İnsan Odaklı ve Esnek: ODİN Üretim Modeli

Bugün işyerinde öğlen molasında oturduk Bilal ile sohbet ediyoruz. Konu konuyu açtı, bildiklerimiz hafızamızın içinde peşine taktıkları ile açığa çıktı. Bir anda konu yönetim sistemlerine geldi. Dünya o kadar büyük bir hızda değişiyor, gelişiyor ki, beraberinde getirdiği belirsizlikle başa çıkmanın tek yolu yeni bir yönetim sistemi oluşturmak.

İnsanoğlu hala gelişimini tamamlayamadı, sadece süreçler hızlandı. Gelişimin ve değişimin süresi kısaldı sadece. Avcı toplayıcı toplum sırasıyla, tarım toplumu, endüstriyel toplum ve bugün içinde bulunduğumuz bilgi toplumuna kadar ulaştık. Kısa bir süre sonra #TOPLUM5.0 ile tanışacağız. Kimilerine göre akıllı bir toplum olacak. Bence aklın bir parça ötesinde olacak. Tek ve düz bir akıl yetmeyecek. Süper insanlara ihtiyaç duyulacak. Endüstri toplumuna geçiş ile birlikte yönetim ihtiyacı ortaya çıktı. Sırasıyla tek tek bu yönetim biçimlerini sizlere anlatacağım.

Taylorizm, Fordizm, Toyotacılık, Esnek Üretim Sistemleri (FMS) ve Altı Sigma saha yönetim sistemlerinden en etkili olan ve kullanılanlardır:

  1. Taylorizm:
    • Bilimsel yönetim ilkelerine dayalı bir üretim modelidir.
    • İş bölümü ve işçi uzmanlaşması üzerine odaklanır.
    • Standartlaştırılmış iş süreçlerini teşvik eder.
    • İşçi performansını ölçülebilir ve iyileştirilebilir kriterlerle değerlendirir.
  2. Fordizm:
    • Taylorizmin üretim süreçlerine odaklanan bir uygulamasıdır.
    • Yüksek hacimli seri üretimi teşvik eder.
    • Üretim bandı ve montaj hattı gibi standartlaşmış üretim sistemlerini benimser.
    • Ekonomik olarak ucuz üretimi hedefler.
  3. Toyotacılık:
    • Toyota Üretim Sistemi (TPS) ile ilişkilendirilir.
    • Atık azaltımı ve sürekli iyileştirme odaklıdır.
    • Esneklik ve verimlilik üzerinde durur.
    • “Just-in-Time” üretim ve “Kaizen” gibi kavramları içerir.
  4. Esnek Üretim Sistemleri (FMS):
    • Üretim süreçlerinde otomasyon ve esnekliği bir araya getirir.
    • Otomatik tezgahlar ve robotlar gibi teknolojileri kullanarak üretim süreçlerini optimize eder.
    • Üretimdeki değişikliklere hızlı uyum sağlar.
  5. Altı Sigma:
    • Kalite yönetimi metodolojisidir.
    • İş süreçlerindeki hataları ve varyansı azaltmayı hedefler.
    • DMAIC (Tanımla, Ölç, Analiz Et, İyileştir, Kontrol Et) metodolojisini kullanır.
    • İstatistiksel analiz ve veri odaklı karar verme üzerine kuruludur.
  • Taylorizm ve Fordizm, daha hierarşik ve işçiye dayatılan bir yapıyı yansıtırken, Toyotacılık ve Esnek Üretim Sistemleri, işçi katılımını ve sürekli iyileştirmeyi teşvik eder.
  • Altı Sigma ise belirli bir kalite odaklı yaklaşım sunar ve daha çok veri analizine dayanır.
  • Taylorizm ve Fordizm, verimlilik ve düşük maliyet odaklıdır.
  • Toyotacılık ve Esnek Üretim Sistemleri, hem verimlilik hem de kaliteyi ön planda tutar.
  • Altı Sigma ise kalite ve süreç iyileştirmeye yöneliktir.
  • Taylorizm ve Fordizm genellikle seri üretim endüstrilerinde kullanılırken, Toyotacılık ve Esnek Üretim Sistemleri, daha çok otomotiv ve diğer imalat sektörlerinde yaygındır.
  • Altı Sigma ise birçok endüstride kalite yönetimi için kullanılabilir.
  • Taylorizm ve Fordizm genellikle işçi sağlığı ve memnuniyetini ihmal edebilir.
  • Toyotacılık ve Esnek Üretim Sistemleri, iş güvenliği ve çalışan memnuniyetine daha fazla önem verir.
  • Altı Sigma da kaliteyi artırmak ve süreçleri optimize etmek için çalışan katılımını teşvik eder.
  • Taylorizm ve Fordizm, seri üretimi hızlandırmak için tasarlanmıştır.
  • Toyotacılık ve Esnek Üretim Sistemleri, üretim hızını artırmakla birlikte, esnekliği ve adaptasyonu da vurgular.
  • Altı Sigma, süreçlerin hızını artırmak için kalite iyileştirmesiyle birlikte veri odaklı yaklaşır.
  • FMS ve Altı Sigma, modern teknolojiyi (otomasyon, veri analizi vb.) daha fazla kullanırken, diğerleri daha geleneksel üretim yöntemlerine dayanır.
  • Altı Sigma, sürekli kalite kontrolü ve iyileştirmeyi vurgular.
  • Diğerleri de kaliteyi önemser ancak bu kadar sistemli ve veri odaklı bir yaklaşım sunmaz.
  • Toyotacılık ve Esnek Üretim Sistemleri, atık azaltımı ve çevresel etkileri minimize etme konusunda daha duyarlıdır.
  • Diğerleri ise bu konuya daha az odaklanır.
  • FMS ve Toyotacılık, üretimdeki değişikliklere daha hızlı uyum sağlama konusunda daha esnek bir yapı sunar.
  • Diğerleri daha katı ve standartlaşmış süreçlere dayanır.
  • Daha modern yaklaşımlar olan Toyotacılık, Esnek Üretim Sistemleri ve Altı Sigma, rekabet gücünü artırma ve pazarlama stratejilerini iyileştirme konusunda daha etkilidir.

En çok sermaye gerektiren üretim sistemleri genellikle Taylorizm ve Fordizm’ dir. Bunun nedeni, bu sistemlerin büyük ölçekli ve standartlaşmış üretim hatlarını gerektirmesidir. Özellikle fabrika kurulumu, ekipman alımı ve sürekli üretim için büyük miktarda sermaye yatırımı gerektirirler. Diğer yandan, Toyotacılık ve Esnek Üretim Sistemleri, daha esnek ve otomatik sistemler olmalarına rağmen, yine de otomasyon ve teknoloji gerektirdiğinden önemli bir sermaye gereksinimi vardır, ancak Taylorizm ve Fordizm kadar değil. Altı Sigma ise daha çok kalite iyileştirmesi ve süreç optimizasyonu üzerine odaklandığı için, üretim sistemlerine kıyasla daha düşük bir sermaye gereksinimine sahiptir.

Her üretim sisteminin kendine özgü zayıf yönleri vardır. İşte bu sistemlerin temel hatalarının bazıları:

  1. Taylorizm ve Fordizm:
    • İnsan unsuru ihmal edilir: Bu sistemler, işçileri sadece birer üretim faktörü olarak görme eğilimindedir ve insanın duyguları, motivasyonu ve yaratıcılığı göz ardı edilir.
    • Monotonluk ve motivasyon kaybı: İşlerin standartlaştırılması ve tekrar eden işlerin yoğunluğu, işçilerde motivasyon kaybına ve monotonluğa yol açabilir.
    • Esnekliğin eksikliği: Bu sistemlerde üretim hatları genellikle sabit ve değişime kapalıdır, bu da pazara hızlı bir şekilde uyum sağlamayı zorlaştırabilir.
  2. Toyotacılık ve Esnek Üretim Sistemleri (FMS):
    • Yüksek teknolojiye bağımlılık: Otomasyon ve karmaşık üretim sistemleri, yüksek teknolojiye ve sürekli bakım gereksinimine bağımlıdır. Teknolojik arızalar veya bakım gereksinimleri, üretim sürekliliğini olumsuz etkileyebilir.
    • İşçi becerilerinde azalma: Otomasyonun artmasıyla, işçilerin belirli beceri düzeylerine olan ihtiyaç azalabilir, bu da iş gücü piyasasında belirli becerilere sahip işçilerin işsiz kalmasına neden olabilir.
    • Yatırım maliyetleri: FMS gibi esnek üretim sistemleri, karmaşık makineler, yazılımlar ve süreçler gerektirir, bu da kurulum ve bakım için yüksek yatırım maliyetleri anlamına gelebilir.
  3. Altı Sigma:
    • Aşırı veri odaklılık: Altı Sigma, veriye dayalı karar verme sürecine odaklanır ve bazen bu, gerçek dünya karmaşıklığını göz ardı edebilir. Bazı durumlarda, gerçek dünya uygulamalarında kullanılan veri setlerinin sınırlı olması veya eksik olması sorunlara yol açabilir.
    • Yavaş uygulama süreci: DMAIC (Tanımla, Ölç, Analiz Et, İyileştir, Kontrol Et) metodolojisinin karmaşıklığı ve uzun süreçleri, yenilikçi veya hızlı değişen pazarlarda adaptasyonu zorlaştırabilir.
    • İnsan faktörünün ihmal edilmesi: Altı Sigma, genellikle veri ve süreçler üzerinde yoğunlaşır ve insan faktörünü önemsizleştirir. Ancak, çalışan katılımı ve motivasyonunun süreç başarısında kritik olduğu unutulmamalıdır.

Fayol ve Weber’in yönetim kuramları, modern endüstriyel üretim sistemlerinin gelişiminde ve yönetim anlayışlarının şekillenmesinde büyük etkilere sahiptir. Bu kuramlar, işletme yönetimi, organizasyonel yapı ve iş süreçleri üzerinde derinlemesine düşünmeyi ve yönetimi bilimsel bir temele oturtmayı amaçlar. İşte bu kuramların modern üretim sistemlerine etkileri:

  1. Fayol’un Yönetim İlkeleri:
    • İşlevsel Yönetim: Fayol, yönetimi beş işlevsel alan olarak tanımlar: planlama, organize etme, komuta etme, koordine etme ve kontrol etme. Bu işlevler, modern üretim sistemlerinin yönetim süreçlerini ve organizasyonel yapılarını şekillendirmede temel bir rol oynar.
    • Otorite ve Sorumluluk: Fayol, otoritenin ve sorumluluğun belirlenmesi gerektiğini savunur. Bu, modern üretim sistemlerinde hiyerarşik yapıların oluşmasına ve işlevsel bir organizasyonun oluşturulmasına yol açar.
    • Disiplin ve Birlik: Fayol, işletmede disiplinin ve birliğin önemini vurgular. Bu, üretim süreçlerinin düzenli ve koordineli bir şekilde yürütülmesini sağlar.
    • Esneklik ve İyileştirme: Fayol’un “Esneklik İlkesi”, modern üretim sistemlerinde esnekliği teşvik eder. Sürekli iyileştirme ve adaptasyon, modern üretim sistemlerinin temel bir özelliğidir ve bu, Fayol’un yönetim ilkelerinin bir yansıması olabilir.
  2. Weber’in Bürokratik Yönetim Kuramı:
    • Rasyonellik ve Hiyerarşi: Weber’in bürokratik yönetim kuramı, işletmelerde rasyonellik ve hiyerarşik yapıyı vurgular. Bu, modern üretim sistemlerinin karmaşık yapılarını ve net rolleri tanımlayan bir hiyerarşiyi destekler.
    • Formalizasyon ve Standartlaştırma: Bürokratik yapılar, formalizasyon ve standartlaştırmaya dayanır. Bu, üretim süreçlerinin belirlenmiş prosedürlere ve standartlara göre yürütülmesini sağlar, ki bu da özellikle Taylorizm ve Fordizm gibi sistemlerde önemli bir rol oynar.
    • Yetki ve Kontrol: Bürokratik sistemler, yetki ve kontrolün merkeziyetçi bir şekilde tanımlandığı bir yapıyı destekler. Bu, üretim süreçlerinin yönetilmesi ve denetlenmesi için etkili bir çerçeve sağlar.
    • Uzmanlaşma ve İş Bölümü: Bürokratik yapılar, iş bölümünü ve uzmanlaşmayı teşvik eder. Bu da, Taylorizm ve Fordizm gibi sistemlerdeki iş bölümü ve uzmanlaşma prensiplerine uygun düşer.

Fayol ve Weber’in yönetim kuramları, modern üretim sistemlerinin yönetiminde ve organizasyonel yapılarının oluşturulmasında belirleyici bir rol oynamıştır. Bu kuramların prensipleri, günümüzde bile birçok endüstride yönetim uygulamalarını şekillendirmeye devam etmektedir.

“Hayatta kalma ön yargısı” (survivorship bias), genellikle başarıya ulaşmış olanların deneyimlerine dayanarak genellemeler yapmayı ve başarının ardında yatan nedenleri yanlış anlamayı ifade eder. Bu ön yargı, belirli bir grubun başarısını analiz ederken başarısız olanları göz ardı etmekten kaynaklanır. Ancak, bu ön yargıyı dikkate alarak üretim sistemlerinde başarıya ulaşmak için şu üç altın kural geçerli olabilir:

  1. Çoklu Senaryo Planlaması:
    • Sadece başarı öykülerine değil, başarısızlık öykülerine de odaklanın: Sadece başarı öykülerini incelemek, gerçek dünyada karşılaşabileceğiniz olası sorunları ve hataları göz ardı etmenize neden olabilir. Bu nedenle, hem başarı hem de başarısızlık öykülerini inceleyerek, çeşitli senaryolara karşı hazırlıklı olun.
    • Riskleri ve belirsizlikleri değerlendirin: Hayatta kalma ön yargısının etkisini azaltmak için, olası riskleri ve belirsizlikleri göz önünde bulundurun. Planlarınızı, her senaryoya uyum sağlayacak şekilde esnek tutun ve sürekli olarak risk değerlendirmesi yapın.
  2. Çalışan Katılımı ve Geri Bildirim:
    • İşçilerin deneyimlerinden ve geri bildirimlerinden yararlanın: Çalışanlarınızın işyerindeki deneyimlerini ve görüşlerini dinleyin. Onların bakış açıları, üretim süreçlerinin iyileştirilmesinde ve olası sorunların belirlenmesinde son derece değerlidir. Hem başarı hem de başarısızlık hikayelerinden öğrenin ve işçilerinizi süreçlerin iyileştirilmesine aktif olarak dahil edin.
  3. Sürekli İyileştirme ve Adaptasyon:
    • Esneklik ve sürekli iyileştirme odaklı olun: Üretim sistemlerinizde esneklik ve sürekli iyileştirme kültürünü teşvik edin. Başarı veya başarısızlık yaşandığında, süreçlerinizi değerlendirin ve uyum sağlayın. Pazar koşulları ve müşteri talepleri değiştikçe, üretim süreçlerinizi ve stratejilerinizi güncelleyin ve adapte edin.

Bu altın kurallar, hayatta kalma ön yargısını azaltarak üretim sistemlerinizin daha sağlam ve sürdürülebilir olmasını sağlayabilir. Her zaman başarı öykülerini değil, başarısızlık öykülerini de dikkate alarak, daha dengeli ve etkili bir karar verme süreci oluşturabilirsiniz.

Bugün yeni bir üretim yönetim sistemi ile karşı karşıyayız. Tesla Modeli Saha Yönetim Sistemi.

Tesla’nın üretim yönetim sistemi, otomotiv endüstrisinde yenilikçi ve dönüştürücü bir yaklaşım sergiler. Tesla’nın üretim modeli, geleneksel otomotiv üretiminden farklıdır ve bir dizi benzersiz özelliği içerir. İşte Tesla’nın üretim yönetim sisteminin ana hatları:

  1. Dikey Entegrasyon ve Fabrika Otomasyonu:
    • Tesla, üretim süreçlerinin çoğunu kendi bünyesinde tutar ve dikey entegrasyonu benimser. Bu, üretim sürecini daha fazla kontrol etmelerini ve esnekliği artırmalarını sağlar.
    • Fabrika otomasyonu, Tesla’nın üretim tesislerinin merkezinde yer alır. Otomasyon, üretim süreçlerini optimize etmeye ve verimliliği artırmaya yardımcı olur.
  2. Esneklik ve Modülerlik:
    • Tesla’nın üretim sistemi, esneklik ve modülerlik üzerine kuruludur. Bu, üretim hatlarının hızla değişen taleplere ve yeni teknolojilere uyum sağlamasını sağlar.
    • Modüler tasarım, farklı araç modellerinin aynı üretim hattında kolayca üretilmesini sağlar.
  3. Dijital Teknoloji ve Veri Analitiği:
    • Tesla’nın üretim sistemi, dijital teknoloji ve veri analitiğine dayanır. Gerçek zamanlı veri analizi ve izleme, üretim süreçlerinin optimize edilmesine ve hataların hızla tanımlanmasına olanak tanır.
    • Endüstri 4.0 prensiplerine dayanan dijital üretim teknolojileri, Tesla’nın üretim süreçlerini geleceğe yönelik şekillendirir.
  4. Yenilikçi Üretim Teknolojileri:
    • Tesla, üretimde yenilikçi teknolojilere yatırım yapar. Örneğin, Gigafactory’deki pil üretim teknolojileri, otomotiv endüstrisinde bir devrim yaratmıştır.
    • 3D baskı gibi ileri üretim teknikleri, parça üretimini hızlandırır ve maliyetleri düşürür.
  5. Çevre ve Sürdürülebilirlik Odaklılık:
    • Tesla’nın üretim sistemi, çevre ve sürdürülebilirlik odaklıdır. Elektrikli araç üretimi ve yenilenebilir enerji kaynakları kullanımı, Tesla’nın çevresel etkisini azaltmaya yönelik bir taahhüttür.
    • Geri dönüşümlü malzemelerin kullanımı ve atık azaltımı da Tesla’nın üretim süreçlerinde önemli bir rol oynar.
  6. Müşteri Geri Bildirimine Dayalı Sürekli İyileştirme:
    • Tesla, müşteri geri bildirimlerini sürekli olarak değerlendirir ve ürünlerini ve üretim süreçlerini bu geri bildirimlere göre iyileştirir.
    • Agile yönetim prensiplerine dayanan bu yaklaşım, Tesla’nın ürünlerini ve üretim sistemlerini hızla adapte etmesine olanak tanır.

Tesla’nın üretim yönetim sistemi, geleneksel otomotiv endüstrisine kıyasla daha yenilikçi, esnek ve çevre dostu bir yaklaşım sergiler. Sürekli teknolojik yenilikler ve müşteri odaklılık, Tesla’nın üretim süreçlerini ve ürünlerini sürekli olarak geliştirmesini sağlar. Fakat bu saha yönetim sisteminin yeni topluma uyum sağlayacağını düşünmüyorum.

Ben yeni bir modele ihtiyaç olacağına eminim. Odağında insan olan belirsizlikle hızla mücadele eden bir sistem olacak bu. Örnek dünkü personel bölümü bugün yerini insan kaynağına bıraktı. Personeli takip eden sıradan memurlar yerini önce hukuk fakültesi mezunları aldı, daha sonra ihtiyaçlar doğrultusunda mühendislik disiplini alanlar bu bölümde çalışmaya başladılar, bugünlerde psikoloji disiplini almış olanlara daha çok ihtiyaç duyuluyor. oysa benim düşündüğüm model de personel ve insan kaynakları bölümünde çalışanlarda üç disiplinin de aynı kişi de toplanmış olması beklenecek. Güvenilirlik mühendisleri olacak, üretim, kalite ve bakım disiplini almış veri analizi yapan mühendisler.

Ben bu yeni modele ODIN Saha Yönetim Sistemi diyorum.

ODİN Üretim Modeli’nin temelinde insan odaklı ve hızla değişen taleplere uyum sağlayabilen bir sistem yatıyor. İşte bu modele ilişkin 5 altın kural:

  1. Çok Yönlü Yeteneklerle Donatılmış Ekip Üyeleri:
    • ODİN modelinde, ekip üyeleri çeşitli disiplinlerden gelen yeteneklere sahip olmalıdır. Bu, değişen ihtiyaçlara hızlı bir şekilde adapte olmalarını sağlar. Bir kişi hem insan kaynakları yönetimi, hem de mühendislik veya psikoloji gibi farklı alanlarda uzmanlaşmış olabilir.
  2. Esneklik ve Hızlı Adaptasyon Yeteneği:
    • ODİN modeli, değişen taleplere ve koşullara hızlı bir şekilde adapte olabilme yeteneği üzerine kurulmuştur. Ekip üyeleri, esneklik ve çeviklikle hareket ederek, yeni gereksinimlere hızlıca uyum sağlamalıdır.
  3. Veri Odaklı ve Analitik Yaklaşım:
    • Model, veri analizi ve bilgi yönetimi üzerine odaklanmalıdır. Güvenilirlik, üretim, kalite ve bakım gibi farklı disiplinlerden gelen veriler, doğru bir şekilde analiz edilerek karar verme sürecine rehberlik etmelidir.
  4. Sürekli Öğrenme ve Gelişim Kültürü:
    • ODİN modelinde, sürekli öğrenme ve gelişim teşvik edilmelidir. Ekip üyeleri, yeni beceriler kazanmak, bilgiyi paylaşmak ve birbirlerinden öğrenmek için sürekli bir ortamda bulunmalıdır.
  5. İletişim ve İşbirliği:
    • Model, güçlü iletişim ve işbirliği üzerine inşa edilmelidir. Ekip üyeleri, farklı disiplinlerden gelen insanlarla etkili bir şekilde iletişim kurmalı ve birlikte çalışarak ortak hedeflere ulaşmalıdır.

Bu altın kurallar, ODİN Saha Yönetim Modeli’nin başarılı bir şekilde uygulanmasını sağlayabilir. İnsan kaynakları ve üretim süreçlerinin entegrasyonunu sağlamak, hızla değişen iş dünyasında rekabet avantajı elde etmek için önemli bir adımdır.

ODİN Saha Yönetim Modeli, değişen taleplere hızlıca adapte olabilen, çok yönlü yeteneklere sahip ekiplerin esneklik ve verimlilikle çalıştığı bir sistemdir. Bu model, güçlü iletişim ve sürekli öğrenme kültürüyle desteklenerek, işbirliği ve veri odaklı yaklaşımıyla dikkat çeker. Geleneksel üretim sistemlerinden farklı olarak, ODİN modeli insan odaklı bir yaklaşım sunar ve hızla değişen iş dünyasında rekabet avantajı sağlar.

Değişen Dünyada Güçlü Durun: Belirsizliklerle Çeviklikle Mücadele Etme Stratejileri

Hoshin Kanri, Japon yönetim tekniğinde stratejik planlama ve yönetimi için kullanılan bir araçtır. VUCA ise “Değişkenlik (Volatility), Belirsizlik (Uncertainty), Karmaşıklık (Complexity), ve Belirsizlik (Ambiguity)” kelimelerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır ve karmaşık, belirsiz ve hızla değişen ortamları ifade etmek için kullanılır.

Hoshin Kanri’nin temel amacı, organizasyonunuzun uzun vadeli vizyonunu belirleyerek, bu vizyonu çalışanların günlük işlerine entegre etmek ve stratejik hedeflere ulaşmak için gereken adımları belirlemektir. VUCA ortamında ise, bu süreç daha da önemli hale gelir çünkü değişim ve belirsizlik daha sık karşılaşılabilir.

