk orada dönmeye başlamış.
Ama o bisiklet sadece beni değil, bütün geçmişimi taşırmış üzerinde.
Bir kere bindim mi,
çocukluk geri dönermiş.
Avnî oradaymış.
Çilleriyle güneşi kandırır, “Ben daha parlak parlıyorum!” dermiş.
Topu ayağına değdi mi,
herkes maça koşarmış.
Ama en çok da Erol koşarmış.
Mahallenin fırlaması,
cesur savaşçısı,
Fato Abla’nın oğlu.
Abisi Kıbrıs’ta şehit düşmüş,
Erol her sabah, abisinin hayaline selam verirmiş topa vurmadan önce.
Abdurrahman ise mahalle mühendisiymiş.
Bir gün bisikletin arkasına hoparlör bağlamış,
klasik müzik eşliğinde ip atlamışız.
Sokak vals olurmuş onun sayesinde.
Kaldırım notalarla dolarmış.
Ali…
Ah Ali.
Karşı komşunun kızı Oya’ya âşıkmış.
Ama bir tek Ayşe Abla bilirmiş o bakışların ne anlama geldiğini.
Ayşe Abla…
Bizi kollayan,
ip atlarken sayı sayan,
“Akşam ezanında eve gelin!” diyen ses.
Ve Sarı Emine.
Zekâ küpü.
Uçurtmayı en yükseğe o çıkarırmış.
Rüzgârı okur, havayı tartar,
“Bugün kırmızı uçar,” dermiş ve her zaman haklı çıkarmış.
Bir kış sabahı…
O sabahı unutamam.
Sokak buz tutmuştu.
Ama biz…
Biz kayan çocuklardık,
dizlerinde yara, gözlerinde yıldız taşıyan.
Ayakkabının altında poşet,
burnun ucunda kırmızı.
Üç tekerlekli bisiklet o gün bile pes etmemişti.
Arka teker buz üstünde kaymış,
ben düşmemiştim.
Çünkü geçmiş tutmuştu elimden.
Dengeyi sağlayan, çocukluğun ta kendisiymiş.
O gün maç yapmışız arka sokakla.
Top karla yoğrulmuş, kale çizgisi hayal gücümüzdenmiş.
Gol attık mı, kar havaya savrulmuş.
Uçurtma mı?
Gökyüzü griydi ama biz yine de uçurduk.
Çünkü biz bilirdik:
Bazen gökyüzünü mavileştiren uçurtmanın kendisidir.
Ve akşam ezanı çalınca,
Ayşe Abla çağırmış hepimizi:
“Yeter bu kadar masal,
üşürsünüz, hadi eve!”
Ama biz gülerek cevap vermişiz:
“Masal biziz zaten!”
O gün, mahalle taşmıştı.
Sokaklardan, kalplerimizden,
hatıralarımızdan dışarı.
Ve şimdi biri sorarsa nerelisin diye,
gülümseyip derim ki:
“Ben o masaldanım.
Ben, taştı bizim sokaklarımız diyen çocuklardanım.”