VUCA ortamında Hoshin Kanri kullanarak 10 yıl ve ötesine yönelik vizyonu taşımak için şu adımları izleyebilirsiniz:

  1. Vizyonun Netleştirilmesi: Organizasyonunuzun 10 yıl ve ötesine yönelik net bir vizyon belirleyin. Bu vizyon, işletmenin temel değerlerini, amaçlarını ve uzun vadeli hedeflerini içermelidir.
  2. Stratejik Hedeflerin Belirlenmesi: Belirlenen vizyona ulaşmak için stratejik hedefleri tanımlayın. Bu hedefler, organizasyonunuzun 10 yıl ve ötesine yönelik büyüme, yenilik ve sürdürülebilirlik gibi uzun vadeli hedeflerini yansıtmalıdır.
  3. Stratejik Planlama Sürecinin İşleyişi: Hoshin Kanri’nin temel adımlarını izleyerek stratejik planlama sürecini başlatın. Bu adımlar arasında vizyonun iletilmesi, hedeflerin belirlenmesi, stratejilerin geliştirilmesi, hedeflerin kaskat düzenlenmesi ve ilerlemenin izlenmesi bulunur.
  4. Çevresel Analiz ve Değişimlerin İzlenmesi: VUCA ortamının dinamik doğasını anlamak için sürekli çevresel analizler yapın ve değişen koşullara uyum sağlamak için stratejilerinizi revize edin.
  5. Esneklik ve Adaptasyon: VUCA ortamında başarılı olmanın anahtarı, esneklik ve adaptasyondur. Planlarınızı sürekli gözden geçirin ve değişen koşullara uyum sağlamak için gerektiğinde revize edin.
  6. İletişim ve Katılım: Vizyonunuzu ve stratejilerinizi tüm çalışanlara net bir şekilde iletmek ve onların katılımını sağlamak önemlidir. Böylece herkes organizasyonunuzun uzun vadeli hedeflerine odaklanabilir ve bu hedeflere ulaşmak için çaba sarf eder.
  7. Ödüllendirme ve Başarıları Kutlama: İlerlemenizi düzenli olarak izleyin ve başarıları kutlayın. Ayrıca, hedeflere ulaşıldığında çalışanları ödüllendirerek motivasyonlarını artırın.

Bu adımları izleyerek, Hoshin Kanri kullanarak organizasyonunuzun VUCA ortamında 10 yıl ve ötesine yönelik vizyonunu başarıyla taşıyabilirsiniz. VUCA ortamında Hoshin Kanri kullanarak 10 yıl ve ötesine yönelik vizyonu taşımak ve bu vizyona ulaşmak için 3-5 yıllık ara dönem stratejik hedefler belirlemek ve yıllık Hoshin hedefleri geliştirmek önemlidir. İşte bu süreci adım adım izleyebileceğiniz bir yaklaşım gereklidir.

Belirsizliği karşılamanız gerekir. VUCA (Volatility, Uncertainty, Complexity, Ambiguity), değişkenlik, belirsizlik, karmaşıklık ve belirsizlikle dolu bir iş ortamını ifade eder. Bu ortamda belirsizlikle başa çıkmak için netlik sağlamak önemlidir. İşte VUCA ortamında belirsizliği karşılayıp netlik sağlamanıza yardımcı olacak bazı adımlar:

  1. Bilgi Toplama ve Analiz: Belirsizlikle başa çıkmak için iş ortamınızla ilgili mevcut verileri toplayın ve analiz edin. Bu, iç ve dış faktörleri, pazar trendlerini, müşteri davranışlarını ve rekabetçi ortamı anlamanıza yardımcı olabilir.
  2. Senaryo Planlaması: Değişkenlik ve belirsizlikle dolu bir ortamda, farklı senaryoları öngörmek ve bu senaryolara göre plan yapmak önemlidir. Olası farklı gelişme seçeneklerini ve bunların organizasyonunuza etkilerini değerlendirin.
  3. Stratejik Planlama: Belirsizlik ortamında netlik sağlamak için stratejik planlama sürecini güçlendirin. Organizasyonunuzun amaçlarını, hedeflerini ve değerlerini netleştirin. Stratejik hedeflerinizi belirleyin ve bu hedeflere ulaşmak için gereken adımları planlayın.
  4. İletişim ve Katılım: Belirsizlik ve karmaşıklık ortamında netlik sağlamak için etkili iletişim çok önemlidir. Vizyonunuzu, hedeflerinizi ve stratejilerinizi çalışanlarınıza net bir şekilde iletmek ve onların katılımını sağlamak için çaba gösterin.
  5. Esneklik ve Adaptasyon: VUCA ortamında başarılı olmanın anahtarı esneklik ve adaptasyondur. Planlarınızı düzenli olarak gözden geçirin ve değişen koşullara uyum sağlamak için gerektiğinde revize edin.
  6. Risk Yönetimi: Belirsizlik ve karmaşıklıkla dolu bir ortamda riskleri tanımlamak ve yönetmek önemlidir. Olası riskleri belirleyin, bunların olası etkilerini değerlendirin ve uygun risk yönetimi stratejileri geliştirin.

Bu adımları izleyerek, VUCA ortamında belirsizliği karşılayabilir ve netlik sağlayabilirsiniz. Bu sayede organizasyonunuzun hedeflerine odaklanabilir ve başarıyla ilerleyebilirsiniz. Sadece belirsizlik karşılamak tabii ki yetmeyecek. Belirsizliği 3 ana başlık altında anlamamız gerekiyor. Belirsizlik, işlev, başarı ve yetmezlik açılarından şu şekilde tanımlanabilir:

  1. İşlevsel Belirsizlik: İşlevsel belirsizlik, bir organizasyonun veya sürecin temel işlevlerinin veya faaliyetlerinin belirsizliğini ifade eder. Bu tür belirsizlik, iş süreçlerindeki aksaklıklar, rollerin net olmayışı, görevlerin belirsizliği veya organizasyonel yapıdaki değişiklikler gibi durumları içerebilir. İşlevsel belirsizlik, verimsizlik, iletişim kopuklukları ve karar alma süreçlerinde gecikmelere neden olabilir.
  2. Başarı Belirsizliği: Başarı belirsizliği, organizasyonun hedeflerine ulaşma konusundaki belirsizliği ifade eder. Bu tür belirsizlik, pazar koşullarındaki değişimler, rekabetin artması, müşteri taleplerindeki değişiklikler veya teknolojik gelişmeler gibi faktörlerden kaynaklanabilir. Başarı belirsizliği, organizasyonun hedeflerini belirleme, stratejik planlama ve kaynak tahsisi gibi süreçleri etkileyebilir.
  3. Yetmezlik Belirsizliği: Yetmezlik belirsizliği, organizasyonun kaynakları, yetenekleri veya kapasitesi hakkındaki belirsizliği ifade eder. Bu tür belirsizlik, finansal sıkıntılar, insan kaynağı eksiklikleri, teknolojik altyapı yetersizlikleri veya süreçlerdeki verimlilik sorunları gibi durumları içerebilir. Yetmezlik belirsizliği, organizasyonun operasyonel performansını etkileyebilir ve büyüme veya gelişme hedeflerine ulaşmayı zorlaştırabilir.

Bu tanımlar, belirsizliğin farklı yönlerini ve organizasyonlar üzerindeki etkilerini açıklar. Belirsizlikle başa çıkmak için organizasyonlar, işlevsel, başarıya yönelik ve yetmezlik belirsizliğini belirleyip yönetme stratejileri geliştirebilirler. Bu stratejiler, iş süreçlerinin iyileştirilmesi, esneklik ve adaptasyon yeteneklerinin geliştirilmesi, kaynak tahsisinin optimize edilmesi ve risk yönetimi uygulamalarını içerebilir.

Kararlar verip ayakta kalmak için bazı kritik hesaplamalara ihtiyacımız var; Ortalama Belirsizlik Ağırlığı (OBA) , Belirsizlik riskinin hesaplanması, Güvenli belirsizliğin tanımlanması, vb

Ortalama Belirsizlik Ağırlığı (OBA), bir organizasyonun veya bir projenin belirsizlik düzeyini ölçmek için kullanılan bir metriktir. OBA, belirsizlik altındaki farklı faktörlerin önem derecelerini belirleyerek bu faktörlerin toplam belirsizlikteki katkılarını gösterir. OBA’nın hesaplanması için aşağıdaki adımları izleyebilirsiniz:

  1. Belirsizlik Faktörlerinin Belirlenmesi:
  1. İlgili organizasyon veya proje için belirsizlik yaratan faktörleri tanımlayın. Bu faktörler, pazar değişkenlikleri, müşteri taleplerindeki belirsizlikler, teknolojik riskler, finansal belirsizlikler, rekabetin artması gibi çeşitli unsurları içerebilir.
  1. Faktörlerin Önem Derecelerinin Belirlenmesi:
  1. Her belirsizlik faktörünün önem derecesini belirleyin. Önem derecesi, her faktörün organizasyonun veya projenin başarısı üzerindeki olası etkisini yansıtır. Önem derecesi genellikle 1 ile 10 arasında bir ölçekte ifade edilir, 1 faktörün düşük öneme sahip olduğunu, 10 ise çok yüksek öneme sahip olduğunu gösterir.
  1. Belirsizlik Faktörlerinin Olasılık Derecelerinin Belirlenmesi:
  1. Her belirsizlik faktörü için olasılık derecelerini belirleyin. Olasılık derecesi, her faktörün gerçekleşme olasılığını ifade eder. Olasılık derecesi de genellikle 1 ile 10 arasında bir ölçekte ifade edilir, 1 faktörün düşük olasılığa sahip olduğunu, 10 ise yüksek olasılığa sahip olduğunu gösterir.
  1. Ortalama Belirsizlik Ağırlığının Hesaplanması:
  1. Her belirsizlik faktörünün önem derecesini olasılık derecesiyle çarpın ve bu değerleri toplayın. Örneğin:
  1. Belirsizlik Faktörü A için Önem Derecesi: 8, Olasılık Derecesi: 7
  2. Belirsizlik Faktörü B için Önem Derecesi: 6, Olasılık Derecesi: 9 OBA = [(8 * 7) + (6 * 9)] / (8 + 6)
  1. Sonuçların Değerlendirilmesi:
  1. Bu hesaplama sonucunda elde edilen OBA değeri, organizasyonun veya projenin toplam belirsizlik düzeyini yansıtır. Daha yüksek bir OBA değeri, daha yüksek bir belirsizlik düzeyini gösterir.

Ortalama Belirsizlik Ağırlığı (OBA), organizasyonların veya projelerin belirsizlikle başa çıkma stratejilerini belirlemek ve risk yönetimi planlarını oluşturmak için önemli bir araç olarak kullanılabilir. Tabii ki risk yönetim planları hazırlamamız için öncelik risk hesabının doğru yapılmasıdır.

Belirsizlik riskini hesaplamak, organizasyonların veya projelerin karşılaşabileceği belirsizliklerin olası etkilerini değerlendirerek bu etkilerle başa çıkma stratejilerini belirlemek için önemlidir. Belirsizlik riskini hesaplamak için aşağıdaki adımları izleyebilirsiniz:

  1. Belirsizliklerin Tanımlanması:
  1. İlgili organizasyon veya proje için olası belirsizlikleri tanımlayın. Bu belirsizlikler, pazar değişkenlikleri, teknolojik riskler, müşteri taleplerindeki belirsizlikler, finansal belirsizlikler, rekabetin artması gibi çeşitli faktörleri içerebilir.
  1. Belirsizliklerin Olası Etkilerinin Belirlenmesi:
  1. Her belirsizlik faktörünün organizasyonun veya projenin başarısına olası etkilerini değerlendirin. Bu etkiler, maliyet artışları, gelir kayıpları, zaman aşımı, müşteri memnuniyetsizliği gibi çeşitli sonuçları içerebilir.
  1. Etki Derecelerinin ve Olasılık Derecelerinin Belirlenmesi:
  1. Her belirsizlik faktörünün etki derecesini ve olasılık derecesini belirleyin. Etki derecesi, belirsizliğin organizasyonun veya projenin başarısına olası etkisinin büyüklüğünü yansıtırken, olasılık derecesi, bu etkinin gerçekleşme olasılığını yansıtır. Etki ve olasılık dereceleri genellikle 1 ile 10 arasında bir ölçekte belirtilir.
  1. Risk Skorlarının Hesaplanması:
  1. Her belirsizlik faktörü için bir risk skoru hesaplayın. Risk skoru, etki derecesi ile olasılık derecesinin çarpımıdır. Örneğin:
  1. Belirsizlik Faktörü A için Etki Derecesi: 8, Olasılık Derecesi: 7
  2. Risk Skoru = 8 * 7 = 56
  1. Tüm Risk Skorlarının Toplanması:
  1. Tüm belirsizlik faktörleri için hesaplanan risk skorlarını toplayın. Bu, organizasyonun veya projenin toplam belirsizlik riskini belirleyecektir.
  1. Risk Değerlendirmesi ve Yönetimi:
  1. Elde edilen toplam risk skoru, organizasyonun veya projenin karşılaşabileceği belirsizlik riskini temsil eder. Bu risk değerlendirmesi, risk yönetimi stratejilerini belirlemek ve riskleri en aza indirmek veya kabul etmek için temel sağlar.

Belirsizlik riskini hesaplama, organizasyonların veya projelerin gelecekte karşılaşabileceği belirsizliklerin potansiyel etkilerini ve olasılıklarını anlamalarına yardımcı olur. Bu, daha bilinçli kararlar almak ve risk yönetimi stratejilerini geliştirmek için önemli bir adımdır.

Son olarak da güvenli belirsizliğin tanımını yapmamız gerekiyor. Güvenli belirsizlik kavramı, bir organizasyonun veya bir projenin belirsizliklerle başa çıkma kapasitesini ifade ederken aynı zamanda belirsizliklerden fırsatlar çıkarma yeteneği anlamına gelir. Güvenli belirsizlik, organizasyonun veya projenin belirsizliklerle karşılaşırken esneklik gösterme, adaptasyon sağlama ve değişen koşullara hızlı bir şekilde uyum sağlama yeteneğini ifade eder.

Güvenli belirsizlik hesaplamak için birkaç adım izlenebilir:

  1. Belirsizliklerin Tanımlanması:
  1. İlgili organizasyon veya proje için potansiyel belirsizlikleri tanımlayın. Bu belirsizlikler, pazar değişkenlikleri, müşteri taleplerindeki değişimler, teknolojik gelişmeler, rekabet koşulları gibi çeşitli faktörler olabilir.
  1. Belirsizliklerin Olası Etkilerinin ve Olasılıklarının Değerlendirilmesi:
  1. Her belirsizlik faktörünün potansiyel etkilerini ve bu etkilerin gerçekleşme olasılıklarını değerlendirin. Bu değerlendirme, her belirsizlik durumu için bir risk profili oluşturmanıza yardımcı olur.
  1. Risk Profilinin Analizi:
  1. Oluşturulan risk profillerini analiz ederek organizasyonun veya projenin belirsizliklere karşı ne kadar hazırlıklı olduğunu değerlendirin. Bu değerlendirme, güvenli belirsizlik seviyesini belirlemek için bir temel sağlar.
  1. Güvenli Belirsizlik Seviyesinin Belirlenmesi:
  1. Organizasyonunuz veya proje için kabul edilebilir bir güvenli belirsizlik seviyesi belirleyin. Bu seviye, organizasyonunuzun veya proje yönetiminin belirsizliklerle başa çıkabilme ve hedeflerine ulaşabilme yeteneğini yansıtır.
  1. Risk Yönetimi Stratejilerinin Geliştirilmesi ve Uygulanması:
  1. Güvenli belirsizlik seviyesine ulaşmak için uygun risk yönetimi stratejilerini belirleyin ve uygulayın. Bu stratejiler, belirsizliklerin azaltılması, transferi, kabul edilmesi veya hatta fırsata dönüştürülmesi gibi çeşitli yaklaşımları içerebilir.
  1. Güvenli Belirsizlik Seviyesinin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi:
  1. Belirlenen güvenli belirsizlik seviyesini düzenli olarak izleyin ve değerlendirin. Bu, organizasyonunuzun veya proje yönetiminin belirsizliklerle başa çıkma yeteneğini sürekli olarak değerlendirmenize ve gerektiğinde stratejilerinizi ayarlamanıza olanak tanır.

Güvenli belirsizlik kavramı, organizasyonların veya projelerin belirsizlikleri yönetme yeteneklerini güçlendirerek daha istikrarlı bir konum elde etmelerine yardımcı olur. Bu, daha sağlam kararlar almak ve başarıya giden yolda daha güvenilir ilerleme sağlamak için önemli bir adımdır.

Bu noktada özellikle tüm strateji planlarında ve konumlarında yedekleme yapmak gerekiyor. Seri ve paralel yedekleme olarak ikiye ayırıyoruz.

Bu tür bir ortamda yedekleme stratejileri ve seçenekleri, organizasyonların ve bireylerin karşılaşabilecekleri beklenmedik durumlarla başa çıkma yeteneklerini güçlendirebilir. İşte VUCA ortamında kullanılabilecek yedekleme seçenekleri ve türleri:

  1. Çoklu Tedarikçi ve Kaynak Yedeklemesi:
  1. Farklı tedarikçiler ve kaynaklarla çalışarak, bir tedarik zincirinde meydana gelebilecek aksaklıkları ve belirsizlikleri azaltabilirsiniz. Birden fazla tedarikçi ve kaynağa sahip olmak, arzı çeşitlendirir ve tek bir noktada meydana gelebilecek sorunlara karşı koruma sağlar.
  1. İş Sürekliliği Planları:
  1. İş sürekliliği planları, organizasyonların operasyonlarını sürdürme yeteneklerini güçlendirmek için belirsizliklere karşı hazırlık yapmalarına yardımcı olur. Bu planlar, olası kriz senaryolarına karşı önlemler içerir ve iş süreçlerinin devamını sağlamak için acil durum prosedürlerini belirler.
  1. Yetenek ve Çalışan Yedeklemesi:
  1. Çalışanların eğitilmesi ve yeteneklerinin çeşitlendirilmesi, organizasyonların personel eksiklikleri veya belirsizliklerle başa çıkmasına yardımcı olabilir. Ayrıca, kritik pozisyonlarda yedek çalışanların belirlenmesi ve hazır bulundurulması, operasyonların kesintisiz devamını sağlayabilir.
  1. Stok ve Depolama Yedeklemesi:
  1. Stok ve depolama yedeklemesi, önemli malzemelerin ve ürünlerin belirli bir süre boyunca stoklanması veya depolanması anlamına gelir. Bu, arz zincirindeki beklenmedik gecikmeler veya malzeme eksiklikleri durumunda operasyonların devamını sağlamak için kullanılabilir.
  1. Finansal Yedekleme ve Risk Azaltma:
  1. Finansal yedekleme stratejileri, organizasyonların likiditeyi artırmasına ve finansal riskleri azaltmasına yardımcı olur. Bu stratejiler arasında acil durum fonları oluşturma, sigorta poliçeleri satın alma, finansal türev araçları kullanma gibi yöntemler bulunabilir.
  1. Esnek İş Modelleri ve İş Ortamları:
  1. Esnek iş modelleri ve iş ortamları, organizasyonların ve bireylerin hızla değişen ve belirsiz bir ortama uyum sağlamasını sağlar. Bunlar, uzaktan çalışma, esnek çalışma saatleri, mobil çalışma gibi uygulamaları içerebilir.

VUCA ortamında yedekleme seçenekleri ve türleri, organizasyonların ve bireylerin beklenmedik durumlarla başa çıkma yeteneklerini güçlendirerek daha esnek ve dayanıklı olmalarına yardımcı olabilir. Bu stratejilerin kullanılması, belirsizliklerle başa çıkmak için önemli bir adımdır ve organizasyonların sürekli olarak başarıya giden yolda ilerlemelerini sağlar.

VUCA (Volatility, Uncertainty, Complexity, Ambiguity) ortamında başarı için hazır olma formülü, organizasyonların ve bireylerin değişkenlik, belirsizlik, karmaşıklık ve belirsizlikle başa çıkma yeteneklerini güçlendirmeye odaklanmalısınız. İşte VUCA ortamında hazır olma formülünün ana bileşenleri:

  1. Esneklik (Flexibility): Değişen koşullara hızla uyum sağlayabilme yeteneği önemlidir. Esneklik, organizasyonların ve bireylerin hızlı tepki verme, stratejilerini ayarlama ve değişen koşullara uyum sağlama kapasitesini ifade eder. Esneklik gerçekten önemli. 2008 yılından beri, Toyota Üretim Sistemi yada Yalın Üretim Sistemi olarak bilenen ve yaygınlaşan yönetim sistemine küçük birkaç dokunuşla Esnek Üretim Sistemi EÜS diyorum.
  2. Öngörü (Anticipation): Belirsizlikleri önceden tahmin etme yeteneği, organizasyonların ve bireylerin daha iyi hazırlanmasını sağlar. Öngörü, gelecekteki olası senaryoları değerlendirme, trendleri izleme ve potansiyel riskleri önceden tanımlama sürecini içerir. Öngörü yapabilmek için farklı disiplinleri tecrübe etmiş olmak gerekiyor.
  3. Uyarlanabilirlik (Adaptability): Değişen koşullara uyum sağlama ve stratejileri revize etme yeteneği olan organizasyonlar ve bireyler, karmaşık ve belirsiz ortamlarda daha başarılı olma eğilimindedir. Uyarlanabilirlik, mevcut koşullara göre davranma, değişen gereksinimlere uyum sağlama ve esneklik gösterme yeteneğini ifade eder.
  4. Öğrenme (Learning): Sürekli öğrenme ve gelişim, organizasyonların ve bireylerin değişen koşullara uyum sağlama yeteneklerini artırır. Öğrenme, deneyimlerden ders çıkarma, yenilikçi düşünme ve bilgiye erişim sürecini içerir.
  5. İletişim (Communication): Etkili iletişim, organizasyonlar ve bireyler arasında bilgi paylaşımını kolaylaştırır ve işbirliğini teşvik eder. İletişim, açık ve şeffaf iletişim kanalları oluşturma, fikir alışverişi yapma ve paydaşlar arasında etkili iletişim kurma sürecini içerir.
  6. Dayanıklılık (Resilience): Belirsizliklerle karşılaşıldığında hızlı bir şekilde toparlanabilme ve yeniden yapılanma yeteneği önemlidir. Dayanıklılık, organizasyonların ve bireylerin zorluklarla başa çıkma, güçlü kalma ve yeniden inşa etme kapasitesini ifade eder.

VUCA ortamında hazır olma formülü, organizasyonların ve bireylerin değişen koşullara hızlı ve etkili bir şekilde uyum sağlama yeteneklerini güçlendirmelerine odaklanır. Bu formül, esneklik, öngörü, uyarlanabilirlik, öğrenme, iletişim ve dayanıklılığın kombinasyonunu içerir ve organizasyonların ve bireylerin belirsizliklerle başa çıkma yeteneklerini artırmalarına yardımcı olur.

Volatilite, değişkenlik ve dalgalanmanın yüksek olduğu bir ortamı ifade eder. Bir organizasyon veya birey olarak volatiliteyi karşılamak için vizyon, önemli bir rehberlik ve motivasyon kaynağı olabilir. İşte volatiliteyi vizyonla karşılamak için birkaç yaklaşım:

  1. Gelecek Odaklılık: Volatiliteyle karşı karşıya olduğunuzda, geleceğe odaklanmak önemlidir. Vizyon, organizasyonunuzun veya kişisel hedeflerinizin uzun vadeli amaçlarını netleştirir ve değişkenlikler karşısında hedeflerinize bağlı kalmanıza yardımcı olur.
  2. Esnek Stratejiler Geliştirme: Volatilite, sabit stratejilerin başarısız olabileceği anlamına gelir. Bu nedenle, esneklik sağlayan ve çeşitli senaryolara uyum sağlayabilen stratejiler geliştirmek önemlidir. Vizyon, organizasyonunuzun veya bireyin uzun vadeli hedeflerine ulaşmak için bu esnek stratejilerin temelini oluşturur.
  3. Fırsatları Görme: Volatilite, risklerin yanı sıra fırsatlar da sunabilir. Vizyon, organizasyonunuzun veya bireyin değişen koşulları değerlendirirken fırsatları görmesine ve bunlardan yararlanmasına yardımcı olur. Bu, yenilikçi düşünmeyi teşvik eder ve rekabet avantajı sağlayabilir.
  4. Topluluk ve Paydaşlarla İşbirliği: Volatilite dönemlerinde topluluk ve paydaşlarla işbirliği, destek almanın ve ortak çözümler bulmanın önemli olduğu bir hal alır. Vizyon, organizasyonunuzun veya bireyin diğerlerinden destek almasına ve birlikte çalışarak zorlukların üstesinden gelmesine rehberlik eder.
  5. Değişime Uyum Sağlama Yeteneği: Volatilite, hızlı değişimleri gerektirebilir. Vizyon, organizasyonunuzun veya bireyin değişen koşullara hızlı bir şekilde uyum sağlama yeteneğini güçlendirir. Değişimle uyum sağlama yeteneği, rekabet avantajı ve başarı için kritiktir.

Bu yaklaşımlar, volatiliteyle karşı karşıya olduğunuzda vizyonun önemini vurgular. Vizyon, organizasyonunuzun veya bireyin belirsizliklerle başa çıkma ve hedeflerine ulaşma yeteneğini güçlendirirken, geleceğe odaklanmayı ve fırsatları değerlendirmeyi sağlar. Belirsizlikle başa çıkmak, organizasyonlar ve bireyler için önemli bir yetenektir çünkü belirsizlik, değişkenlik ve karmaşıklık dolu bir dünyada yaşadığımızı kabul etmek gerektiğini gösterir. Belirsizliği anlamak ve karşılamak için bazı adımlar şunlar olabilir:

  1. Gerçekliği Kabul Etme: Belirsizlik, hayatın doğal bir parçasıdır ve tamamen ortadan kaldırılamaz. Bu nedenle, belirsizliği reddetmek yerine, gerçekliği kabul etmek önemlidir. Belirsizlikle yüzleşmek, organizasyonların ve bireylerin daha iyi hazırlanmasına yardımcı olur.
  2. Trendleri ve Desenleri Analiz Etme: Belirsizlikle başa çıkmak için, mevcut trendleri ve desenleri analiz etmek önemlidir. Geçmişteki deneyimlerden ve verilerden öğrenmek, gelecekteki belirsizliklerle başa çıkmak için bir rehberlik sağlayabilir.
  3. Esnek ve Uyarlanabilir Olma: Belirsizlik dönemlerinde esneklik ve uyarlanabilirlik önemlidir. Esneklik, değişen koşullara hızlı bir şekilde uyum sağlama yeteneği anlamına gelirken, uyarlanabilirlik organizasyonların ve bireylerin yeni fırsatları değerlendirmesini sağlar.
  4. Riskleri Yönetme: Belirsizlikle başa çıkmak için riskleri belirlemek ve yönetmek önemlidir. Risk yönetimi stratejileri geliştirmek ve uygulamak, beklenmedik durumlarla başa çıkmayı kolaylaştırabilir.
  5. Alternatif Senaryolar Planlama: Belirsizlik dönemlerinde, çeşitli senaryoları planlamak ve hazırlıklı olmak önemlidir. Bu senaryolar, olası fırsatları ve riskleri önceden tanımlamaya yardımcı olur.
  6. İletişimi Güçlendirme: Belirsizlik dönemlerinde açık ve etkili iletişim kurmak önemlidir. İletişim, organizasyonlar ve bireyler arasında fikir alışverişi yapmayı, destek sağlamayı ve ortak çözümler bulmayı kolaylaştırır.

Belirsizlikle başa çıkmak, organizasyonlar ve bireyler için sürekli bir süreçtir. Bu süreçte, gerçekliği kabul etmek, trendleri analiz etmek, esneklik ve uyarlanabilirlik göstermek, riskleri yönetmek, alternatif senaryolar planlamak ve iletişimi güçlendirmek önemlidir. Bu yaklaşımlar, belirsizlikle karşı karşıya olduğunuzda daha iyi hazırlanmanıza yardımcı olabilir. Karmaşıklıkla başa çıkmak için netlik, organizasyonlar ve bireyler için önemli bir stratejidir. Karmaşık durumlarla karşı karşıya olduğunuzda netlikle tepki vermek için aşağıdaki adımları izleyebilirsiniz:

  1. Durumu Anlama: Karmaşık bir durumla karşı karşıya kaldığınızda, öncelikle durumu anlamak ve etkilerini belirlemek önemlidir. Karmaşıklığı azaltmak için olayları ve ilişkileri daha iyi anlamak için çaba gösterin.
  2. Öncelik Belirleme: Karmaşık bir durumda, önceliklerinizi netleştirmek önemlidir. Hangi faktörlerin en önemli olduğunu belirleyin ve bu faktörlere odaklanarak netliği artırın.
  3. Basitleştirme: Karmaşık bir durumu anlamak ve yönetmek için basitleştirme önemlidir. Karmaşık bir sorunu daha küçük parçalara bölmek ve adım adım çözümlemek, netlik sağlar.
  4. Bilgi ve Veri Toplama: Karmaşık bir durumu ele alırken, bilgi ve veri toplamak önemlidir. Doğru bilgilere ve verilere dayanarak kararlar almak, netlik sağlar ve belirsizlikleri azaltır.
  5. İletişimi Güçlendirme: Karmaşık bir durumu yönetirken, açık ve etkili iletişim kurmak önemlidir. Fikir alışverişi yapmak, bilgi paylaşmak ve işbirliği yapmak, netlik sağlar ve çözüm sürecini hızlandırır.
  6. Esneklik ve Uyarlanabilirlik: Karmaşık bir durumla karşı karşıya kaldığınızda, esneklik ve uyarlanabilirlik önemlidir. Değişen koşullara hızlı bir şekilde uyum sağlamak ve stratejilerinizi gerektiğinde ayarlamak, netliği korumanıza yardımcı olur.
  7. İleriye Bakma: Karmaşık bir durumu ele aldığınızda, uzun vadeli hedeflerinizi göz önünde bulundurun. Netlik, organizasyonunuzun veya bireyin nereye gitmek istediğini netleştirmenize ve bu hedeflere ulaşmak için doğru adımları atmaya yardımcı olur.

Karmaşık bir durumla karşı karşıya kaldığınızda, netlik sağlamak için adımları izlemek önemlidir. Bu adımlar, durumu anlama, öncelik belirleme, basitleştirme, bilgi ve veri toplama, iletişimi güçlendirme, esneklik ve uyarlanabilirlik, ve ileriye bakma gibi stratejileri içerir. Bu yaklaşımlar, karmaşık durumlarla başa çıkmak için güvenilir bir rehberlik sağlar. Belirsizliklerle çeviklikle mücadele etmek, organizasyonlar ve bireyler için önemli bir yetenektir çünkü değişkenlik, belirsizlik ve karmaşıklık dolu bir dünyada yaşıyoruz. İşte belirsizliklerle çeviklikle mücadele etmek için bazı adımlar:

  1. Esneklik ve Uyarlanabilirlik: Belirsizliklerle başa çıkmak için esneklik ve uyarlanabilirlik önemlidir. Değişen koşullara hızlı bir şekilde uyum sağlama ve stratejileri gerektiğinde ayarlama yeteneği, çeviklik sağlar.
  2. Hızlı Karar Alma: Belirsizlik dönemlerinde hızlı karar alma önemlidir. Bilgi ve veri toplamak, analiz etmek ve hızlı bir şekilde karar vermek, organizasyonların ve bireylerin belirsizliklerle başa çıkmasını sağlar.
  3. Deneme ve Hata Yapma Kültürü: Belirsizliklerle başa çıkmak için deneme ve hata yapma kültürünü teşvik etmek önemlidir. Yeni fikirleri test etmek, başarısızlıkla başa çıkmak ve sürekli olarak öğrenmek, çeviklik sağlar.
  4. İşbirliği ve Ekip Çalışması: Belirsizliklerle mücadele etmek için işbirliği ve ekip çalışması önemlidir. Farklı perspektiflerden faydalanmak, fikir alışverişi yapmak ve birlikte çözümler üretmek, çeviklik sağlar.
  5. Hızlı Dengeleme ve Yeniden Yönlendirme: Belirsizliklerle karşı karşıya kaldığınızda, hızlı bir şekilde dengeleme yapmak ve gerektiğinde yeniden yönlendirme yapmak önemlidir. Yolunuzu esnek bir şekilde ayarlamak, çeviklik sağlar.
  6. Sürekli İyileştirme ve Adaptasyon: Belirsizlik dönemlerinde sürekli iyileştirme ve adaptasyon önemlidir. Geri bildirim almak, performansı izlemek ve sürekli olarak sürecinizi iyileştirmek, çeviklik sağlar.

Belirsizliklerle çeviklikle mücadele etmek, organizasyonların ve bireylerin değişen koşullara hızlı bir şekilde uyum sağlamasını sağlar. Esneklik, hızlı karar alma, deneme ve hata yapma kültürü, işbirliği ve ekip çalışması, hızlı dengeleme ve yeniden yönlendirme, ve sürekli iyileştirme ve adaptasyon, belirsizliklerle başa çıkmak için etkili stratejilerdir. Bu yaklaşımlar, organizasyonların ve bireylerin çevikliklerini artırmalarına ve başarıya ulaşmalarına yardımcı olabilir.

Belirsizliklerle dolu bir dünyada, çeviklik ve esneklik, başarıyı sağlamak için kritik öneme sahiptir. Değişen koşullara hızlı bir şekilde uyum sağlamak, yenilikçi düşünmek ve işbirliği yapmak, sadece bugünün değil, geleceğin de liderleri için zorunlu bir yetenektir. Unutmamalıyız ki, belirsizlikler, yeni fırsatların kapılarını aralayan gizli birer hazine olabilir. Bu yüzden, cesaretle adım atın, deneyin, hata yapın ve öğrenin. Çünkü belirsizliklerle dolu bir dünyada, çeviklikle mücadele etmek, gerçek başarının anahtarıdır. Özellikle yeni liderler yetiştirmeliyiz. Farklı disiplinlerde deneyim kazanmış, güvenilirlik hesabı yapabilecek, C seviye de günlük olarak stratejileri gözden geçirecek, topladığı dataları anlık olarak değerlendirebilecek, çözüm önerileri sunup esnek planlar oluşturabilecek bir heyecan verici üstün yöneticilere ihtiyaç olacak. En önemli başkan yardımcılığı bu olacak özellikle belirsizliğin hızla arttığı yakın gelecekte..

            –      Durum hakkında ne kadar biliyorsunuz.                   +

VUCA ile birlikte Muhasebe altyapısı büyük önem kazanıyor. Ben bu konu hakkında 3 kurala dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum. 1) EBİTTA , 2) VARLIK DEVİR HIZI, 3) KPI olarak; Finansal kaldıraçları, nakit akış analizi ve Bütçe karşılaştırması kullanılmalıdır.

  1. EBİTTA

EBITDA, bir şirketin faaliyetlerinden elde ettiği karı, faiz, vergi, amortisman ve itfa öncesi bir ölçüdür. Vuca belirsizlik dönemlerinde, EBITDA’nın belirli özelliklere sahip olması önemlidir:

Esneklik Sağlayacak Düzeyde Yeterli Olmalı: Belirsizlik dönemlerinde, gelirlerde dalgalanmalar ve maliyetlerde artışlar meydana gelebilir. Bu nedenle, şirketin EBITDA’sı, değişen koşullara uyum sağlamak için yeterli esnekliği sağlamalıdır. Yeterli esneklik, operasyonel giderlerde ve gelirlerde dalgalanmaları tolere etmeyi ve nakit akışını korumayı sağlar.

Nakit Akışını Yeterince Yansıtmalıdır: Belirsizlik dönemlerinde nakit akışı yönetimi kritik öneme sahiptir. EBITDA, şirketin faaliyetlerinden elde edilen nakit akışını yansıttığı için, bu dönemlerde nakit akışını doğru bir şekilde ölçebilmesi önemlidir. EBITDA’nın yüksek olması, şirketin nakit akışını güçlendirebilir ve finansal sağlamlığını artırabilir.

Maliyet Yönetimini Yansıtmalıdır: Belirsizlik dönemlerinde, maliyet yönetimi önemlidir. EBITDA, şirketin faaliyetlerinden elde ettiği karı gösterdiği için, maliyetlerin etkin bir şekilde yönetilmesini yansıtmalıdır. Bu, operasyonel verimliliği artırabilir ve kar marjlarını koruyabilir.

Yatırımcılar ve Kredi Derecelendirme Kuruluşları için Güvenilir Bir Ölçüt Olmalıdır: EBITDA, yatırımcılar ve kredi derecelendirme kuruluşları tarafından şirketin finansal sağlığını değerlendirmek için yaygın olarak kullanılan bir ölçüdür. Dolayısıyla, EBITDA’nın güvenilir ve tutarlı bir şekilde hesaplanması ve raporlanması önemlidir.

Stratejik Karar Alma Süreçlerini Desteklemelidir: EBITDA, şirketin stratejik hedeflerine ulaşmak için karar alma süreçlerini desteklemelidir. Bu nedenle, belirsizlik dönemlerinde EBITDA’nın stratejik hedeflere uygun olması ve karar alma süreçlerini desteklemesi önemlidir.

Bu özellikler göz önüne alındığında, belirsizlik dönemlerinde şirketlerin EBITDA’sının, esneklik sağlaması, nakit akışını doğru bir şekilde yansıtması, maliyet yönetimini yansıtması, güvenilir bir ölçüt olması ve stratejik karar alma süreçlerini desteklemesi önemlidir. Bu şekilde, şirketler finansal sağlamlıklarını koruyabilir ve başarılarını sürdürebilirler.

  • VARLIK DEVİR HIZI (VDH)

VUCA dönemlerinde varlık devir hızını düşürmek ve kontrol altına almak, organizasyonlar için önemlidir çünkü bu, varlıkların etkin bir şekilde kullanılmasını sağlar ve likiditeyi artırabilir. İşte varlık devir hızını düşürmek ve kontrol altına almak için bazı stratejiler:

Stok Yönetimi: Stoklar, varlık devir hızını etkileyen önemli bir unsurdur. Stok yönetimi stratejileri kullanarak, stok seviyelerini optimize edebilir, gereksiz stok birikimini önleyebilir ve stok devir hızını artırabilirsiniz. Hızlı dönen ürünleri belirleyerek ve talebe göre stok seviyelerini ayarlayarak, stok yönetimini iyileştirebilirsiniz.

Varlık Portföyü Optimizasyonu: Şirketin varlık portföyünü gözden geçirerek, gereksiz veya etkin olmayan varlıkları tanımlayabilir ve bunları optimize edebilirsiniz. Varlık portföyü optimizasyonu, işletmenin faaliyetlerine en uygun ve karlı varlık yapılanmasını sağlar.

Yatırım Stratejilerini Gözden Geçirme: Yatırım harcamalarını ve projeleri gözden geçirerek, VUCA döneminin gerektirdiği esneklik ve dikkatle stratejik kararlar alabilirsiniz. Yatırım getirisini ve geri dönüş sürelerini değerlendirerek, yatırım kararlarınızı optimize edebilir ve varlık devir hızını kontrol altına alabilirsiniz.

İş Süreçlerini İyileştirme: İş süreçlerini gözden geçirerek ve iyileştirme fırsatlarını tanımlayarak, operasyonel verimliliği artırabilirsiniz. Verimliliği artırmak, işlerin daha hızlı ve daha etkin bir şekilde yapılmasını sağlar ve varlık devir hızını artırabilir.

İşbirliği ve Tedarik Zinciri Yönetimi: İşbirliği yaparak ve tedarik zinciri yönetimini optimize ederek, malzeme ve hizmetlerin daha verimli bir şekilde akmasını sağlayabilirsiniz. Tedarik zinciri boyunca ortak hedefler belirleyerek ve stratejik işbirlikleri geliştirerek, varlık devir hızını artırabilirsiniz.

Varlık devir hızını düşürmek ve kontrol altına almak için bu stratejileri kullanarak, organizasyonunuzun etkin bir şekilde varlıklarını kullanmasını sağlayabilir ve likiditeyi artırabilirsiniz. Bu da organizasyonunuzun VUCA dönemlerinde daha güçlü ve dirençli olmasını sağlayabilir. Kısaca bunun en iyi yolu Yalın Üretim ve Kontrol Sistemlerini kullanarak yapmaktır. Bu konu hakkında Yalın Danışmanlardan destek almak doğru bir seçimdir. 42 Gün VDH ile devir aldığım şirketi 10 yıl gibi kısa bir zaman da 1,37 Gün VDH ye indirdim. 2008 global krizine şirket 4.29 gün VDH ile yakalanmıştı.

  • KPI olarak; Finansal kaldıraçları, nakit akış analizi ve Bütçe karşılaştırması

Kârlılık Oranları: Otomotiv şirketlerinin karlılık düzeyini değerlendirmek için çeşitli kârlılık oranları kullanılır. Brüt kârlılık oranı (brüt kar / gelir), işletme kârlılık oranı (işletme geliri / gelir) ve net kârlılık oranı (net gelir / gelir) gibi oranlar, şirketin karlılığını değerlendirmek için kullanılır.

Finansal Kaldıraç Oranları: Finansal kaldıraç, otomotiv şirketlerinin borç kullanımını değerlendirmek için önemlidir. Borç oranı (borç / özsermaye), kaldıraç oranı (varlıklar / özsermaye) ve faiz kapsama oranı (işletme geliri / faiz giderleri) gibi oranlar, şirketin finansal kaldıraç düzeyini gösterir.

Nakit Akışı Analizi: Otomotiv şirketlerinin nakit akışlarını değerlendirmek için nakit akışı analizi kullanılır. Bu analiz, şirketin nakit girişleri ve çıkışlarını izler ve nakit akışı durumunu değerlendirir. Ayrıca, gelecekteki nakit akışlarını tahmin etmek için de kullanılabilir.

Bütçe Karşılaştırması: Otomotiv şirketleri, gerçekleşen finansal sonuçlarını bütçe ve tahminlerle karşılaştırarak performanslarını değerlendirirler. Gerçekleşen gelir, gider ve kârlılık gibi finansal veriler, bütçe ve tahminlerle karşılaştırılarak sapmalar belirlenir ve analiz edilir.

Bu finansal analiz araçları, otomotiv şirketlerinin finansal performanslarını değerlendirmelerine ve stratejik kararlar almalarına yardımcı olur. Bu araçlar, şirketin finansal sağlığını anlamak, rekabet avantajı elde etmek ve uzun vadeli başarı için stratejik planlama yapmak için kullanılır.

Sonuç olarak :

Muhasebe alt yapısının VUCA döneminde önemi büyük ve belirli kriterlere dikkat etmek hayati öneme sahip. Bu kriterler EBİTTA, varlık devir hızı ve KPI’lar (anahtar performans göstergeleri) olarak belirlenmiş. EBİTTA, şirketin faaliyetlerinden elde ettiği karı ölçer ve belirsizlik dönemlerinde önemli bir ölçüt olarak kabul edilir. Esneklik, nakit akışını yansıtma ve maliyet yönetimi gibi özellikler, EBİTTA’nın belirsizlik dönemlerinde önemli olmasını sağlar. Varlık devir hızı, şirketin varlıklarını ne kadar etkin kullandığını gösterir. Stok yönetimi, varlık portföyü optimizasyonu ve iş süreçlerinin iyileştirilmesi, varlık devir hızını kontrol altına almanın anahtarlarıdır. Son olarak, finansal kaldıraçlar, nakit akış analizi ve bütçe karşılaştırması gibi KPI’lar, şirketin finansal performansını değerlendirmek için önemlidir. Bu araçlar, şirketin finansal sağlığını anlamak ve stratejik kararlar almak için kullanılır. VUCA döneminde, bu kriterlere odaklanarak muhasebe alt yapısını güçlendirmek, şirketin başarısını artırabilir ve belirsizlikle başa çıkmasına yardımcı olabilir.

Tüm bunlar aslında #Güvenilirlik faktörünün artık ne kadar önemli olduğunun da göstergesi.

Saygılar

Okan Dinc

SAHA YÖNETİM SİSTEMİ (SYS)

Geleceğin içinde geçmişte kalmayın. Endüstri 4.0’a geçtiğimiz bugünlerde, #TOPLUM5.0’ a hazırlanırken #Güvenilirlik için en önemli gerekliliklerden biridir, Saha Yönetim Sistemi (SYS). Bu çok önemli konuyu size 3 aşamada anlatacağım. İlk aşama endüstri 4.0 ile başlar.

Endüstri 4.0, üretim sektöründe dijitalleşmenin ve otomasyonun önemli bir evresini temsil eder. Beyaz eşya fabrikasında da bu kavram oldukça önemlidir. (Bu örnek tüm sektörler için çoğaltılabilir) Beyaz eşya fabrikası, üretim süreçlerinde teknolojinin en son yeniliklerini kullanarak daha verimli, esnek ve akıllı üretim yapmayı hedefler. İşte Beyaz eşya fabrikasında Endüstri 4.0’ın bazı ana bileşenleri:

  1. Sensörler ve IoT (Nesnelerin İnterneti): Fabrika içinde ve dışında birçok noktada sensörler bulunur. Bu sensörler üretim ekipmanlarının durumunu, enerji tüketimini, ürünlerin konumunu ve diğer birçok veriyi sürekli olarak izler. Bu veriler, gerçek zamanlı olarak toplanır, analiz edilir ve karar alma süreçlerine entegre edilir.
  2. Büyük Veri ve Analitik: Beyaz eşya fabrikasında üretilen veriler büyük miktarda olabilir. Bu verilerin analizi, üretim süreçlerini optimize etmek, arızaları önceden tahmin etmek ve kaliteyi artırmak için kullanılır. Makine öğrenimi ve yapay zeka gibi teknikler, bu verilerden anlamlı bilgiler çıkarmak için kullanılır.
  3. Yapay Zeka ve Makine Öğrenimi: Beyaz eşya fabrikasında, üretim süreçleri üzerinde daha akıllı kararlar almak için yapay zeka ve makine öğrenimi teknikleri kullanılır. Örneğin, üretim hatlarının daha iyi planlanması, bakımın optimize edilmesi ve hatta ürün tasarımının iyileştirilmesi gibi alanlarda bu teknolojilerden faydalanılır.
  4. Robotik ve Otomasyon: Beyaz eşya fabrikasında robotlar, otomatik montaj hatları ve diğer otomasyon sistemleri, insan işgücünü destekler veya bazı durumlarda tamamen yerine geçer. Bu, daha hızlı üretim, daha az hata ve daha düşük maliyetlerle sonuçlanabilir.
  5. Esnek Üretim Sistemleri: Beyaz eşya fabrikasında Endüstri 4.0, esnek üretim sistemlerinin uygulanmasını sağlar. Bu, hızlı bir şekilde üretim hattının değiştirilmesi, farklı ürünlerin küçük partilerinin ekonomik olarak üretilebilmesi ve müşteri taleplerine daha hızlı yanıt verilmesi anlamına gelir.
  6. Sanal Simülasyon ve Gerçek Zamanlı Takip: Beyaz eşya fabrikasında üretim süreçleri sanal olarak simüle edilir ve gerçek zamanlı olarak izlenir. Bu, üretim süreçlerinin daha iyi anlaşılmasını, iyileştirilmesini ve risklerin azaltılmasını sağlar.

Beyaz eşya fabrikasındaki Endüstri 4.0 uygulamaları, daha verimli, esnek ve rekabetçi bir üretim ortamı oluşturarak şirketin büyümesine ve başarısına katkıda bulunur. Bu teknolojilerin kullanımı, iş gücünün yeteneklerini artırırken aynı zamanda çevresel sürdürülebilirliği ve iş güvenliğini de iyileştirebilir.

Beyaz eşya fabrikasında Endüstri 4.0’a ulaşma hedefleri:

  1. Verimli bir fabrika kurmak ve Endüstri 4.0 gereksinimlerini karşılayacak şekilde donatmak.
  2. Tüm ekipmanların kablolu ve kablosuz olarak bilgisayar ile iletişim kurabilmesini sağlamak.
  3. Tüm bilgilerin sayısal sonuçlara dönüştürülerek kullanılması. Bu, üretim süreçlerinin optimize edilmesi ve verimliliğin artırılması için gereklidir.

Örneğin, Beyaz eşya fabrikasında endüstriyel fırınlar üretiliyorsa ve Endüstri 4.0’a geçiş yapılıyorsa, aşağıdaki adımlar atılabilir:

  1. Verimli Fabrika Kurulumu: Fabrika, üretim süreçlerini optimize etmek için yeniden düzenlenir ve otomatikleştirilir. Üretim hattı, akıllı sensörlerle donatılır ve üretim akışını daha verimli hale getirmek için akıllı lojistik sistemleri kurulur.
  2. Ekipmanların Entegrasyonu: Endüstri 4.0’a uygun hale getirilmek için fırınlar ve diğer ekipmanlar, kablolu ve kablosuz iletişim protokollerini destekleyecek şekilde güncellenir. Bu, ekipmanların fabrika içindeki ağa entegre edilmesini ve verilerin merkezi bir bilgisayar sistemine iletilmesini sağlar.
  3. Bilgi Kullanımı: Fırınlar ve diğer ekipmanlar, üretim süreci boyunca önemli verileri sürekli olarak toplar. Bu veriler, sıcaklık, nem, enerji tüketimi gibi faktörleri içerebilir. Endüstri 4.0 kapsamında, bu veriler otomatik olarak analiz edilir ve karar alma süreçlerine entegre edilir. Örneğin, belirli bir sıcaklık aralığının dışında olan bir fırın, otomatik olarak ayarlanabilir veya bakım için uyarı verebilir. Bu veriler ayrıca üretim süreçlerinin optimize edilmesi ve kalitenin artırılması için kullanılır.

Bu örnekte, Beyaz eşya fabrikasında endüstriyel fırın üretimi üzerinden Endüstri 4.0’a geçiş süreci açıklanmıştır. Bu süreçte, verimlilik artışı, otomasyon ve veri kullanımının önemi vurgulanmıştır.

Endüstriyel dünyada, fabrikaların verimliliği ve etkinliği, makine, insan ve yöntemler arasındaki uyumlu işbirliğiyle sağlanır. Geleneksel endüstriyel sistemlerde, makineler genellikle insan müdahalesi olmadan çalışırken, Endüstri 4.0 ve dijitalleşme ile birlikte bu paradigma değişiyor. Artık makinelerin insanlarla ve hatta diğer makinelerle iletişim kurması, üretim süreçlerini daha verimli ve esnek hale getiriyor.

Birinci olarak, “Makinenin İnsan ve Malzeme ile İletişimi” önemli bir kavramdır. Örneğin, bir otomotiv fabrikasında, üretim hattındaki robotlar, insan işçilerle ve malzeme ile birlikte çalışır. Robotlar, işçilerle işbirliği yaparak belirli görevleri gerçekleştirebilir veya malzeme taşıma ve yerleştirme işlemlerinde yardımcı olabilir. Bu, hem işçi güvenliğini artırırken hem de üretim süreçlerinin daha hızlı ve verimli olmasını sağlar.

İkinci olarak, “Yöntemin İnsan ile İletişimi” de önemlidir. Birçok endüstriyel işletme, operatörlerin üretim süreçlerini daha etkili bir şekilde yönetmelerine yardımcı olmak için dijitalleşmiş yönetim sistemlerini benimsemiştir. Bu sistemler, operatörlere gerçek zamanlı veri sağlar ve üretim süreçlerini izlemelerine, analiz etmelerine ve gerektiğinde müdahale etmelerine olanak tanır. Örneğin, bir üretim hattındaki bir operatör, üretim verimliliğini artırmak için makine ayarlarını dinamik olarak değiştirebilir veya üretim akışını optimize etmek için üretim planını güncelleyebilir.

Sonuç olarak, fabrika sistemlerinin bu birleşimi, modern endüstride daha akıllı ve verimli üretim ortamlarının oluşturulmasını sağlar. Makinenin insanlarla ve malzemeyle iletişim kurması, üretim süreçlerinin daha esnek ve verimli hale gelmesini sağlarken, yöntemin insanlarla iletişimi ise operatörlerin üretim süreçlerini daha etkili bir şekilde yönetmelerine olanak tanır. Bu, endüstriyel işletmelerin rekabet gücünü artırırken, aynı zamanda kaliteyi ve müşteri memnuniyetini de artırır.

Fabrika Sistemlerinin Birleşimi: Makinenin İnsan ve Malzeme ile İletişimi

Endüstriyel işletmeler, makine, insan ve malzeme arasındaki etkileşimi optimize ederek daha verimli ve etkili bir üretim süreci sağlamak için çeşitli sistemleri bir araya getirirler. Örneğin, bir otomotiv fabrikası, üretim hattındaki makinelerin insan işçileriyle ve malzemelerle iletişim kurabilmesini sağlayan bir sistem uygulayabilir. Bu sistem sayesinde, makinelerin çalışma süreçleri insan işçileriyle senkronize olur ve malzeme taşıma veya işleme gibi görevleri birlikte gerçekleştirirler.

Sürekli Üretim ve Sonuçların Tüm Alanlarda Gösterimi

Üretim hattındaki süreçlerin ve sonuçların tüm alanlarda görüntülenmesi önemlidir. Örneğin, üretim hattının her bir bölümünde gerçek zamanlı olarak üretim durumu ve sonuçlar görüntülenebilir. Bu, üretim hattının başında, malzeme deposunda, nihai ürün deposunda ve yan ürün mağazasında üretim durumunun her zaman izlenebilmesini sağlar.

Gerçek Zamanlı Üretim Hedefleri ve Sonuçları

Fabrika, gerçek zamanlı üretim hedefleri belirleyerek ve bu hedeflerle gerçek üretim sonuçlarını karşılaştırarak performansını sürekli olarak izler. Bu, üretim hattının performansını değerlendirmek ve gerektiğinde iyileştirmeler yapmak için önemli bir araçtır.

Alt Mağaza Üretim Sistemi ve Sinyal Yönetimi

Alt mağaza üretim sistemi, yan ürünlerin veya bileşenlerin üretimini yönetir ve izler. Bu sistem, alt mağaza üretim sürecinde oluşabilecek herhangi bir sorunu belirleyebilir ve sinyal yönetimi ile ilgili bilgileri üretim ekibine iletebilir.

Fabrika Performans Sistemi

Fabrika performans sistemi, üretim lot yönetimi, verimlilik, işgücü yönetimi, plansız duruş oranları ve diğer performans göstergelerini izler. Bu sistem, fabrikanın genel performansını değerlendirmek ve iyileştirme fırsatlarını tanımlamak için kullanılır.

Gerçek Zamanlı İşgücü İzleme Sistemi (RTAMS)

RTAMS, fabrikadaki işgücünün gerçek zamanlı izlenmesini sağlar. Bu sistem, çalışanların yerini, sürelerini ve görevlerini takip eder ve işgücü planlamasını optimize etmeye yardımcı olur.

Hattı Üzerinde Lehimleme İzleme Sistemi

Lehimleme izleme sistemi, üretim hattındaki lehimleme işlemlerini izler ve kalite kontrolünü sağlar. Bu sistem, lehimleme işlemi sırasında oluşabilecek herhangi bir sorunu tespit edebilir ve hemen müdahale edilmesini sağlar.

Mağaza Zemin Envanteri Barkod Sistemi (IWS)

IWS, mağaza zemin envanterinin izlenmesi ve yönetilmesi için kullanılır. Bu sistem, malzeme alımından ürün sevkiyatına kadar olan süreçlerde envanterin gerçek zamanlı olarak takip edilmesini sağlar.

Araç Değiştirme Ömrü Alarm Sistemi

Araç değiştirme ömrü alarm sistemi, üretim hattındaki araçların bakım süreçlerini izler ve belirli bir ömrü tamamlayan araçlar için uyarılar sağlar. Bu, araçların verimli bir şekilde kullanılmasını ve arıza risklerinin azaltılmasını sağlar.

Yöntemin İnsan ile İletişimi

  1. İş Kılavuzu ve Kendi Sıralı Sistem (Work Guide & Self Sequential System)

Bu sistem, işçilere işlerini nasıl yapacaklarını gösteren kılavuzlar sağlar. İşçiler, belirli bir işlemin adımlarını takip etmek için kılavuzlara başvurabilirler. Ayrıca, kendi sıralı sistem, işçilerin işlemleri sırayla tamamlamasına yardımcı olur ve verimliliği artırır.

  • Zaman Kontrolü, CTP, CTQ Yönetim Sistemi (Time Check, CTP, CTQ Management System)

Bu sistem, üretim sürecinde zamanı yönetir ve kritik iş süreçlerini tanımlar. CTP (Critical to Process) ve CTQ (Critical to Quality) parametreleri, üretimdeki önemli adımları belirler ve süreç kalitesini sağlamak için önemli ölçütler olarak kullanılır.

  • Akıllı Bilgi Sistemi (Intelligent Information System)

Bu sistem, ürün testi sonucunda bir arıza olması durumunda otomatik olarak bir bakım süreci yapılandırabilir ve ürünü onarım istasyonuna yönlendirebilir. Onarım işlemi tamamlandıktan sonra, ürünün bir sonraki işlemi belirlenebilir. Ayrıca, farklı ürünler için soğutucu modeli ve dolum miktarı da yapılandırılabilir. Ürünün barkodunu tarayan sistem, soğutucu tipini ve dolum miktarını otomatik olarak belirleyebilir.

  • Görsel Yönetim (Visual Management)

Görsel yönetim, fabrikadaki iş süreçlerini görsel olarak izlemeyi ve yönetmeyi sağlar. Bu, işçilere üretim durumu hakkında anlık bilgi sağlar ve hata durumlarında hızlı müdahale imkanı sunar. Andon sistemi, üretim hattında oluşan sorunları anında bildirir ve dijital ekranlar ve işaretler, üretim hattının performansını görsel olarak gösterir.

İkinci aşamamız Smart MES olacak. “Smart MES’e Giriş: Üretim Süreçlerinin Akıllı Yönetimi”

Akıllı Üretim Yönetim Sistemi (Smart MES), modern endüstriyel ortamlarda üretim süreçlerini optimize etmek ve verimliliği artırmak için kullanılan bir teknolojidir. Bu sistem, Üretim Yürütme Sistemi’nin (MES) geleneksel işlevlerini dijitalleştirir ve geliştirirken, aynı zamanda Endüstri 4.0 ilkelerini benimseyerek fabrikaların dijital dönüşümüne öncülük eder.

Smart MES, üretim süreçlerini gerçek zamanlı olarak izler ve yönetirken, veri analitiği, yapay zeka ve makine öğrenimi gibi ileri teknolojileri kullanarak verimliliği ve kaliteyi artırmak için veri odaklı kararlar alır. Bu sistem, üretim planlamasından envanter yönetimine, kalite kontrolünden bakım yönetimine kadar birçok alanı kapsar ve fabrikaların daha akıllı, esnek ve rekabetçi olmasını sağlar.

Smart MES’in temel bileşenleri arasında gerçek zamanlı üretim izleme, iş emri yönetimi, envanter yönetimi, kalite yönetimi ve işgücü yönetimi bulunur. Bu bileşenler, üretim süreçlerini daha iyi planlamak, izlemek, yönetmek ve iyileştirmek için birlikte çalışır.

Smart MES, endüstriyel işletmelerin günümüzün karmaşık ve rekabetçi pazarlarında başarılı olmalarına yardımcı olurken, aynı zamanda esneklik, yenilikçilik ve sürdürülebilirlik gibi önemli işletme hedeflerine de katkıda bulunur. Bu sistem, fabrikaların daha akıllı ve geleceğe yönelik bir üretim stratejisi benimsemelerine yardımcı olurken, aynı zamanda müşteri memnuniyetini ve rekabet avantajını da artırır.

İşletmelere Sağladığı Faydalar ile başlayalım:

  1. Üretim sürecini daha şeffaf ve standart hale getirir: Smart MES, üretim süreçlerini daha şeffaf ve standart hale getirerek işletmelere daha iyi bir kontrol ve yönetim sağlar. Bu, işletmelerin üretim süreçlerini daha etkin bir şekilde planlamasına ve izlemesine olanak tanır.
  2. Üretim verimliliğini artırır ve maliyetleri düşürür: Smart MES, veri odaklı kararlar alarak üretim süreçlerini optimize eder ve verimliliği artırır. Bu, işletmelerin üretim maliyetlerini düşürmesine ve daha rekabetçi olmasına yardımcı olur.
  3. Ürün izleme ve kritik malzeme ve süreç parametrelerinin izlenmesi: Smart MES, ürün izleme ve kritik malzeme ve süreç parametrelerinin izlenmesini sağlar. Bu, işletmelerin ürünlerin nerede olduğunu, hangi aşamada olduklarını ve kritik parametrelerin ne olduğunu takip etmelerine olanak tanır.
  4. Ürün kalitesini artırır ve işletmenin rekabetçiliğini güçlendirir: Smart MES, ürün kalitesini artırarak işletmelerin rekabetçiliğini güçlendirir. Bu, müşteri memnuniyetini artırır ve işletmelerin pazarda daha rekabetçi olmasına yardımcı olur.
  5. Sistem entegrasyonu, bilgi adaları arasındaki bilgi akışını sağlar: Smart MES, sistem entegrasyonu yoluyla bilgi adaları arasındaki bilgi akışını sağlar. Bu, işletmelerin farklı sistemler arasında bilgi paylaşımını kolaylaştırır ve bilgi akışını hızlandırır. Bu da işletmelerin daha hızlı ve verimli kararlar almasına olanak tanır.

“Smart MES: Fabrika ve Üretim Sahası Görünümü”

Akıllı Üretim Yönetim Sistemi (Smart MES), modern endüstriyel işletmeler için kritik bir rol oynamaktadır. Bu sistem, genellikle Fabrika Görünümü (FV) ve Üretim Sahası Görünümü (SV) olarak iki temel bileşene ayrılır.

Fabrika Görünümü (Factory View – FV): Fabrika Görünümü, işletmenin üretim süreçlerini genel olarak yöneten ve izleyen bir perspektife sahiptir. Bu görünüm, işletmenin üretim hedeflerine ulaşma sürecinde stratejik bir bakış açısı sunar. Entegre Endeks Sistemi (Integrated Index System) gibi özelliklerle donatılmıştır. Bu sistem, üretim performansını izler, verimliliği artırmak için veri analitiği yapar ve işletmenin genel etkinliğini artırır. Fabrika Görünümü, üst düzey yöneticiler ve karar vericiler için önemli bir araçtır, çünkü işletmenin genel performansını anlamalarına ve stratejik kararlar almalarına yardımcı olur.

Üretim Sahası Görünümü (Shop Floor Control View – SFCV): Üretim Sahası Görünümü, fabrikanın üretim sahasındaki günlük operasyonları yönetmek ve izlemek için kullanılır. Bu görünüm, Üretim Sahası Yönetim Sistemi (Shop Floor Management System) gibi araçları içerir. Üretim sahasındaki operatörler ve süpervizörler için daha pratik bir bakış açısı sunar. SFCV, üretim süreçlerini daha ayrıntılı olarak izler, üretim verimliliğini artırmak için sorunları belirler ve hızlı bir şekilde çözüm sağlar. Operatörlerin ve saha yöneticilerinin günlük operasyonlarda daha etkili olmalarını sağlar.

Smart MES’in bu iki görünümü, işletmenin hem stratejik hem de operasyonel düzeyde başarılı olmasına yardımcı olur. Fabrika Görünümü, işletmenin uzun vadeli hedeflerine ulaşmasına yardımcı olurken, Üretim Sahası Görünümü, günlük operasyonların etkin bir şekilde yönetilmesini sağlar. Bu iki görünüm, birlikte çalışarak işletmelerin daha rekabetçi, verimli ve müşteri odaklı olmasına yardımcı olur.

Value stream Map (Değer Akış Haritası) Benim sevdiğim adı ile parça – bilgi akış şeması

Formun Üstü

  1. Fabrika Görünümü: Ana Üretim ve Kalite Endekslerini Yöneten Sistem
    1. Üretim hattının toplam üretim miktarı
    1. Kalite kontrol geçiş oranları
    1. Hurda oranları ve azaltma hedefleri
    1. Makine kullanılabilirlik oranları
  2. Üretim Sahası Kontrol Görünümü: Standartlaştırılmış Üretim Yürütme Sistemi
    1. İş emri yönetimi ve takibi
    1. İş istasyonlarında operasyon talimatları
    1. Operatör performans izleme ve değerlendirme
    1. Üretim ekipmanı durum izleme
  3. PM: Üretken Bakım (Productive Maintenance)
    1. Periyodik bakım ve onarım programları
    1. Makinelerin performansını izleyen sensörler
    1. Öngörücü bakım uygulamaları
    1. Bakım işlemleri için planlanmış duruş süreleri
  4. OQC: Çıkış Kalite Kontrolü (Outgoing Quality Control)
    1. Üretimden çıkan her ürünün kalitesinin değerlendirilmesi
    1. Rastgele örnek alımı ve testleri
    1. Müşteriye gönderilecek ürünlerin kalite kriterlerine uygunluğunun belirlenmesi
    1. Kalite raporlarının oluşturulması ve kaydedilmesi

**PM: Bakım Bölümü**

Bir işletmede, üretim faaliyetlerinin kesintisiz ve verimli bir şekilde devam etmesi için ekipmanların bakımı ve onarımı son derece önemlidir. Bu sürecin yönetimi ve uygulanması genellikle “Bakım Bölümü” veya kısaca “PM” olarak adlandırılan bir birim tarafından gerçekleştirilir. Örneğin, bir otomotiv fabrikasında, PM departmanı, üretim hatlarında kullanılan makinelerin düzenli bakımını gerçekleştirir ve olası arızaları önlemek için gerekli önleyici tedbirleri alır. Bu, üretim süreçlerinin sorunsuz bir şekilde işlemesini sağlar ve işletmenin verimliliğini artırır.

**POM: Üretim Kontrol ve Planlama**

Bir işletmenin üretim süreçlerini etkin bir şekilde yönetmek ve optimize etmek için “Üretim Kontrol ve Planlama” veya “POM” adı verilen bir sistem kullanılır. POM sistemi, iş emirlerinin oluşturulması, üretim kapasitesinin planlanması, hammaddelerin ve işgücünün yönetilmesi gibi bir dizi görevi içerir. Örneğin, bir mobilya üretim şirketinde, POM sistemi, hangi ürünlerin hangi zaman dilimlerinde üretileceğini planlar ve üretim süreçlerini optimize etmek için iş emirlerini yönetir. Bu, işletmenin kaynaklarını en iyi şekilde kullanmasını sağlar ve müşteri taleplerini karşılamak için hızlı tepki vermesine yardımcı olur.

**OQC: Kalite Kontrol Güvence**

Bir işletmenin ürettiği ürünlerin kalitesini sağlamak ve müşteri memnuniyetini artırmak için “Kalite Kontrol Güvence” veya “OQC” adı verilen bir süreç uygulanır. OQC, ürünlerin üretim sürecinin sonunda kalite standartlarına uygunluğunu kontrol eder ve müşteriye sevk edilmeden önce kalite güvencesini sağlar. Örneğin, bir gıda işletmesinde, OQC süreci, ürünlerin ambalajının sağlamlığını kontrol eder, hammaddelerin kalitesini doğrular ve son ürünlerin tat ve görünümünü değerlendirir. Bu, müşterilere güvenilir ve yüksek kaliteli ürünler sunmayı sağlar.

**KLAS: Güvenilirlik Bölümü**

Bir işletmede ürünlerin güvenilirliğini sağlamak için “Güvenilirlik Bölümü” veya “KLAS” adı verilen bir birim bulunabilir. KLAS, ürünlerin dayanıklılığını ve performansını artırmak için tasarlanmıştır. Örneğin, bir elektronik şirketinde, KLAS departmanı, ürünlerin uzun vadeli kullanımı sırasında oluşabilecek arızaları önlemek için testler yapar ve ürünlerin dayanıklılığını artırmak için tasarım ve üretim süreçlerini optimize eder. Bu, müşteri memnuniyetini artırır ve marka güvenilirliğini sağlamlaştırır.

Her biri, işletmenin belirli bir yönünü yönetmek ve geliştirmek için kritik olan bu dört unsur, işletmenin başarısında önemli bir rol oynar. Bakım bölümü, üretim kontrol ve planlama sistemi, kalite kontrol güvence süreci ve güvenilirlik bölümü, işletmenin verimliliğini artırmak, maliyetleri düşürmek ve müşteri memnuniyetini sağlamak için bir araya gelir.

KLAS yepyeni oluşumlara yol açacak diye düşünmeyin. Olması gereken bu. Özellikle birçok işletme daha Üretim Kontrol ve Planlama bölümünün hayati önemini anlayamamış durumda. Hala birçok firmada böyle bir bölüm yok.

İş istasyonları, barkod okuyucular, RFID etiketleri, terminaller ve endüstriyel kameralar gibi teknolojiler, işletmenin üretim süreçlerini izlemek, yönetmek ve optimize etmek için kullanılacak.

Bu sistemlerin kullanımıyla birlikte, aşağıdaki işlemler gerçekleştirilebilir:

  1. Veri Toplama ve İşleme: Tüm bu cihazlar tarafından toplanan veriler, bir merkezi sistemde işlenir ve analiz edilir. Bu, üretim süreçlerinin gerçek zamanlı olarak izlenmesini ve analiz edilmesini sağlar.
  2. Kalite Kontrol: Endüstriyel kameralar sayesinde, üretim hattındaki ürünlerin kalitesi anında kontrol edilebilir. Herhangi bir kusur tespit edildiğinde, otomatik olarak uyarılar gönderilebilir ve sorunlu ürünlerin ayrılması sağlanabilir.
  3. Envanter Takibi: RFID etiketleri ve barkod okuyucular, depo envanterinin gerçek zamanlı olarak izlenmesini sağlar. Bu, stok seviyelerinin doğru bir şekilde yönetilmesini ve eksikliklerin hızlı bir şekilde tespit edilmesini sağlar.
  4. İç Taşıma ve Lojistik Yönetimi: Tüm bu verilerin işlenmesi ve analiz edilmesi, işletmenin iç taşıma ve lojistik operasyonlarını optimize etmek için kullanılabilir. En etkili rota planlaması yapılabilir ve ürünlerin doğru bir şekilde taşınması sağlanabilir.

Güvenlik duvarları önem kazanacak. DNC bakımları ön plana çıkacak. “DNC Bakımı” DNC’nin “Distributed Numerical Control” kısaltmasıdır. Bu terim, bir CNC (Computer Numerical Control – Bilgisayarla Sayısal Kontrol) sisteminin belli bir ağ üzerinden birden fazla makine veya iş istasyonuna veri iletimi ve kontrolünü sağlayan bir sistemdir. DNC bakımı, bu sistemlerin düzgün çalışmasını ve verimliliğini sağlamak için yapılan bakım işlemlerini ifade eder.

DNC bakımı, genellikle ağ bağlantılarının düzgün çalışmasını, veri iletiminin hızını, veri bütünlüğünü ve güvenliğini kontrol etmeyi, ağ donanımının ve yazılımının güncel kalmasını sağlamayı içerir. Ayrıca, DNC sistemlerindeki yazılım ve donanım bileşenlerinin düzenli olarak bakımını yapmak, sorunları tespit etmek ve çözmek de DNC bakımının bir parçasıdır.

DNC bakımı, CNC makineleriyle çalışan işletmeler için önemlidir çünkü doğru veri iletimi ve kontrol, üretim süreçlerinin sorunsuz ve verimli bir şekilde ilerlemesini sağlar. Bu da işletmenin üretkenliğini artırır ve maliyetleri düşürür.

Bu dört bölüm, saha yönetim sistemi içinde farklı görev ve sorumlulukları üstlenir ve birlikte çalışarak işletmenin verimliliğini artırır. İşte her bir bölümün özellikleri ve görevleri:

  1. PM: Bakım Bölümü
  1. Ekipmanların düzenli bakımını planlar ve uygular.
  2. Makinelerdeki arızaları tespit eder ve onarım işlemlerini gerçekleştirir.
  3. Üretim ekipmanlarının verimliliğini artırmak için önleyici bakım stratejileri geliştirir.
  4. Bakım faaliyetlerini izler ve raporlar oluşturur.
  1. POM: Üretim Kontrol ve Planlama
  1. Üretim süreçlerini planlar ve koordine eder.
  2. İş emirlerini oluşturur ve izler, üretim kapasitesini yönetir.
  3. Hammaddelerin stok seviyelerini izler ve tedarik zincirini yönetir.
  4. Üretim hattının verimliliğini ve performansını izler.
  1. OQC: Kalite Kontrol Güvence
  1. Ürünlerin kalitesini kontrol eder ve güvence altına alır.
  2. Üretim sürecinin sonunda kalite kontrol testleri gerçekleştirir.
  3. Kalite standartlarına uygunluğu denetler ve raporlar oluşturur.
  4. Kalite iyileştirme süreçlerini yönetir ve sürekli olarak kaliteyi artırmayı hedefler.
  1. KLAS: Güvenilirlik Bölümü
  1. Ürünlerin güvenilirliğini sağlamak için testler ve analizler yapar.
  2. Ürünlerin dayanıklılığını ve performansını değerlendirir.
  3. Ürünlerin uzun vadeli kullanımı sırasında oluşabilecek arızaları önlemek için stratejiler geliştirir.
  4. Ürünlerin güvenilirliği ile ilgili verileri izler ve raporlar oluşturur.

Bu dört bölüm bir araya gelerek, işletmenin üretim süreçlerini yönetmek ve optimize etmek için önemli bir rol oynar. Bakım, üretim planlama, kalite kontrol ve güvenilirlik alanlarındaki uzmanlık, işletmenin başarılı bir şekilde işlemesini sağlar ve müşteri memnuniyetini artırır.

Sistemin günlük kontrolü çok önemlidir. Sistem, üretim iş emirlerine göre ürün seri numaralarını oluştururken, üretim yönetimi, gereken üretim süreçlerini belirlemek için iş emirlerini seçebilir ve iş emri durumunu değiştirme, askıya alma, iptal etme veya yeniden başlatma gibi işlevleri gerçekleştirebilir.

Örneğin, bir otomotiv fabrikasında, bir üretim hattı planı, belirli bir gün için hangi araç modellerinin üretileceğini, hangi montaj hattının hangi modeli üreteceğini ve her aracın üretim süreçlerini belirleyebilir. Sistem, bu planı SAP gibi bir ERP sisteminden alabilir veya kullanıcılar tarafından Excel dosyaları aracılığıyla sistemimize aktarılabilir. Bu plan, üretim takvimini, işçi zamanlamasını ve gereken malzeme miktarını belirlemeye yardımcı olur.

Üretim planının belirlenmesi ve yönetilmesi, işletmenin üretkenliğini ve verimliliğini artırmak için kritik öneme sahiptir. MES sistemi, bu süreci otomatikleştirir ve izler, böylece üretim süreçlerinin sorunsuz bir şekilde ilerlemesini sağlar ve işletmenin üretim hedeflerini karşılamasına yardımcı olur.


Sistem, gerçek üretim planına göre her iki üretim hattının zamanlama ve üretim ilerleme bilgilerini dinamik olarak görüntüler. Örneğin, bir otomotiv fabrikasında, sistem, her iki montaj hattının gün içinde hangi araç modellerini üreteceğini ve her araç modelinin üretim ilerlemesini gösterir. Birinci hattın bir araç şasisini montajladığını, ikinci hattın ise motor ve iç döşeme bileşenlerini eklediğini görebiliriz. Ayrıca, sistemin gerçek zamanlı olarak her bir üretim hattının verimliliğini ve kullanılabilirliğini de izlediğini görebiliriz. Bu bilgiler, operasyon yöneticilerinin üretim planını optimize etmelerine, gerektiğinde üretim hattı kapasitelerini ayarlamalarına ve üretim hedeflerini karşılamalarına yardımcı olur.

Montaj süreci kontrolü, montaj işlemlerinin düzenlenmesi ve izlenmesi için bir sistemdir. Örneğin, bir otomobil fabrikasında, montaj hattındaki her bir işlemin hangi sırayla gerçekleştirileceğini ve her bir aracın montaj ilerlemesini kontrol eder. Ayrıca, montaj hatasını önlemek için BOM’a (Bill of Materials – Malzeme Listesi) göre malzeme kontrolü yapar. Örneğin, araç montajında, doğru parçaların doğru yerde kullanıldığını sağlamak için her bir bileşenin barkodunu veya RFID etiketini tarar. Bu şekilde, yanlış parça kullanımı engellenir ve montaj hataları önlenir.

İstasyonlardaki hata oranlarının istatistikleri tutulur ve izlenir. Örneğin, bir montaj hattındaki her bir iş istasyonunda meydana gelen kusurların sayısı ve türü kaydedilir. Bu bilgiler, işletmenin üretim kalitesini değerlendirmesine ve iyileştirmeler yapmasına olanak tanır. Ayrıca, operasyon talimatlarının gösterilmesi, işçilerin doğru işlem sırasını ve yöntemini takip etmelerini sağlar. Bu da montaj hatasını azaltır ve üretim verimliliğini artırır.

Örneğin, bir kompresör montaj hattında, her bir kompresörün seri numarası ve barkodu tarandığında, sistem detaylı bilgileri (3W – ne zaman, kim, hangi) kaydeder. Bu bilgiler, ürünün üretim tarihini, kim tarafından monte edildiğini ve hangi bileşenlerin kullanıldığını içerir. Bu bilgiler, MES raporlarında takip edilebilir ve ürünün izlenebilirliğini sağlar.

Sistem, gerçek üretim planına göre her iki üretim hattının zamanlama ve üretim ilerleme bilgilerini dinamik olarak görüntüler. Örneğin, bir beyaz eşya fabrikasında, sistem, birinci montaj hattının hangi model buzdolabını ürettiğini ve ikinci montaj hattının hangi model çamaşır makinesini ürettiğini gösterir. Ayrıca, her bir üretim hattının günlük üretim hedeflerine ne kadar yaklaştığını ve hangi iş emirlerinin tamamlandığını gösterir. Bu bilgiler, operasyon yöneticilerinin üretim planını optimize etmelerine, işçi zamanlamasını ayarlamalarına ve gerektiğinde üretim hattı kapasitelerini yönetmelerine yardımcı olur.

Montaj süreci sorgulama fonksiyonu, kullanıcıların belirli bir montaj işlemi hakkında detaylı bilgilere erişmelerini sağlar. Örneğin, bir soğutma ünitesi montaj hattında, kullanıcılar belirli bir ünite için montaj süresini, kullanılan malzemeleri, operatörü ve o sırada işlem sırasında belirlenen parametreleri sorgulayabilirler. Bu bilgiler arasında, soğutucu yüklemesi miktarı, güvenlik testi sonuçları ve diğer kritik işlem parametreleri de bulunabilir. Kullanıcılar, bu bilgilere erişerek üretim sürecinin her aşamasını daha detaylı bir şekilde analiz edebilir ve gerektiğinde iyileştirmeler yapabilir. Örneğin, belirli bir üründe sık sık görülen bir hata varsa, operasyon yöneticileri, bu sorunu belirlemek ve çözmek için sorgulama fonksiyonunu kullanabilirler. Bu, üretim verimliliğini artırırken aynı zamanda kaliteyi de artırır.

Üçüncü aşama Etkin Yerleşimdir. Etkin Yerleşim konusunda son Yalın Zirve 2023 etkinliğinde sunum yaptım. Katılanlar orada paylaştıklarımı çok iyi hatırlayacaklardır. O yüzden konu hakkında bu yazıda daha yüzeysel geçeceğim. “Etkin Yerleşim” sunumunda, üretim tesislerinde ve depo alanlarında verimliliği artırmak için önemli stratejiler ve yöntemler üzerinde durulmuştur. İlk olarak, yerleşim planlamasının, işletmenin operasyonel performansını doğrudan etkileyen kritik bir faktör olduğu vurgulanmıştır. Bu çerçevede, üretim süreçlerinin optimize edilmesi ve malzeme akışının iyileştirilmesi için uygun yerleşim düzenlerinin belirlenmesi önemlidir.

Sunumun bir diğer önemli odak noktası, yalın üretim prensiplerinin ve 5S metodolojisinin uygulanmasıdır. İşletmenin yerleşim düzeni, sık kullanılan malzemelerin, ekipmanların ve araçların kolayca erişilebilir ve organize edilmiş olmasını sağlayacak şekilde tasarlanmalıdır. Ayrıca, iş istasyonlarının optimize edilmesi ve gereksiz hareketlerin azaltılmasıyla verimlilik artırılabilir.

Sunumda ayrıca, teknolojinin etkin kullanımının yerleşim verimliliği üzerindeki önemi vurgulanmıştır. Otomasyon sistemlerinin ve dijitalleşme teknolojilerinin kullanımı, işletmelerin yerleşim düzenlerini daha etkin bir şekilde yönetmelerine ve optimize etmelerine yardımcı olabilir. Bu sayede, işletmeler daha hızlı yanıt verme yeteneği kazanır ve müşteri taleplerini karşılamak için daha esnek bir üretim süreci oluşturabilirler.

Son olarak, işletmelerin sürekli iyileştirme kültürünü benimsemeleri ve yerleşim düzenlerini düzenli olarak gözden geçirmeleri gerektiği vurgulanmıştır. Değişen pazar ihtiyaçlarına ve operasyonel taleplere uyum sağlamak için yerleşim düzenlerinin sürekli olarak optimize edilmesi önemlidir. Bu şekilde, işletmeler rekabet avantajını sürdürebilir ve sürekli olarak verimliliği artırabilirler.

Geleceğe adım atmamız gereken bir dönemde, endüstri 4.0’dan toplum 5.0’a geçiş yaparken güvenilirlik, temel bir gereklilik olarak ön plana çıkıyor. Bu bağlamda, Saha Yönetim Sistemi (SYS) önemli bir rol oynamaktadır. Sunumun üç aşamasında, bu kritik konuyu ayrıntılı bir şekilde ele aldık. Artık, güvenilirlik kavramının altını daha iyi doldurmuş ve SYS’nin önemini anlamış bulunmaktayız. Geleceğe yönelik adımlarımızda, güvenilirliği sağlamak ve sürdürmek için SYS’nin gerekliliğini daha iyi anlamamız önemlidir. Bu nedenle, SYS’yi benimsemek ve geliştirmek, toplum 5.0 vizyonuna adım atmamızda kritik bir adımdır.

Sektörlerde İzleme ve Bakım Stratejileri: Önem ve Uygulama

Yedekleme ve kurtarma stratejileri, bir organizasyonun sürdürülebilirliğini sağlamak ve sistem güvenilirliğini artırmak için kritik öneme sahiptir. Ancak, bu stratejilerin etkinliği ve güvenilirliği, izleme ve bakım süreçlerinin doğru bir şekilde uygulanmasına bağlıdır. Bu makalede, proaktif bakım ve durdurma bakımı gibi izleme ve bakım stratejilerinin önemi ve uygulanabilirliği üzerinde durulacaktır, özellikle otomotiv ve sağlık sektörlerindeki uygulamalarına odaklanarak.

Proaktif bakım, bir sistem veya ekipmanın arızalarını önceden tahmin etmeyi ve önleyici tedbirleri almayı amaçlar. Bu strateji, sistem güvenilirliğini artırırken, iş sürekliliğini sağlama konusunda önemli bir rol oynar. Örneğin, otomotiv endüstrisinde, araç üreticileri, araçların bakımını kolaylaştırmak ve potansiyel arızaları önceden tespit etmek için araç teşhis sistemleri kullanırlar. Bu sistemler, araçta meydana gelen herhangi bir sorunu tespit edip bildirerek, sürücülere veya servis merkezlerine uyarı gönderir. Aynı şekilde, sağlık sektöründe, tıbbi cihazlar ve ekipmanlar düzenli olarak izlenir ve bakımı yapılır. Örneğin, bir MR cihazı düzenli olarak kontrol edilir ve bakımı yapılırsa, cihazın verimliliği artar ve olası arızalar önceden engellenir.

Proaktif bakım, bir sistem veya ekipmanın arızalanmadan önce düzenli olarak incelenmesi, bakımı ve gerekli onarımların yapılması anlamına gelir. Bu şekilde, potansiyel sorunlar tespit edilerek önleyici tedbirler alınabilir ve beklenmeyen kesintiler önlenebilir. İşte proaktif bakımda özellikle dikkat edilmesi gereken üç altın kural:

  1. Düzenli ve Planlı Bakım:
    • Proaktif bakımın temel kuralı, düzenli ve planlı bakım faaliyetlerinin yapılmasıdır. Belirli bir program dahilinde ekipmanların periyodik olarak incelenmesi ve bakımının yapılması, olası arızaların önceden tespit edilmesini ve önlenmesini sağlar. Bakım planı, ekipmanın kullanım yoğunluğuna, üretim döngüsüne ve üretim gereksinimlerine göre ayarlanmalıdır.
  2. Veri ve Trend Analizi:
    • Proaktif bakım sürecinde, ekipmanın işletme verileri ve trend analizi büyük önem taşır. Sistemlerin ve ekipmanların performansı düzenli olarak izlenmeli ve bu veriler analiz edilmelidir. Bu analizler, potansiyel sorunların erken belirtilerini tespit etmeye ve önleyici bakım faaliyetlerini planlamaya yardımcı olur.
  3. Personel Eğitimi ve Yetkinlik:
    • Proaktif bakımın etkin bir şekilde uygulanabilmesi için personelin uygun eğitim ve yetkinliğe sahip olması önemlidir. Bakım personeli, ekipmanın işleyişini iyi anlamalı, bakım prosedürlerini doğru bir şekilde uygulamalı ve sorunları tespit edebilmelidir. Ayrıca, personelin sürekli olarak eğitilmesi ve güncel teknolojilere uyum sağlaması da gereklidir.

Bu üç altın kural, proaktif bakımın başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için temel prensipleri temsil eder. Düzenli bakım, veri analizi ve personel yetkinliği, işletmelerin ekipmanlarının güvenilirliğini artırarak kesintisiz bir üretim ve işletme süreci sağlamasına yardımcı olur.

Proaktif bakım sürecinde lazer kamera ile ısı taraması, ekipmanların termal görüntülerini oluşturarak potansiyel sorunları tespit etmeyi ve önleyici bakım faaliyetlerini yönlendirmeyi amaçlar. Bu teknoloji, birçok endüstride kullanılan yaygın bir araçtır ve ekipmanların çalışma durumu hakkında kritik bilgiler sağlar. İşte lazer kamera ile ısı taramasının ne işe yaradığına dair bazı önemli noktalar:

  1. Erken Sorun Tespiti:
    • Lazer kamera ile yapılan ısı taraması, ekipmanlardaki termal değişiklikleri algılar. Bu değişiklikler, potansiyel sorunların belirtilerini oluşturabilir. Örneğin, aşırı ısınma, aşınma, elektriksel arızalar veya sızıntılar gibi sorunlar termal görüntülerde belirginleşebilir. Bu sayede, sorunlar erken aşamada tespit edilir ve önleyici bakım faaliyetleri planlanabilir.
  2. Ekipman Performansının İzlenmesi:
    • Isı taraması, ekipmanların performansını izlemek için etkili bir yöntemdir. Termal görüntüler, ekipmanın normal çalışma sıcaklıklarını ve herhangi bir anormal sıcaklık artışını görsel olarak gösterir. Bu, ekipmanın çalışma durumunu sürekli olarak izleyerek anormal koşulları tespit etmeyi ve gerekirse müdahale etmeyi sağlar.
  3. Güvenlik ve Yangın Önleme:
    • Isı taraması, tehlikeli sıcak noktaları tespit ederek güvenlik risklerini azaltır ve yangın riskini önler. Özellikle elektrik panoları, kablolar veya yüksek sıcaklığa maruz kalan diğer ekipmanlar gibi alanlarda anormal ısınma tespit edilirse, potansiyel bir yangın riski önceden belirlenir ve gerekli önlemler alınabilir.
  4. Verimlilik ve Enerji Tasarrufu:
    • Isı taraması, enerji verimliliğini artırmak için kullanılabilir. Örneğin, ekipmanlardaki ısınma nedeniyle oluşan enerji kayıplarını belirlemek ve bu kayıpları azaltmak için termal görüntüler analiz edilebilir. Bu, işletmelerin enerji maliyetlerini azaltmalarına ve verimliliklerini artırmalarına yardımcı olur.

Lazer kamera ile yapılan ısı taraması, proaktif bakım programlarının önemli bir parçasıdır ve ekipmanların güvenilirliğini artırmak için etkili bir araçtır. Erken sorun tespiti, ekipman performansının izlenmesi, güvenlik ve yangın önleme, verimlilik ve enerji tasarrufu gibi avantajlarıyla işletmelere büyük faydalar sağlar.

Durdurma bakımı ise, bir sistem veya ekipmanın çalışma dışı bırakılarak bakım yapılmasını içerir. Bu strateji, düzenli bakım ve onarımların yapılmasını sağlar ve sistemlerin verimliliğini ve dayanıklılığını artırır. Otomotiv endüstrisinde, üretim tesislerindeki üretim hatları düzenli olarak bakıma alınır ve işletme durmadan bakım yapılır. Bu, beklenmedik üretim kesintilerini önlemeye ve ekipman ömrünü uzatmaya yardımcı olur. Benzer şekilde, sağlık sektöründe, bir hastane, tıbbi cihazların ve ekipmanların düzenli olarak bakımının yapılması için belirli zaman dilimlerinde belirli bir süre işletme dışı bırakılabilir. Bu, cihazların doğru şekilde çalışmasını sağlar ve hastaların güvenliği ve bakım kalitesi açısından önemlidir.

Durdurma bakımı, bir sistem veya ekipmanın işletmeye alınmadan önce geçici olarak durdurularak bakım, onarım veya iyileştirmelerin yapılması anlamına gelir. Bu süre zarfında, ekipmanın normal işleyişi kesilir ve belirlenen bakım faaliyetleri gerçekleştirilir. Durdurma bakımı sırasında özellikle dikkat edilmesi gereken üç altın kural şunlardır:

  1. Kapsamlı Planlama ve Hazırlık:
    • Durdurma bakımı öncesinde, bakım faaliyetlerinin kapsamlı bir şekilde planlanması ve hazırlıklı olunması önemlidir. Bu, gerekli ekipmanların ve malzemelerin temin edilmesini, bakım prosedürlerinin belirlenmesini ve işin zamanında ve etkili bir şekilde tamamlanmasını sağlar. Ayrıca, bakım süresince ekipmanın nasıl durdurulacağı ve yeniden başlatılacağı gibi prosedürlerin belirlenmesi de önemlidir.
  2. Verimli Kullanım ve Koordinasyon:
    • Durdurma bakımı sırasında, zamanın verimli bir şekilde kullanılması ve bakım faaliyetlerinin koordinasyonu büyük önem taşır. İşleri etkili bir şekilde koordine etmek, bakım süresini minimize etmek ve operasyonel kesintileri azaltmak için kritiktir. Ayrıca, farklı ekipler arasında iyi bir iletişim ve işbirliği sağlanmalıdır.
  3. Kalite Kontrol ve Testler:
    • Durdurma bakımı tamamlandıktan sonra, yapılan işlerin kalitesinin kontrol edilmesi ve test edilmesi önemlidir. Bu, bakımın başarıyla tamamlandığını ve ekipmanın güvenli bir şekilde işletmeye alınabileceğini doğrulamak için gereklidir. Herhangi bir sorunun tespit edilmesi durumunda, gerekli düzeltici önlemler hemen alınmalıdır. Ayrıca, ekipmanın normal işletmeye alınması sürecinde, sistemlerin ve bileşenlerin doğru bir şekilde çalıştığından emin olmak için testler yapılmalıdır.

Bu üç altın kural, durdurma bakımının başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesi için önemlidir. Kapsamlı planlama ve hazırlık, verimli kullanım ve koordinasyon ile kalite kontrol ve testlerin dikkatle takip edilmesi, işletmenin ekipmanlarının güvenilirliğini ve performansını artırmaya yardımcı olur. Bu sayede, işletmeler operasyonel kesintileri minimize eder, ekipmanların ömrünü uzatır ve güvenilirliklerini artırır.

Durdurma bakımı sırasında ultrasonik muayene ekipmanı kullanılabilir. Ultrasonik muayene, malzeme kalitesini ve yapısal bütünlüğü değerlendirmek için yaygın olarak kullanılan bir tekniktir. Bu teknik, ses dalgalarının malzeme içinde yayılması ve yansıması prensibine dayanır ve malzeme içindeki kusurları, çatlakları veya diğer anormallikleri tespit etmeye yardımcı olur.

Durdurma bakımı sırasında ultrasonik muayene, ekipmanın mekanik parçalarının, boruların, kaynakların ve diğer yapısal bileşenlerin incelenmesi için kullanılabilir. Bu, potansiyel arızaların veya hasarların tespit edilmesine ve önleyici bakım faaliyetlerinin yönlendirilmesine olanak tanır.

Ultrasonik muayene ayrıca sızıntı tespiti için de kullanılabilir. Örneğin, basınçlı kapların veya boru hatlarının sızıntılarını tespit etmek için kullanılabilir. Bu şekilde, malzeme kaybı, enerji kaybı veya çevresel riskler gibi sorunlar erken aşamada tespit edilir ve önleyici bakım faaliyetleriyle giderilir.

Ultrasonik muayene ekipmanı, operatörlerin belirli bir ekipmanı doğru bir şekilde kullanabilmesi ve yorumlayabilmesi için özel eğitime tabi tutulmalıdır. Ayrıca, doğru sonuçlar elde etmek için uygun koşullar sağlanmalı ve muayene prosedürleri titizlikle uygulanmalıdır.

Sonuç olarak, durdurma bakımı sırasında ultrason kamera veya ultrasonik muayene ekipmanı kullanılabilir ve ekipmanın güvenilirliğini artırmak ve arızaları önceden tespit etmek için etkili bir araç olabilir. Bu teknik, birçok endüstride yaygın olarak kullanılmakta olup, ekipmanın çalışma sürekliliğini sağlamak için önemli bir rol oynamaktadır.

Top of Form

Bu stratejilerin uygulanmasıyla ilgili bir başka örnek, enerji sektöründeki güneş enerjisi panelleri ve rüzgar türbinleri olabilir. Bu sistemlerde, sensörler ve izleme yazılımları kullanılarak panel ve türbinlerin performansı sürekli olarak izlenir. Böylece, herhangi bir verimlilik kaybı veya arıza durumunda, bakım ekipleri hızla müdahale edebilir ve sistemlerin kesintisiz çalışmasını sağlayabilir.

Yedekleme ve kurtarma stratejileri, bir organizasyonun sürdürülebilirliğini sağlamak ve sistem güvenilirliğini artırmak için kritik öneme sahiptir. Ancak, bu stratejilerin etkinliği ve güvenilirliği, izleme ve bakım süreçlerinin doğru bir şekilde uygulanmasına bağlıdır. Bu makalede, proaktif bakım ve durdurma bakımı gibi izleme ve bakım stratejilerinin önemi ve uygulanabilirliği üzerinde duruldu, özellikle otomotiv ve sağlık sektörlerindeki uygulamalarına odaklanıldı.

Sonuç olarak, izleme ve bakım stratejileri, bir sistem veya ekipmanın performansını artırmak ve iş sürekliliğini sağlamak için kritik öneme sahiptir. Proaktif bakım ve durdurma bakımı gibi stratejiler, arızaların önceden tahmin edilmesine ve sistemlerin düzenli olarak bakımının yapılmasına olanak tanır. Bu stratejilerin başarılı bir şekilde uygulanması, işletmelerin rekabet avantajı elde etmesine ve operasyonel mükemmelliği sağlamasına yardımcı olabilir. Bu nedenle, işletmelerin izleme ve bakım stratejilerine yatırım yapması ve sürekli olarak geliştirmesi kritik öneme sahiptir, özellikle otomotiv ve sağlık sektörlerinde.

İş Sürekliliğinin Teminatı: Yedekleme ve Arıza Toleransı Stratejileriyle Güvende Kalın

Başarılı #güvenilirlik testlerinin ardından, bir organizasyonun en kritik adımlarından biri, yedekleme ve kurtarma stratejilerini etkin bir şekilde uygulamaktır. Bu stratejiler, iş sürekliliğini sağlamak, hizmet kesintilerini minimize etmek ve genel olarak iş operasyonlarını korumak için kritik öneme sahiptir. İki ana kavram bu stratejilerin temelini oluşturur: yedeklilik (redundancy) ve arıza toleransı (fault tolerance).

Yedeklilik, bir sistemin ana bileşenlerinde meydana gelen bir arıza durumunda, başka bir yedek bileşenin bu arızayı telafi etme kabiliyetidir. Bu strateji, çeşitli sektörlerde farklı şekillerde uygulanabilir. Örneğin, finansal sektörde, bir bankanın işlem sistemlerinde yedeklilik sağlamak için birden fazla veri merkezi veya sunucu kullanması yaygın bir uygulamadır. Ana sistemde oluşabilecek bir arıza durumunda, diğer sistemler devreye girer ve hizmet kesintisi önlenir.

Benzer şekilde, havacılık endüstrisinde de yedeklilik kritik öneme sahiptir. Bir uçağın güvenli uçuşunu sağlamak için, önemli sistemler genellikle çift veya üçlü yedeklilikle tasarlanır. Örneğin, uçuş kontrol sistemlerinde olası bir arıza durumunda, yedek sistemler otomatik olarak devreye girer ve uçağın güvenli bir şekilde yönetilmesini sağlar.

Redundancy konusunda etkili stratejiler oluşturmak için üç altın kural şunlardır:

  1. Çoklu Yedekleme Noktaları Oluşturun: Bir sistemdeki her kritik bileşen için birden fazla yedekleme noktası oluşturmak önemlidir. Örneğin, veri depolama sistemleri için birden fazla yedekleme sunucusu veya bulut tabanlı depolama sağlayıcısı kullanmak, veri kaybını önler ve hizmet kesintilerini minimize eder.
  2. Otomatik Yedekleme ve Geçiş Mekanizmaları Kullanın: Otomatik yedekleme ve geçiş mekanizmaları, sistemdeki arızaları algılayarak otomatik olarak yedek bileşenlere geçiş yapar. Bu, insan müdahalesine ihtiyaç duymadan hizmet kesintilerini önler ve iş sürekliliğini sağlar.
  3. Sürekli Test ve İyileştirme Yapın: Redundancy stratejilerinin etkinliğini sürdürmek için sürekli test ve iyileştirme süreçleri uygulamak önemlidir. Sistemdeki yedekleme ve geçiş mekanizmalarını periyodik olarak test etmek, potansiyel zayıf noktaları belirlemek ve geliştirmek için gereklidir. Bu, sistemdeki güvenilirliği artırır ve beklenmedik durumlarla başa çıkmaya yardımcı olur.

Arıza toleransı ise, bir sistemin bir arıza durumunda dahi işlevselliğini sürdürebilme kabiliyetidir. Bu strateji, sistemdeki belirli bileşenlerin arızalandığında, diğer bileşenlerin bu eksikliği telafi ederek normal performansı korumasını sağlar. Örneğin, telekomünikasyon sektöründe, ağ ekipmanlarının arıza toleranslı olarak tasarlanması, iletişim ağlarının sürekli olarak çalışmasını sağlar. Bir yönlendirici veya anahtar arızalandığında, diğer ekipmanlar otomatik olarak trafiği yönlendirir ve iletişim kesintisi önlenir.

Bilgi teknolojileri (BT) sektöründe, bulut bilişim hizmetlerinin sağladığı arıza toleransı da önemli bir örnektir. Bulut tabanlı hizmetler, sunucu ve depolama altyapısında oluşabilecek arızaları otomatik olarak algılar ve etkilenen hizmetleri başka sunuculara veya veri merkezlerine geçirerek kesintisiz bir hizmet sağlar.

Otomotiv endüstrisinde ise, otomatik sürüş sistemlerinin arıza toleransı sağlaması hayati önem taşır. Bu sistemler, sensör arızalarını algılayabilir ve diğer sensörler veya yedek sistemler aracılığıyla sürüş güvenliğini korur.

Fault Tolerance (Arıza Toleransı) stratejilerini oluştururken dikkate alınması gereken üç altın kural şunlardır:

  1. Hata Algılama ve İzleme Sistemleri Kurun: Bir sistemin arıza toleranslı olabilmesi için, öncelikle olası hata durumlarını algılamak ve izlemek için etkili bir sistem kurulmalıdır. Bu sistemler, donanım ve yazılım seviyelerinde hataları izler ve otomatik olarak müdahale edebilir. Örneğin, bir ağ yönlendiricisinin hata algılama sistemi, ağ bağlantılarını izleyebilir ve bir bağlantıda kesinti olduğunda otomatik olarak trafiği başka bir yola yönlendirebilir.
  2. Yedekleme ve Geçiş Mekanizmaları Tasarlayın: Arıza durumlarında hizmet kesintilerini önlemek için yedekleme ve geçiş mekanizmaları önemlidir. Bu mekanizmalar, sistemdeki bir bileşen arızalandığında otomatik olarak yedek bileşenlere geçiş yapar. Örneğin, bir sunucu kümesi arasında yük dengeleme yapılarak, bir sunucunun arızalanması durumunda trafik diğer sunuculara yönlendirilir ve hizmet kesintisi önlenir.
  3. Sürekli İyileştirme ve Ölçüm Uygulayın: Arıza toleranslı bir sistem oluşturmak, sürekli olarak sistem performansını izlemeyi ve iyileştirmeyi gerektirir. Sistemdeki hata toleransı stratejilerini periyodik olarak test etmek ve iyileştirmek, potansiyel riskleri azaltır ve sistem güvenilirliğini artırır. Ayrıca, sistemdeki arıza durumlarını analiz ederek, gelecekteki benzer durumları önlemek için gerekli önlemleri almak önemlidir.

Tüm bu örnekler, yedekleme ve kurtarma stratejilerinin farklı sektörlerde nasıl uygulandığını ve iş operasyonlarının güvenilirliğini artırmak için nasıl kullanıldığını göstermektedir. Yedeklilik ve arıza toleransı, modern iş dünyasında kesintisiz iş süreçlerinin sağlanması için vazgeçilmez birer unsurdur. Bu stratejilerin etkin bir şekilde uygulanması, işletmelerin rekabet avantajını korumalarına ve müşteri memnuniyetini artırmalarına yardımcı olur.

#Güvenilirlik, iş dünyasının temel taşlarından biridir ve bu güvenilirliği sağlamanın anahtarı, yedekleme ve arıza toleransı stratejilerinin etkin bir şekilde uygulanmasından geçer. Ancak, bu stratejileri bilgisizce uygulamak sadece finansal yük getirebilir. Dolayısıyla, stratejik bir yaklaşımla yedekleme ve arıza toleransı sistemlerinin oluşturulması ve sürekli olarak iyileştirilmesi önemlidir. Finansal hizmetlerden havacılığa, telekomünikasyondan otomotive kadar pek çok sektörde bu stratejilerin ne kadar kritik olduğunu gördük. Başarılı bir iş operasyonu için bu stratejilere yatırım yapmak, sadece hizmet kesintilerini önlemekle kalmaz, aynı zamanda işletmelerin rekabet gücünü artırır ve müşteri memnuniyetini sağlamlaştırır. Yedekleme ve arıza toleransı, iş dünyasının güvenli limanıdır ve doğru şekilde kullanıldığında, iş sürekliliğini sağlamak için sağlam bir kalkan sunar.

Güvenilirlik Testlerinin Önemi: Ürün ve Sistemlerde Kalite ve Dayanıklılığın Teminatı

#Güvenilirlik kavramı, günümüzde işletmeler için vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Bir ürünün veya sistemin güvenilir olması, müşteri memnuniyetini sağlamanın yanı sıra şirketin itibarını koruması ve rekabet avantajı elde etmesi açısından hayati öneme sahiptir. Güvenilirliği sağlamak için ise çeşitli faktörler ve testler devreye sokulur. Önce gelin bu konuda yazdıklarımın kısa bir özeti gözden geçirmesiyle başlayalım.

Öncelikle, güvenilirlik kavramını tanımlayarak başlayalım. Güvenilirlik, bir ürünün veya sistemin belirli bir süre boyunca istenen performansı sergileme yeteneğidir. Bu performans, ürünün beklenen koşullar altında doğru ve güvenilir bir şekilde çalışması olarak tanımlanabilir. Güvenilirlik, ürünün kalitesi, dayanıklılığı ve kullanılabilirliği üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.

Güvenilirliği sağlamak için öncelikle üç önemli faktörü göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Birincisi, tasarımın kalitesidir. Ürün veya sistem, başlangıçtan itibaren doğru bir şekilde tasarlanmalı ve gereksinimlere uygun olarak üretilmelidir. İkincisi, üretim sürecinin kalitesi önemlidir. Kaliteli malzemelerin kullanılması ve doğru üretim tekniklerinin uygulanması, ürünün güvenilirliğini artırır. Üçüncü olarak, bakım ve destek hizmetleri önemlidir. Ürünlerin düzenli bakımı ve müşteri desteği, uzun vadeli güvenilirliği sağlamak için gereklidir.

Arıza türleri de güvenilirlik açısından önemli bir faktördür. Arızalar, ürünün veya sistemin beklenen performansı göstermemesine ve müşteri memnuniyetini etkileyebilir. En sık karşılaşılan arıza türleri arasında mekanik arızalar, elektriksel arızalar, yazılım hataları ve insan hatası bulunur. Güvenilirlik mühendisliği, bu arıza türlerini analiz ederek önlem almayı ve ürün veya sistemlerin güvenilirliğini artırmayı amaçlar.

Güvenilirlik mühendisliği için kullanılan iki önemli araçtan biri FMEA (Hata Modu ve Etki Analizi) dir. FMEA, potansiyel hata modlarını belirlemek, bunların etkilerini değerlendirmek ve önlemler almak için kullanılır. FMEA, ürün veya sistemlerin güvenilirliğini artırmak için proaktif bir yaklaşım sunar.

Diğer bir önemli araç ise FTA (Hata Ağacı Analizi) dir. FTA, belirli bir hatanın olası nedenlerini ve bu nedenlerin birbiriyle nasıl ilişkilendirildiğini analiz ederek potansiyel arıza senaryolarını belirlemek için kullanılır. FTA, ürün veya sistemlerin güvenilirliğini artırmak için kullanılan bir diğer proaktif yaklaşımdır. Evet şimdi sıra test konusunu işlemeye geldi.

Güvenilirlik testleri, ürünlerin veya sistemlerin belirli koşullar altında ne kadar dayanıklı olduğunu belirlemek ve uzun vadeli performanslarını değerlendirmek için kullanılan önemli bir araçtır. Bu testler, ürün veya sistemlerin müşterilere güvenle sunulması için kritik öneme sahiptir ve birçok endüstride yaygın olarak kullanılmaktadır. İşte güvenilirlik testlerinin birkaç detayı ve örneği:

  1. Stres Testleri: Stres testleri, bir ürünün belirli koşullar altında ne kadar dayanıklı olduğunu belirlemek için yapılır. Bu testler genellikle ürünün maksimum dayanma kapasitesini belirlemek için kullanılır. Örneğin, bir otomobil şasesinin stres testleri, aracın maksimum yük altında ne kadar dayanıklı olduğunu belirlemek için yapılabilecek ve aracın güvenliği ve dayanıklılığı için önemli bir ölçüt oluşturacaktır.

Bir başka örnek, bir elektronik cihazın stres testleri olabilir. Bu testler, cihazın aşırı sıcaklık, nem veya titreşim gibi koşullar altında ne kadar dayanıklı olduğunu belirlemek için yapılır. Bu testler, cihazın güvenilirliğini artırmak ve uzun vadeli kullanımında performansını sağlamak için önemlidir.

  1. Yaşlanma Testleri: Yaşlanma testleri, bir ürünün uzun vadeli kullanımın ardından performansının nasıl etkilendiğini değerlendirmek için yapılır. Bu testler genellikle ürünün ömrü boyunca maruz kalabileceği çeşitli koşulları simüle etmek için yapılır. Örneğin, bir cep telefonunun yaşlanma testleri, cihazın pili, ekranı ve diğer bileşenlerinin uzun vadeli kullanımın ardından nasıl performans göstereceğini değerlendirmek için yapılabilir.

Bir başka örnek, bir güç ünitesinin yaşlanma testleri olabilir. Bu testler, ünitenin uzun süre boyunca sürekli yük altında ne kadar dayanıklı olduğunu belirlemek için yapılır. Bu testler, ünitenin güvenilirliğini sağlamak ve uzun vadeli performansını değerlendirmek için önemlidir.

Güvenilirlik testleri genellikle belirli standartlara veya protokollere göre yapılır. Örneğin, uluslararası standartlar kuruluşu (ISO) veya Amerikan Ulusal Standartlar Enstitüsü (ANSI) gibi kuruluşlar tarafından belirlenen standartlar, güvenilirlik testlerinin yapılmasında rehber olarak kullanılabilir.

Ayrıca, güvenilirlik testleri genellikle ürün veya sistemlerin yaşam döngüsünün farklı aşamalarında yapılır. Bunlar, geliştirme aşamasında prototiplerin test edilmesinden, üretim aşamasında seri üretim ürünlerinin test edilmesine kadar değişebilir. Bu farklı aşamalarda yapılan testler, ürünün veya sistemin güvenilirliğini sağlamak için önemlidir ve olası sorunların erken tespit edilmesini sağlar.

ANSI (Amerikan Ulusal Standartlar Enstitüsü) tarafından belirlenmiş bazı güvenilirlik testi standartları şunlardır:

  1. ANSI/ASQ Z1.4: Bu standart, belirli bir ürün lotunun kabul edilebilir kalite seviyelerini belirlemek için örneklem alma prosedürlerini tanımlar. Bu standart, ürünlerin güvenilirliğini değerlendirmek ve kabul edilebilir kalite seviyelerini belirlemek için kullanılır.
  2. ANSI/IEEE 1100: Bu standart, endüstriyel ve ticari elektrik ve elektronik sistemlerin güvenilirliğini belirlemek için kullanılan genel bir rehberdir. Bu standart, sistemlerin tasarımı, testi, değerlendirmesi ve güvenilirliğinin sürdürülmesi için öneriler içerir.
  3. ANSI/ISA 84: Bu standart, endüstriyel kontrol sistemlerinin güvenilirliğini belirlemek için kullanılan bir rehberdir. Bu standart, tehlike analizi, risk değerlendirmesi ve güvenilirlik gereksinimlerini belirleme gibi konuları kapsar.
  4. ANSI/ISO/IEC 17025: Bu standart, test ve kalibrasyon laboratuvarlarının yetkinliği için genel gereksinimleri belirler. Bu standart, laboratuvarların güvenilirliğini ve yetkinliğini belirlemek ve onaylamak için kullanılır.

Bu standartlar, güvenilirlik testlerinin yapılması ve değerlendirilmesi için genel rehberler sağlar. Ancak, belirli bir endüstri veya ürün için daha spesifik standartlar da mevcut olabilir. Bu nedenle, güvenilirlik testleri yapılırken ilgili endüstri standartlarına ve rehberlere dikkat etmek önemlidir.

Güvenilirlik testleri, modern işletmeler için hayati bir öneme sahiptir. Bu testler, ürünlerin veya sistemlerin güvenilirliğini sağlamak, müşteri memnuniyetini artırmak ve şirketlerin itibarını korumak için kritik bir rol oynar. Tasarım kalitesi, üretim süreci ve bakım hizmetleri gibi faktörlerle birlikte güvenilirlik mühendisliği araçları olan FMEA ve FTA, ürünlerin veya sistemlerin güvenilirliğini artırmak için etkili bir yol sunar. Stres testleri ve yaşlanma testleri gibi önemli testler, ürünlerin dayanıklılığını ve uzun vadeli performansını değerlendirmek için kullanılır. Güvenilirlik testleri, endüstri standartlarına uygun olarak yapılır ve ürünlerin yaşam döngüsünün farklı aşamalarında gerçekleştirilir. Sonuç olarak, güvenilirlik testleri, işletmelerin kalite standartlarını yükseltir, müşteri memnuniyetini artırır ve rekabet avantajı sağlar, bu nedenle her işletme için kritik bir gerekliliktir.

Bemühen Sie sich

Beharrlichkeit, Mühe und Erfolg : “Immer Arbeiten, nie Aufgeben”

Heute werde ich Ihnen den 7. Schritt der HOSHINKANRI-Durchführung erklaeren. In heutiger Welt, erfolgreich zu sein, ist nicht immer leicht. An persönliche bzw. berufliche Ziele zu erreichen, benötigt striktes Arbeiten und Beharrlichkeit. Arbeitsmoral und -beharrlichkeit des türkischen Kulturs ist das Spiegelbild dieser schweren Reise. Das Motto “Immer Arbeiten, nie Aufgeben” benötigt Entschlossenheit und Mühe, wenn wir Sport treiben, unsere Arbeit machen, in unserer Ausbildung oder wenn wir einer anderen schweren Pflicht begegnen.

A) Legen Sie Ihre eigene  Standarten fest :

Bevor Sie in dem Weg zum Erfolg fortzuschreiten beginnen, müssen Sie Ihre Ziele und eigene Standarten klar bestimmen. Definieren Sie detailliert, wasfür Erfolg Sie zu errecihen wollen und wie Sie diesen Zielen erreichen. Eigene Standarten zu bestimmen ist der Anfang Ihrer Reise und führt Sie beim Erreichen an die Ziele.

B) Staendiger Fortschritt :

Beharrlichkeit beinhaltet die Philosphie von der staendigen Bemühung und dem Fortschrittmachen. Dem Erfolg zu erreichen, benötigt Geduld, Beharrlichkeit und staendige Mühe. Versuchen Sie jeden Tag einbisschen besser zu sein. Wenn Sie beim Sport mehr fit oder in der Arbeitswelt mehr erfolgreich sowie in Ihrer Ausbildung mehr kenntnisvoll sein wollen, fokussieren Sie sich staendig auf Selbstentwicklung,

C) Seien Sie bestaendig und geduldig:

Beharrlichkeit bedeutet langfristigs Nachdenken und eine bestaendige Mühe zu zeigen, um  den Zielen zu erreichen. Seien Sie geduldig gegen den Schwierigkeiten und Hindernisse, den Sie unterwegs begegnen. Geben Sie nicht auf und machen Sie staendig weiter mit Ihrer Arbeit. Eine bestaendige Mühe bringt Sie in dem Weg zum Erfolg mehr vorwaerts.

Universelle Durchführungen der Bemühung:

Das Motto “Immer Arbeiten, nie Aufgeben” verwendet man nicht nur für persönlichen Zweck, sondern auch in Arbeitswelt, beim Sport, in der Ausbildung und in anderen verschiedenen Bereichen. Dieses Motto kann für Erhöhung persönlicher Motivation und Beharrlichkeit verwendet werden, sowie es kann eine gute Basis fürs Erreichen den Zielen sein. Hier sind einige universelle Ausführungen von diesem Motto :

  • Arbeitswelt : Für eine erfolgreiche Arbeitskarriere sind staendiges Lernen und Entwicklung, hartnaeckige Arbeit und Widerstand gegen Schwierigkeiten sind wichtig.
  • Sport : Bei den Sportlern, Erfolg wird durch steandige Ubung, Mühe und Beharrlichkeit gekriegt.
  • Ausbildung : Ausbidung zum Erreichen den Zielen für Studenten benötigt Arbeit und  Beharrlichkeit.
  • Persönliche Entwicklung : Persönliche Entwicklungsresie benötigt staendige Mühe und Motivation.

Als Ergebnis, das Motto “Immer Arbeiten, Nie Aufgeben” bildet die Basis der Mühe und Entschlossenheit in der Erfolgsreise. Für jenige, die in allen Bereichen erfolgsreich sein wollen, dieses Motto hilft, sodass sie die unterwegs begegneten Schwierigkeiten überwinden und es ist das Schlüssel fürs Erreichen den Zielen. Arbeitsmoral und -beharrlichkeit des türkischen Kulturs ist eine Führerquelle für jenige, die dieses Motto im Leben benutzen. Waehrend Sie auf die Zukunft schauen, machen Sie mit hartnaeckigem Arbeiten weiter, um sich jeden Tag zu entwickeln und geben sie nie auf.

Ich will den Arbeitsmoral und Beharrlichkeit in dem türkischen Kultur einen besonderen Punkt geben. Lassen Sie mich detalliert beschreiben. Die Arbeitsmoral ist erheblich wichtig. Besonders die Geschaeftsmaenner und Obermanager müssen auf dies sehr achten. Egal wie ein System  perfekt ist, müssen Sie mit dem Kultur eine Beziehung bilden. Die Japaner haben von den Amerikaner gelernt und haben ein starkes System für sie selbst gebildet, indem Sie es mit ihren Kultur interpretiert haben. Der Praesident von Samsung hat die beiden Syteme sehr gut analysiert und so sein eigener Weg (Samsung-Weg) erzeugt. Dieselbe Vision müssen auch die türkischen Geschaeftsmaenner und Obermanager haben.

Arbeitsmoral und Beharrlichkeit des türkischen Kulturs  spielt bei der Erzeugung einer strategischen Vision eine wichtige Rolle. Hier sind einige von diesen Einflusse:

  1. Entschlossenheit und Beharrlichkeit: Arbeitsmoral und Beharrlichkeit des türkischen Kulturs fördert die Entschlossenheit und Beharrlichkeit, um langfristigen Zielen zu erreicen. Diese Entschlossenheit und Beharrlichkeit ermöglichen die Verbindung an den Zielen, wenn man bei der Erzeugung strategischer Vision den Schwierigkeiten begegenet.
  2. Steandige Verbesserung: Türkisches Kultur, Arbeitsmoral und -beharrlichkeit reflektieren die Philosophie des staendigen Fortschritts zum besseren Zustand. Die Organisationen können ihre Arbeitsprozesse und Strategien staendig verbessern, indem sie bei der Erzeugung strategischer Vision dieses Motto annehmen.
  3. Verbindung und Loyalitaet: Arbeitsmoral in dem türkischen Kultur basiert sich auf Verbindung und Loyaliteat. Dies fördet, dass die Organisaitonsmitarbetier bzw. -führer die strategischen Vision annehmen und an denen verbunden bleiben.
  4. Gesellschaftliche Verantwortung : Türkisches Kultur kümmert sich um die gesellschaftliche Verantwortung und Teilen. Bei der Erzeugung strategischer Vision können die Organisationen nachhaltbare und für die Gesellschaft wertvolle Strategien erzeugen, indem sie die gesellschaftlichen Verantwortungen berücksichtigen.
  5. Bestaendigkeit und Widerstand : Türkisches Kultur bringt die Bestaendigkeit und Widerstand gegen Schwierigkeiten vorne. Bei der Erzeugung der strategischen Vision können sich die Organisationen gegen begegneten Schwierigkeiten effektiver widerstehen, indem sie diese Bestaendigkeit annehmen.
  6. Regionale und Globale Konkurrenz: Arbeitsmoral und –beharrlichkeit des türkischen Kulturs unterstützt den Erfolg der Organisationen in regionalen bzw. globalen Konkurrenz. Sie können bei der Erzeugung der strategischen Vision in regionalen und weltweiten Markt konkurrenzfaehig sein, indem sie diese Laune annehmen.

Als Ergebnis, Arbeitsmoral und –beharrlichkeit des türkischen Kulturs erzugen viele Vorteile für die Organisationen bei der Erzeugung der strategischen Vision. Diese Werte helfen, sodass die Organisationen beim Erreichen ihren Zielen wichtige Eigenscghaften, wie Entschlossenheit, staetige Verbesserung, Bestaendigkeit und gemeinschaftliche Verantwortung annehmen. Arbeitsmoral und –beharrlichkeit des türkschen Kulturs kann den Beitrag leisten, sodass die Organisationen einen nachhaltbaren Erfolg kriegen.

Beginnen Sie sofort heute Ihre neue Erfolgsgeschichte zu schreiben, indem sie die zudringlichen, unfaehigen und begrenzt gebildeten entfernen.

Bleiben Sie mit Liebe.

Stratejik Planlama ve Operasyonel Verimliliğin Gücü: Hoshin Kanri ve Kuyruk Teorisi İle Rekabet Avantajı Kazanmak

Bugün sizlere benim çok kullandığım ama az bilinen ve kullanılan bir teoriden bahsedeceğim. Güvenilirlik, planlama, operasyonel verimliliği iyileştirilmesinde hep kullandım. Türkçesi size de ilginç gelecektir. “Kuyruk Teorisi”, “Queueing Theory” tüm kapasite hesaplamalarında nimetlerinden yararlandığım bir teoridir. Güvenilirlik testlerine geçmeden bu teoriden bahsetmezsem kendimi eksik hissederdim.

Kuyruk Teorisi (Queueing Theory), işletmelerin karşılaştığı bekleyiş sürelerini minimize etmek ve kaynakları verimli bir şekilde kullanmak için güçlü bir araçtır. Bu matematiksel modelleme yaklaşımı, bir kuyruk sisteminin analiz edilmesini ve optimize edilmesini sağlar. İşletmeler, müşteri hizmetlerinde, üretim hatlarında ve lojistik süreçlerde daha etkin bir performans elde etmek için Queueing Theory’nin sağladığı bilgilerden yararlanabilirler. Bu teori, bekleyen müşteri sayısını azaltmak, işlem sürelerini optimize etmek ve nihayetinde müşteri memnuniyetini artırmak için güçlü bir araç olarak kabul edilmektedir.

Queueing Theory, bir kuyruk sisteminin analiz edilmesi ve optimize edilmesi için kullanılan bir matematiksel modelleme yaklaşımıdır. Temel olarak, kuyruğa gelen işlerin bekleme sürelerini ve sistemdeki işleme kapasitesini dikkate alarak performans ölçütlerini hesaplar. İşte Queueing Theory’nin temel bileşenleri ve formülleri:

Arrival Rate (λ): Kuyruğa gelen işlerin ortalama hızıdır. Birim zamanda kuyruğa gelen ortalama iş sayısını ifade eder.

λ = Toplam gelen iş sayısı / Toplam zaman

Service Rate (μ): Sistemin birim zamanda işleyebileceği iş sayısıdır. Bu, birim zamanda bir işin tamamlanma oranını ifade eder.

μ = Toplam tamamlanan iş sayısı / Toplam zaman

Utilization Factor (ρ): Sistemin işleme kapasitesinin ne kadarının kullanıldığını gösterir. Bu, sistemdeki ortalama iş yükleme oranını ifade eder.

ρ = λ / μ (λ < μ olmalıdır)

Average Number of Customers in the System (L): Sistemde ortalama bulunan müşteri sayısıdır, yani kuyrukta bekleyenlerle birlikte işlem sırasında olanların toplamıdır.

L = λ * W

Average Number of Customers in the Queue (Lq): Kuyruğun ortalama uzunluğudur, yani işlem sırasına girmiş ancak hala işlem görmemiş müşteri sayısıdır.

Lq = λ * Wq

Average Time a Customer Spends in the System (W): Bir müşterinin sistemde ortalama ne kadar süre kaldığıdır, kuyrukta bekleyiş süresi ve işlem süresinin toplamıdır.

W = 1 / (μ – λ)

Average Time a Customer Spends in the Queue (Wq): Bir müşterinin kuyrukta ortalama ne kadar süre beklediğidir.

Wq = Lq / λ

Bu formüller, bir kuyruk sistemini analiz etmek ve optimize etmek için kullanılabilir. Örneğin, bir işletme, müşteri hizmetlerinde bekleyen müşteri sayısını azaltmak istiyorsa, sistemlerindeki λ ve μ değerlerini dikkate alarak kuyruk uzunluklarını ve bekleme sürelerini azaltmak için önlemler alabilir. Bu formüller, işletmelerin kaynaklarını daha etkin bir şekilde kullanmalarına ve operasyonel verimliliği artırmalarına yardımcı olabilir.

Queueing Theory’nin kullanıldığı ve operasyonel verimliliği artırmaya yönelik 10 örnek vereyim sizlere:

Havaalanı Güvenlik Kontrolü: Havaalanlarında güvenlik kontrol noktalarında uzun bekleme sürelerini azaltmak için Queueing Theory kullanılabilir. Bu, güvenlik kontrol personelinin optimal düzeyde planlanmasını ve kaynakların etkin bir şekilde kullanılmasını sağlar.

Telekomünikasyon Şirketleri: Call center’ların performansını artırmak için Queueing Theory kullanılabilir. Çağrı merkezlerindeki çağrıları yönlendirmek ve müşteri bekleme sürelerini minimize etmek için optimal kuyruk yönetimi stratejileri geliştirilebilir.

Fast Food Restoranları: Fast food restoranlarında, sipariş alımı ve hazırlık süreçlerini optimize etmek için Queueing Theory kullanılabilir. Özellikle yoğun saatlerde, siparişlerin işlenme sürelerini azaltarak müşteri memnuniyetini artırabilir.

Online Alışveriş Platformları: Online alışveriş sitelerinde, yoğun dönemlerde siparişlerin işlenme sürelerini azaltmak için Queueing Theory kullanılabilir. Özellikle indirim kampanyaları gibi dönemlerde, siparişlerin verimli bir şekilde yönlendirilmesi önemlidir.

Banka Şubeleri: Banka şubelerinde, müşteri hizmetlerini optimize etmek için Queueing Theory kullanılabilir. Müşteri bekleme sürelerini azaltmak ve banka personelinin verimliliğini artırmak için kuyruk yönetimi stratejileri uygulanabilir.

Üretim Hatları: Üretim hatlarında, hammaddelerin akışını optimize etmek için Queueing Theory kullanılabilir. Üretim hattında oluşabilecek kuyrukların analiz edilmesi ve süreçlerin verimli bir şekilde yönetilmesi sağlanabilir.

Sağlık Kuruluşları: Hastane acil servislerinde ve muayenehanelerde, hasta bekleme sürelerini azaltmak için Queueing Theory kullanılabilir. Acil durumlar ve randevulu muayeneler arasındaki dengeyi sağlamak için optimal kuyruk yönetimi stratejileri geliştirilebilir.

Lojistik Şirketleri: Dağıtım merkezlerinde ve depolarda, malzeme akışını optimize etmek için Queueing Theory kullanılabilir. Ürünlerin depolama, paketleme ve sevkiyat süreçlerini analiz ederek iş akışını iyileştirmek mümkündür.

Enerji Şirketleri: Enerji dağıtım şebekelerinde, arıza ve bakım süreçlerini optimize etmek için Queueing Theory kullanılabilir. Bakım ekiplerinin görevlendirilmesi ve arıza onarımlarının zamanlaması konusunda verimli kararlar alınabilir.

E-ticaret Depoları: E-ticaret depolarında, sipariş hazırlama süreçlerini optimize etmek için Queueing Theory kullanılabilir. Depo içindeki malzeme hareketlerini ve sipariş toplama süreçlerini analiz ederek verimliliği artırabilir ve müşteriye hızlı teslimat sağlayabilir.

Bu örnekler, farklı endüstrilerde Queueing Theory’nin nasıl kullanılabileceğini göstermektedir. Bu yöntemler, operasyonel verimliliği artırmak ve müşteri memnuniyetini maksimize etmek için etkili bir şekilde uygulanabilir.

Günümüz iş dünyasında, değişkenlik, belirsizlik, karmaşıklık ve belirsizlik (VUCA) kavramları giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Bu karmaşık ortamda başarıya ulaşmak için işletmeler, stratejik yönetim araçlarını kullanarak rekabet avantajı elde etmek için yenilikçi yaklaşımlar geliştirmek zorundadır. Hoshin Kanri ve Queueing Theory gibi araçlar, işletmelerin bu zorlu ortamda stratejik kararlar almasına ve operasyonel verimliliği artırmasına yardımcı olabilir. Bu makalede, Hoshin Kanri’nin VUCA ortamında nasıl kullanılabileceği ve Queueing Theory’nin bu süreçte nasıl entegre edilebileceği detaylı olarak incelenecektir.

Hoshin Kanri’nin Temel İlkeleri:

Hoshin Kanri, Japon yönetim sistemlerinden gelen bir strateji yönetimi aracıdır. Temel amacı, organizasyonun uzun vadeli hedeflerini belirlemek ve bu hedeflere ulaşmak için kaynakları etkili bir şekilde yönlendirmektir. Hoshin Kanri’nin ana adımları şunlardır:

Vizyonun ve hedeflerin belirlenmesi

Stratejik planların oluşturulması

Stratejik hedeflerin kaskat yapılanması (hedeflerin iş birimleri ve departmanlar arasında bağlantılı hale getirilmesi)

Performansın izlenmesi ve sürekli iyileştirme

VUCA Ortamında Hoshin Kanri’nin Kullanımı:

VUCA ortamında işletmeler, sürekli değişen koşullara hızlı bir şekilde uyum sağlamak zorundadır. Hoshin Kanri, bu tür bir ortamda kullanıldığında şu avantajları sağlar:

Vizyon ve hedeflerin netleştirilmesi: Değişkenlik ve belirsizlik ortamında bile, organizasyonun nereye gitmek istediği net bir şekilde belirlenmelidir. Hoshin Kanri, bu vizyonun belirlenmesine ve paydaşlar arasında uyumun sağlanmasına yardımcı olur.

Esnek stratejilerin oluşturulması: VUCA ortamında sabit stratejiler işe yaramayabilir. Hoshin Kanri, esneklik ve uyum yeteneği ile stratejilerin sürekli gözden geçirilmesine ve gerektiğinde değiştirilmesine olanak tanır.

Paydaşlar arasında iş birliğinin teşvik edilmesi: VUCA ortamında başarı, tüm paydaşların işbirliği yapmasıyla mümkündür. Hoshin Kanri, farklı departmanlar arasında ortak hedeflere ulaşmak için iletişimi ve iş birliğini teşvik eder.

Queueing Theory’nin Hoshin Kanri ile Entegrasyonu:

Queueing Theory, birçok işletme ortamında operasyonel verimliliği artırmak için kullanılan bir matematiksel modelleme yaklaşımıdır. Özellikle servis endüstrisinde, müşteri bekleme sürelerini azaltmak ve kaynakları daha etkin bir şekilde kullanmak için yaygın olarak kullanılır. Hoshin Kanri ile Queueing Theory’nin entegrasyonu, stratejik hedeflerin operasyonel uygulamalara dönüştürülmesine yardımcı olabilir. Örneğin:

Bir otel işletmesi, Hoshin Kanri kullanarak müşteri memnuniyetini artırmayı hedefleyebilir. Queueing Theory’nin kullanımıyla, resepsiyondaki bekleme sürelerini azaltmak için önlemler alınabilir. Bu, operasyonel hedeflerin stratejik hedeflere nasıl katkıda bulunduğunu gösterir.

Bir banka, Hoshin Kanri kullanarak yeni bir hizmet sunmaya karar verebilir. Queueing Theory’nin yardımıyla, müşteri taleplerini karşılamak için gerekli olan personel sayısını belirleyebilir ve beklemeleri minimum düzeye indirebilir. Bu, stratejik hedeflerin operasyonel gerçekliğe nasıl dönüştürüldüğünü gösterir.

Sonuç:

Hoshin Kanri ve Kuyruk Teorisi gibi güçlü araçlar, işletmelerin stratejik hedeflerini belirlemelerine, operasyonel süreçlerini optimize etmelerine ve değişkenlikle dolu bir ortamda başarıya ulaşmalarına yardımcı olabilir. Bu araçların entegrasyonu, işletmelerin rekabet avantajını güçlendirecek ve müşteri memnuniyetini artıracak etkili stratejiler geliştirmelerine olanak tanır. Her geçen gün daha da karmaşıklaşan iş ortamında, Hoshin Kanri ve Kuyruk Teorisi gibi güçlü araçlar, işletmelerin başarılı olmaları için önemli birer kılavuz olmaya devam edecektir. Stratejik yönetimde vizyoner bir yaklaşım benimseyen ve operasyonel verimliliği artırmak için matematiksel analizden yararlanan işletmeler, değişkenlik ve belirsizlikle dolu bir dünyada bile sürdürülebilir bir başarı elde edebilirler. Bu nedenle, işletmelerin Hoshin Kanri ve Kuyruk Teorisi gibi güçlü araçları kullanarak stratejik hedeflerine ulaşma yolunda kararlılıkla ilerlemeleri kritik öneme sahiptir.

Güvenilirlik Mühendisliğindeki Anahtar Araç: Fault Tree Analysis (FTA)

Fault Tree Analysis (FTA), güvenilirlik mühendisliğinde sistemlerin arızalarını analiz etmek için kullanılan önemli bir metodolojidir. Bu analiz yöntemi, bir sistemin arızalarını ve bu arızaların kök nedenlerini belirlemek için ağaç diyagramlarıyla gösterme esasına dayanır. FTA, karmaşık sistemlerin güvenilirliğini artırmak, arızaların önlenmesini sağlamak ve sistem performansını iyileştirmek amacıyla yaygın olarak kullanılmaktadır.

FTA’nın temel amacı, bir sistemin arızalarını belirlemek ve bu arızaların kök nedenlerini analiz etmektir. Bu yöntem, genellikle bir olayın (örneğin, sistemde bir arıza veya başarısızlık) meydana gelmesi için gereken koşulları ve bu koşulların birleşimini göstermek için kullanılır. Analiz genellikle üst düzey ve alt düzey arızalar arasındaki ilişkileri belirlemek için yapılır. Üst düzey arızalar, genellikle birçok bileşenin bir araya gelmesi veya belirli koşulların gerçekleşmesi sonucunda meydana gelen temel arızalardır.

Arıza ağacı oluşturma sürecinde, analiz edilen olayın nedenlerini ve etkilerini göstermek için bir ağaç diyagramı oluşturulur. Bu ağaç, üst düzey arızalardan alt düzey arızalara doğru dallanır ve her bir düğüm bir arızayı temsil eder. Her arıza düğümü, o arızanın gerçekleşmesi için gerekli olan koşulları temsil eder.

FTA’nın bir diğer önemli aşaması, arızalar arasındaki ilişkilerin belirlenmesidir. Bu ilişkiler, üst düzey arızalar ile alt düzey arızalar arasındaki bağlantıları tanımlar. Bu adım, olası arıza senaryolarını anlamak ve sistemdeki kritik noktaları belirlemek için önemlidir.

Analiz ve değerlendirme aşamasında, oluşturulan arıza ağacı incelenir ve olası arıza senaryoları değerlendirilir. Bu aşamada, sistemdeki güvenilirlik açısından kritik bileşenler veya durumlar belirlenebilir. Analiz sonuçlarına dayanarak, potansiyel arızaları önlemek veya etkilerini azaltmak için önleyici ve koruyucu önlemler geliştirilir.

FTA’nın başlıca adımları şunlardır:

  1. Olay Tanımı: Analiz edilecek olay veya arıza tanımlanır.
  2. Arıza Ağacı Oluşturma: Tanımlanan olayın nedenlerini ve etkilerini göstermek için bir arıza ağacı oluşturulur. Bu ağaç, üst düzey arızalardan alt düzey arızalara doğru dallanır.
  3. Arızaların Tanımlanması: Her bir düğüm, bir arızayı temsil eder ve bu arızaların ne olduğu ve nasıl gerçekleştiği tanımlanır.
  4. Arızalar Arası İlişkilerin Belirlenmesi: Üst düzey arızalar ile alt düzey arızalar arasındaki ilişkiler belirlenir. Bu, arızaların birleşimi sonucunda olası sonuçları anlamak için önemlidir.
  5. Analiz ve Değerlendirme: Oluşturulan ağaç incelenir ve olası arıza senaryoları değerlendirilir. Bu aşamada, sistemdeki güvenilirlik açısından kritik bileşenler veya durumlar belirlenebilir.
  6. Önleyici ve Korumacı Önlemler: Analiz sonuçlarına dayanarak, potansiyel arızaları önlemek veya etkilerini azaltmak için önleyici ve koruyucu önlemler geliştirilir.

FTA’nın avantajları arasında, karmaşık sistemlerdeki arızaların kök nedenlerini belirleme yeteneği, sistemin güvenilirliğini artırma ve bakım maliyetlerini azaltma potansiyeli bulunmaktadır. Ancak, doğru sonuçlar elde etmek için doğru veri girişi ve analiz sürecinin titizlikle yürütülmesi gerekmektedir.

Fault Tree Analysis, güvenilirlik mühendisliğinde önemli bir araçtır ve karmaşık sistemlerin analizinde kullanılarak sistemin güvenilirliğini artırabilir ve arızaların kök nedenlerini belirleyerek önleyici önlemlerin alınmasına yardımcı olabilir. Bu nedenle, FTA’nın etkin bir şekilde kullanılması, endüstriyel sistemlerin güvenilirliği ve performansı için kritik bir öneme sahiptir. FTA’nın ayrıntılı bir şekilde uygulanması, sistemlerin daha güvenilir hale gelmesine ve arızaların etkilerinin azaltılmasına katkı sağlayabilir. Bu yöntem, güvenilirlik mühendisliğinde temel bir araç olarak kabul edilir ve sistemlerin planlanması, tasarımı ve bakımı süreçlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır.

FTA’nın temel prensipleri şunlardır:

  1. Sistem Odaklı Yaklaşım: FTA, bir sistemi bütünsel bir şekilde ele alır ve sistemin olası arıza durumlarını analiz eder. Bu yaklaşım, sistemin tüm bileşenlerini ve ilişkilerini dikkate alarak arızaların kök nedenlerini belirlemeyi amaçlar. Sistem odaklı yaklaşım, karmaşık sistemlerdeki arızaların daha kapsamlı ve etkili bir şekilde analiz edilmesine olanak tanır.
  2. Neden ve Sonuç İlişkisinin Belirlenmesi: FTA, bir arıza durumunun oluşması için gereken koşulları ve bu koşulların birleşimini gösterir. Bu analiz yöntemi, arızaların nedenlerini ve sonuçlarını sistematik bir şekilde belirlemeyi sağlar. Böylece, arızaların kök nedenleri daha net bir şekilde ortaya konabilir ve önleyici önlemler alınabilir.
  3. Analizde Yapı ve Mantık Kullanımı: FTA, bir ağaç diyagramı kullanarak arızaları görsel olarak temsil eder. Bu ağaç, sistemin bileşenlerini ve aralarındaki ilişkileri gösterir. Analizde yapı ve mantık kullanımı, arızaların karmaşıklığını azaltır ve analiz sürecinin daha sistematik bir şekilde yürütülmesini sağlar. Bu sayede, analiz sonuçları daha doğru ve güvenilir olabilir.

Abraham Wald’ın bulduğu “Hayatta Kalma Önyargısı”, istatistiksel analizde bir tür yanılgıyı ifade eder. Bu yanılgı, bir olayın sonuçlarına dayanarak çıkarımlar yaparken, sadece belirli bir alt kümenin verilerine odaklanma eğilimini ifade eder. Diğer bir deyişle, sadece hayatta kalan örneklere odaklanarak, hayatta kalmayan örneklerin etkisini göz ardı etmek anlamına gelir.

FTA (Fault Tree Analysis), sistemlerin güvenilirliğini analiz etmek için kullanılan bir tekniktir. Bu analiz, bir sistemdeki arızaların nedenlerini ve etkilerini belirlemek için kullanılır. Ancak, FTA’nın yanlış kullanımı durumunda, hayatta kalma önyargısıyla benzer bir mantık hatası ortaya çıkabilir.

Örneğin, bir sistem arızası incelenirken, yalnızca meydana gelen arızaların nedenlerine odaklanarak, sistemde meydana gelmeyen ancak potansiyel olarak tehlikeli olan arızaların göz ardı edilmesi mümkündür. Bu durumda, FTA analizi sadece gözlemlenen arızalara odaklanarak, sistemin genel güvenilirliğini yanlış şekilde değerlendirebilir.

Hayatta kalma önyargısıyla ilişkili olarak, FTA’nın doğru bir şekilde uygulanması için tüm olası senaryoların dikkate alınması ve sistemin tamamının incelenmesi önemlidir. Bu, hem meydana gelen arızaların hem de potansiyel arızaların nedenlerini belirleyerek, sistem güvenilirliğini daha kapsamlı bir şekilde değerlendirmeyi sağlar. Bu şekilde, hayatta kalma önyargısının etkileri minimize edilir ve FTA analizi daha doğru sonuçlar ortaya koyar.

Arızalar arası ilişkilerin belirlenmesi, Fault Tree Analysis (FTA) sürecinde kritik bir adımdır çünkü bu ilişkiler, bir olayın meydana gelmesine yol açan faktörleri anlamamıza ve analiz etmemize yardımcı olur. Arızalar arası ilişkileri belirlemenin ana yolları şunlardır:

  1. Analiz ve Deneyim: Birçok durumda, arızalar arası ilişkileri belirlemek, tecrübe ve analiz becerilerine dayanır. Uzmanlar, sistemlerdeki arızaların tipik ilişkilerini ve olası etkileşimleri anlamak için geçmiş deneyimlerini ve bilgi birikimlerini kullanırlar. Bu, karmaşık sistemlerdeki potansiyel arızaları daha iyi anlamamıza ve analiz etmemize yardımcı olabilir.
  2. Veri ve Dokümantasyon İncelemesi: Arızalar arası ilişkileri belirlemek için mevcut verileri ve dokümantasyonu incelemek önemlidir. Önceki arıza raporları, bakım kayıtları, test sonuçları ve sistem belgeleri gibi kaynaklar, sistemdeki arızalar arası ilişkileri anlamak için önemli bilgiler sağlayabilir. Bu veriler, benzer arızaların nasıl oluştuğunu ve sistemin hangi bileşenlerinin etkilendiğini gösterebilir.
  3. Makine Öğrenimi ve Veri Madenciliği: Büyük veri analitiği, makine öğrenimi ve veri madenciliği gibi gelişmiş teknikler, karmaşık sistemlerdeki arızalar arası ilişkileri belirlemede yardımcı olabilir. Bu teknikler, büyük veri setlerinden desenler ve ilişkiler çıkararak sistemlerdeki arızaları daha iyi anlamamıza ve analiz etmemize olanak tanır.
  4. Simülasyon ve Modelleme: Karmaşık sistemlerdeki arızalar arası ilişkileri anlamak için simülasyonlar ve matematiksel modeller kullanılabilir. Bu yaklaşım, farklı arıza senaryolarını modelleyerek sistemin nasıl tepki vereceğini ve hangi arızaların hangi sonuçlara yol açabileceğini belirlememize yardımcı olabilir.
  5. Uzman Görüşleri ve Çalışma Grupları: Analiz sürecinde uzmanların ve ilgili paydaşların görüşlerini almak ve çalışma grupları oluşturmak, arızalar arası ilişkileri belirleme sürecini destekleyebilir. Bu yöntem, farklı bakış açılarını bir araya getirerek sistemdeki arızaları daha kapsamlı bir şekilde değerlendirmemize olanak tanır.

Bu yöntemlerin kombinasyonu, karmaşık sistemlerdeki arızalar arası ilişkileri belirleme sürecini güçlendirebilir ve sistem güvenilirliğini artırmak için önleyici önlemler geliştirmemize yardımcı olabilir.

Analiz ve değerlendirme sürecinde, çeşitli matematiksel fonksiyonlar kullanılabilir. Bu fonksiyonlar, verilerin analiz edilmesi, olasılıkların hesaplanması, risklerin değerlendirilmesi ve karar verme süreçlerinde önemli rol oynar. İşte kullanılabilecek bazı matematiksel fonksiyonlar:

  1. Olasılık Dağılımları ve Yoğunluk Fonksiyonları: Analiz sürecinde, belirli olayların olasılıklarını ve dağılımlarını belirlemek için olasılık dağılımları ve yoğunluk fonksiyonları kullanılabilir. Bu fonksiyonlar, belirli bir olayın gerçekleşme olasılığını hesaplamak için istatistiksel verileri kullanır.
  2. Regresyon Analizi: Regresyon analizi, değişkenler arasındaki ilişkileri incelemek ve bu ilişkileri modellemek için kullanılır. Bu analiz, veriler arasındaki ilişkileri açıklamak ve gelecekteki değerleri tahmin etmek için kullanılabilir.
  3. Risk Değerlendirme Modelleri: Risk değerlendirme modelleri, belirli bir olayın olasılığını ve etkisini hesaplamak için kullanılır. Bu modeller, riskin büyüklüğünü belirlemek ve riskleri yönetmek için önlemler geliştirmek için kullanılabilir.
  4. Karar Teorisi ve Optimizasyon Modelleri: Karar teorisi ve optimizasyon modelleri, belirli bir kararın sonuçlarını ve olası sonuçların değerlerini hesaplamak için kullanılır. Bu modeller, belirsizlik altında en iyi kararları almak için kullanılabilir.
  5. Simülasyon Modelleri: Simülasyon modelleri, belirli bir sistem veya olayın davranışını modellemek için kullanılır. Bu modeller, sistemin nasıl çalıştığını anlamak ve olası senaryoları değerlendirmek için kullanılabilir.

Bu matematiksel fonksiyonlar, analiz ve değerlendirme sürecinde verilerin anlaşılmasına, risklerin değerlendirilmesine ve karar verme sürecine rehberlik etmeye yardımcı olabilir. Bu nedenle, doğru matematiksel modellerin seçilmesi ve uygulanması, analizin etkinliğini artırmak için önemlidir.

Fault Tree Analysis (FTA) kullanımıyla birlikte bazı sınırlamalar da göz önünde bulundurulmalıdır. İşte FTA’nın bazı sınırlamaları:

  1. Tekrarlayan ve Karmaşık Senaryoların İfade Edilmesi: FTA, genellikle tekrarlanan ve karmaşık senaryoların tam olarak ifade edilmesinde zorluklar yaşayabilir. Özellikle büyük ve karmaşık sistemlerde, tüm olası senaryoları kapsayan bir ağaç oluşturmak mümkün olmayabilir.
  2. Olayların Bağımsızlığı Varsayımı: FTA, olayların birbirinden bağımsız olduğunu varsayar. Ancak gerçekte, birçok olay birbirleriyle ilişkilidir ve sistemlerdeki arızalar birbirlerini tetikleyebilir. Bu durumda, FTA’nın sonuçları tam olarak doğru olmayabilir.
  3. İnsan Faktörlerinin Dikkate Alınması: FTA, genellikle teknik arızaları ve fiziksel bileşenleri incelemeye odaklanırken, insan faktörlerini ihmal edebilir. Ancak, birçok arıza insan hatası veya insan etkileşimi sonucu meydana gelebilir. Bu nedenle, FTA’nın insan faktörlerini dikkate almayan sonuçları eksik olabilir.
  4. Veri ve Bilgi Gereksinimleri: FTA’nın etkili bir şekilde uygulanabilmesi için yeterli veri ve bilgiye ihtiyaç vardır. Ancak bazen bu veri ve bilgilere erişim sınırlı olabilir veya eksik olabilir. Bu durumda, FTA’nın doğruluğu ve etkinliği azalabilir.
  5. Kullanıcı Yanlılığı ve Önyargı: FTA’nın oluşturulması ve yorumlanması, kullanıcıların varsayımlarına ve önyargılarına dayanabilir. Bu durumda, analizin sonuçları objektif olmayabilir ve yanlış sonuçlara yol açabilir.
  6. Zaman ve Kaynak Gereksinimleri: FTA’nın oluşturulması ve analizi zaman alabilir ve kaynak yoğun olabilir. Büyük sistemlerde, ağacın oluşturulması ve incelenmesi uzun bir süreç olabilir ve bu da iş gücü ve maliyet gerektirebilir.

Bu sınırlamalar göz önünde bulundurulmalı ve FTA’nın uygulanmasında dikkate alınmalıdır. Bu sınırlamalar, analizin doğruluğunu etkileyebilir ve sonuçların yorumlanmasında dikkatli olunmasını gerektirebilir.

Fault Tree Analysis (FTA), güvenilirlik mühendisliğindeki önemli bir araç olarak karmaşık sistemlerin arızalarını analiz etmek ve önlemek için kullanılan etkili bir metodolojidir. Bu analiz yöntemi, sistemlerdeki arızaların kök nedenlerini belirleyerek, önleyici önlemlerin geliştirilmesine ve sistem güvenilirliğinin artırılmasına yardımcı olur. FTA’nın doğru bir şekilde uygulanması, sistemin güvenilirliği ve performansı için kritik bir öneme sahiptir. Ancak, analiz sürecinde dikkate alınması gereken bazı sınırlamalar da bulunmaktadır. Bu sınırlamaların bilincinde olarak, FTA’nın etkin bir şekilde kullanılması ve sistemlerin daha güvenilir hale getirilmesi için gereken adımların atılması önemlidir.

TOYOTA’NIN HİBRİT ZAFERİ: ELEKTRİKLİ ARAÇLARA KARŞI DEĞİŞEN OYUNUN YENİ LİDERİ

Bundan birkaç gün önce The New York Times da 9 Mart tarihinde Boudette imzalı bir yazı yayınlandı. Bu yazı özellikle son dönemde popüler olmuş, herkesin diline dolanmış, elektrikli araçların geleceği hakkında önemli mesajlar veriyordu. #TOPLUM5.0 ile VUCA ve belirsizlik tüm stratejilerin sağlam temellere bağlanması gerektiğini bize acı şekilde öğretecek.

Günümüz otomotiv endüstrisi, teknolojinin hızla evrildiği ve rekabetin her zamankinden daha yüksek olduğu bir döneme tanık oluyor. Bu değişimin merkezinde ise Toyota Motor gibi köklü isimlerin nasıl konumlandığı önemli bir soru işareti olarak yer alıyor.

Bir zamanlar elektrikli araçlar konusunda geri kaldığı düşünülen Toyota, Tesla’nın hızlı yükselişine tanıklık etti. Ancak, Toyota’nın elektrikli araçlara karşı hibrit stratejisi, eleştirilere rağmen şimdi daha fazla anlam kazanıyor gibi görünüyor.

Toyota’nın yakın geçmişte sadece iki tamamen elektrikli model tanıtması, şirketin hibritlere ve tak-çalıştır hibritlere odaklanma kararının altını çiziyor. Birçok eleştirmen, bu stratejinin şimdilik iklim değişikliğiyle mücadelede yeterli olmadığını savunsa da, Toyota’nın yakın dönemdeki satış performansı stratejinin etkili olduğunu gösteriyor.

Elektrikli araçlara olan ilginin bir süre yüksek seyretmesine rağmen, son altı ayda elektrikli araç satışlarındaki durgunluk, Toyota’nın hibrit modellerine olan talebin arttığını gösteriyor. Özellikle yakıt faturalarını ve egzoz emisyonlarını azaltma isteği, Amerikalı otomobil alıcılarını hibritlere yönlendiriyor gibi görünüyor.

Toyota’nın ani satış artışı, otomotiv endüstrisinin nasıl değiştiğinin önemli bir göstergesi. Gelişen teknolojiler, sektörü istikrarlı bir şekilden hızlı bir şekilde evrimleştiren ve büyük oyuncuları dahi etkileyebilen bir yapıya dönüştürüyor.

Toyota, dünyanın en büyük otomobil üreticisi unvanını taşıyor ve bu konumunu uzun yıllar boyunca sağlamlaştırdı. Şirketin yavaş ancak istikrarlı büyümesi, endüstrideki dönüşümlere rağmen sağlam bir zemin oluşturdu.

Lüks markası Lexus’un piyasaya sürülmesi gibi riskli kararlarla tanınan Toyota, aynı zamanda hibrit teknolojisini popülerleştiren öncü bir marka olarak da biliniyor. Prius gibi ikonik modeller, Toyota’nın hibrit stratejisini destekledi ve diğer otomobil üreticilerini de benzer teknolojiler geliştirmeye yönlendirdi.

Tesla’nın CEO’su Elon Musk’ın hibritleri küçümseme tutumu, Toyota’nın stratejisini etkilemedi gibi görünüyor. Toyota, hibrit ve tak-çalıştır hibrit modellerinin geniş bir yelpazesini sunarak tüketicilere çeşitli seçenekler sunuyor ve bu da satışlarının yüzde 30’unu oluşturuyor.

Toyota’nın Kuzey Amerika’daki başkan yardımcısı Jack Hollis’in belirttiği gibi, elektrikli araçlar tek çözüm değil ve birçok müşteri hibritler, tak-çalıştır hibritler ve elektrikli araçlar arasında seçim yapmak istiyor.

Sonuç olarak, Toyota’nın hibrit stratejisi, otomotiv endüstrisinin değişen dinamiklerine uyum sağlama konusunda önemli bir örnek teşkil ediyor. Elektrikli araçların yükselişiyle birlikte, Toyota’nın bu alandaki rekabetçi konumu ve müşteri taleplerine uygun ürün yelpazesi, şirketin başarılı bir şekilde geleceğe yönelik stratejisini sürdürmesini sağlayabilir.

Toyota’nın hibrit stratejisi, otomotiv endüstrisinin geçmişten bugüne dek yaşadığı en heyecan verici dönüşümlerden birini simgeliyor. Elektrikli araçların yükselişiyle birlikte, Toyota’nın bu alandaki liderliği ve hibrit teknolojisinin gücü, şirketin geleceğe olan güvenini pekiştiriyor. Belki de önümüzdeki yıllarda, Toyota’nın cesur stratejisi, otomobil endüstrisinin yeni bir standart haline gelirken, elektrikli araçlarla rekabet etme konusunda öncü olmayı sürdürecektir. Bu, sadece bir başlangıç ​​olabilir; çünkü Toyota, teknoloji ve inovasyonun sınırlarını zorlamaya devam ediyor, geleceği şekillendiriyor.

Toyota, sadece hibrit teknolojisiyle değil, aynı zamanda hidrojen ve su ile çalışan motorlar gibi yenilikçi teknolojilerle de otomotiv endüstrisinde öncü bir konumda yer alıyor. Şirketin hidrojen ve su ile çalışan motor stratejisi, sıfır emisyonlu ve çevre dostu bir geleceğe doğru adım atma hedefiyle yoğunlaşıyor.

Hidrojen yakıt hücreleri, elektrik enerjisini hidrojen ve oksijenin kimyasal tepkimelerinden elde eder ve bu da su buharı ve temiz enerji üretir. Toyota, Mirai gibi hidrojen yakıt hücreli araçlarını piyasaya sürerek, fosil yakıtlardan bağımsız bir geleceğin temellerini atmaya odaklanıyor.

Toyota’nın hidrojen ve su ile çalışan motor stratejisi, sadece bireysel araçlarla sınırlı değil; aynı zamanda ticari araçlar ve endüstriyel uygulamalar için de geçerlidir. Şirket, sıfır emisyonlu nakliyat ve ulaşım çözümleri sunarak, çevre dostu bir lojistik sektörünün inşasına katkıda bulunuyor.

Hidrojen ve su ile çalışan motorlar, sadece çevre dostu olmakla kalmıyor, aynı zamanda uzun menzil ve hızlı yakıt dolumu gibi avantajlar da sunuyor. Bu özellikler, Toyota’nın hidrojen teknolojisine olan güvenini ve yatırımlarını artırmasına yardımcı oluyor.

Sonuç olarak, Toyota’nın hidrojen ve su ile çalışan motor stratejisi, sıfır emisyonlu bir geleceğe doğru atılmış önemli bir adımdır. Şirketin bu teknolojilere yaptığı yatırımlar, hem çevresel sürdürülebilirliği artırmak hem de müşterilere yenilikçi ve güvenilir araçlar sunmak için kilit bir rol oynayacak gibi görünüyor.

Toyota’nın hidrojen ile çalışan motor teknolojisindeki liderliği, diğer otomobil üreticileri tarafından da yakından takip ediliyor. Özellikle Honda, Hyundai, BMW ve Mercedes-Benz gibi büyük otomobil üreticileri, hidrojen yakıt hücreli araçlar üzerinde çalışarak Toyota’nın öncülüğünü takip etmekte ve kendi teknolojilerini geliştirmektedirler. Bunların yanı sıra, teknoloji şirketleri arasında Nikola Motor Company ve Nikola Corporation gibi firmalar da hidrojen yakıt hücreli araçlar üzerinde çalışarak bu alanda Toyota’nın ilerleyişini izlemektedirler. Bu firmaların çoğu, hidrojen teknolojisinin gelecekte otomotiv sektöründe önemli bir rol oynayacağına inanmakta ve bu alandaki yatırımlarını artırmaktadırlar.

Küçük bir dip not ekliyeyim. Tesla Toyota’ya rakip olamadan daha ilk darbeyi aldı. Tesla’ya bu darbeyi Çin’li BYD firması vurdu. Şaşkınlığını atlatabilip karşı atağa geçecek mi yoksa düşüşe devam edecek mi çok yakın bir gelecekte göreceğiz. Bu konuda evet tabii ki görüşlerim var ama şimdilik ben de saklı kalsın. Bu arada bu ülkede yok satacak, piyasayı alt üst edecek modeli biliyorum. Türkiye’de tüm araç satış rakamlarını alt üst edecek bir model. Hatta tüm diğer modellerin hepsinin toplamından daha fazla satacak bir model.

Ref ; https://www.nytimes.com/2024/03/09/business/toyotas-hybrid-electric-vehicles.html

BESCHEIDEN UND GUTARTIG

 “Grosse Staerke in Einfachheit; Sei bescheiden und gutartig”. Ich sage manchmal den Personen, die ich neu kennenlerne, dass ich die Grundschule verlassen habe. Ich erfasse einen sarkastischen Blick, ein Erstaunen; aber niemand fragt warum. Ich wurde sehr beiendruckt nachdem ich die Geschichte von Konasuke Matsusita, Gründer von Panasonic, gelesen hatte. An diesem Tag habe ich verstanden, wie wichtig ist bescheiden und gutartig zu sein. Der 6. Schritt der HOSHINKANRI-Durchführung ist “Bescheiden und gutartig” zu sein.

Konasuke, der am Ende von 19. Jahrhundert (1894) geboren ist, war 23 Jahre alt wenn er selbsttaetig zu arbeiten began und hatte nur 100 Yen in seiner Tasche. 15 Jahre nacher hatte er einen bedeutenden Betrieb und erklaerte das Geheimniss dazu, auf diese Weise :

  1. Behandeln Sie den Personen mit denen Sie arbeiten, wie Ihre Familienmitglieder.  Einkommenmöglichkeiten haengen von Ihrem Verstaendnis ab, den Sie anderen zeigen.
  2. Dienstleistung nach dem Verkauf ist wichtiger als der Hilfe bevor. Nur durch freundliche Dienstleistung bekommen Sie die Stammkunden.
  3. Verkaufen Sie den Kunden jene Produkte, die für sie nüztlich sind; nicht die gut aussehen.
  4. Verschwendung eines einzigen Papierstücks erhöht den Preis des Produkts diesbezüglich; vergessen Sie das nicht.
  5. Die einzige Ursache, ein Produkt dem Kunden nicht beschaffen zu können, ist die Unaufmerksamkeit. In diesem Fall entschuldigen Sie sich höflich, kriegen Sie die Adresse des Kunden und übermitteln Sie die Bestellung so schnell wie möglich. (John P. Kotter: Matsuşita Leadership, New York: Free Press, 1997.)

Bescheiden sein:

Bescheiden zu sein ist eine der Grundeigenschaften eines Führers bzw. einer Organisation.  Die bescheidenen Führer priorisieren den Teamerfolg, statt sich zu grosstun. Bei dem HOSHINKANRI- Prozess ist sehr wichtig, dass die Führer bescheiden und zu Ideen bzw. Rückmeldungen offen sind, die Zusammenarbeit fördern, sowie Ihre Teams inspirieren. Die bescheidenen Führer motivieren Ihre Mitarbeiter, kriegen deren Vertrauen und ermöglichen, dass die Organisation an Ihre strategischen Ziele mehr effektiv erreicht.

Ein bescheidener Führer hat gleichzeitig die Faehigkeit die Fehler zu akzeptieren. Das HOSHINKANRI-Prozess kann manchmal verursachen, dass falsche Methoden verfogt werden oder an die Ziele nicht erreicht werden können. Die bescheidenen Führer akzeptieren die Fehler offen und machen die benötigten Regelungen, damit die Organisation eine bessere Strategie erzeugt.

Bescheiden zu sein ist eine wichtige Eigenschaft bei den persönlichen und beruflichen Beziehungen. Hier sind drei Goldenregel um bescheiden zu sein:

  1. Zuhören und Emphatie machen: Das erste Regel um bescheiden zu sein, ist die anderen zuhören und versuchen deren Gefühle und Perspektiven zu verstehen. Das Versuchen die Bedürfnisse und die emotionalen Zustaende von anderen zu verstehen ist die Basis von Zeigen eines bescheidenen Verhaltens, indem man Emphatie macht. Die Emphatie ermöglicht, dass die Personen sich besser verstehen und respektieren.
  2. Eigene Fehler akzeptieren : Ein anderer wichtigen Aspekt bescheiden zu sein, ist das Akzeptieren der eigenen Fehler. Niemand ist perfekt und man macht manchmal Fehler. Die bescheidenen Personen akzeptieren ihre eigene Fehler und verscuhen von denen etwas zu lernen. Eigene Fehler und Maengel zu akzeptieren fördert andere gleichfalls sich zu benehmen.
  3. Die anderen respektieren : Bescheiden zu sein beinhaltet die anderen zu respektieren.  Das Akzeptieren, dass jeder wertvoll ist, sowie den eigenen Stolz zu überlassen und den anderen Respekt zu zeigen ist ein wichtiger Teil von dem Zeigen eines bescheidenen Verhaltens.  Die Ideen, Gefühle und Rechte von den anderen zu respektieren ist die Basis der positiven und gesunden Beziehungen.

Diese drei Goldenregel zeichnen die Grundlinien des Zeigens eines bescheidenen Verhaltens.  Zuhören, Emphatie, Akzeptieren der Fehler und die anderen zu respektieren fördern eine mehr positive und effektive Kommunikation im persönlichen bzw. beruflichen Leben. Bescheiden zu sein erhöht das Vertrauen  zwischen den Personen und leistet den Beitrag zur Entwicklung der Zusammenarbeit bzw. Beziehungen.

Gutartig sein:

Gutartig zu sein, ist das Schlüssel der effektiven Kommunikation bei dem HOSHINKANRI- Prozess. Die gutartigen Führer machen Emphatie mit den Personen, sie halten deren Meinungen für wichtig und bilden eine respektvolle Kommunikation. Dies erhöht die Zusammenarbeit und Verstehen zwischen den Teams. Die gutartigen Führer schaffen eine positive Arbeitsatmosphere und fördern, dass die Mitarbeiter bessere Leistungen zeigen.

Sie fördern gleichzeitig auch den Teilnahme aller Mitarbeiter, wenn Sie die Ziele der Organisation bestimmen. HOSHINKANRI-Prozess benötigt die Berücksichtigung der Meinungen aller Mitarbeiter in jedem Niveau. Die gutartigen Führer hören die Meinungen der Mitarbeiter zu und einschliessen sie ins Prozess; dies erzeugt den Beitrag zur Entwicklung von mehr erfolgreichen und umfassenden Strategien.

Gutartig zu sein, ist ein wichtiger Aspekt für eine positive Eindrucksbildung in den persönlichen Beziehungen, sowie in der Gemeinschaft und Arbeitswelt. Hier sind drei Goldenregel um gutartig zu sein:

  1. Emphatie und Respekt: Die Basis gutartig zu sein, ist Emphatie und Respekt. Emphatie machen bedeutet, dass man versucht die Gefühle und Perspektive von den anderen zu verstehen. Andere zu respektieren waere möglich, indem man deren Gefühle und Bedürfnisse zu verstehen versucht. Das Respekt bedeutet , dass man die Rechte, Meinungen und Gefühle von anderen für wertvoll haelt. Die gutartigen Personen respektieren die anderen und so entwickeln sie positive Beziehungen. .
  2. Positive Kommunikation: Die gutartigen Personen nehmen eine positive Kommunikationsmethode an. In der Kommunikation benutzen sie eine höfliche, respektvolle und positive Sprache. Sie machen positive Rückmeldungen, statt sie kritisieren oder schaden. Die gutartigen Personen bilden eine ehrliche und offene Kommunikation mit den anderen und so erhöht sich Ihre Zuverlaessigkeit.
  3. Unterstützen und Hilfsbereitschaft: Die gutartigen Personen haben den Wunsch  anderen zu helfen und sie zu unterstützen. Den bedürftigen Personen zu helfen ist ein Weg wo man im Leben von anderen einen positiven Unterschied macht. Die gutartigen Personen freuen sich aud den Erfolg der anderen und unterstützen  sie in ihren Schwierigkeiten. Das Unterstützen hilft, sodass die Personen gegeneinander staerkere Beziehung bilden.

Die drei Goldenregel um gutartig zu sein, bilden die Basis der Schaffung der gesunden und positiven Beziehungen zwischen den Personen. Emphatie, Respekt, positive Kommunikation und Hilfsbereitschaft sind Schlüssel einen mehr positiven Eindruck in der Gesellschaft und Arbeitswelt zu bilden. Diese Regel einzuhalten, macht die Beziehunden zwischen Personen kraeftiger, fördert die Zusammenarbeit, sowie ist es eine Methode um eine bessere Gesellschaft zu bilden.

HOSHINKANRI  ist eine starke Methode, die das Erreichen für die Organisationen an Ihre strategischen Ziele erleichtert. Aber der Erfolg dieses Prozessses basiert darauf, dass die Führer und die Mitarbeiter bescheiden und gutartig sind. Die bescheidenen Führer bringen den Erfolg des Teams vorne und akzeptieren die Fehler. Die gutartigen Führer fördern die effektiven Kommunikation und Zusammenarbeit. Diese Eigenschaften helfen, sodass die Organisationen mehr effektive und nachhaltbare Strategien entwickeln.

Bei dem HOSHINKANRI-Prozess bescheiden und gutartig zu sein, ist nicht nur für Führer, sondern auch für die ganze Organisation eine kritische Notwendigkeit. Diese Eigenschaften helfen, sodass die Organisationen mehr konkurrenzfaehiger und erfolgreicher werden; sie leisten auch den Beitrag zur Erzeugung eines positiven Arbeitskulturs.

Bleiben Sie mit Liebe. Bis zum letzten Schritt.

GÜVENİLİRLİK MÜHENDİSLİĞİNDE; FMEA

#Güvenilirlik mühendisliği, mühendislik sistemlerinin ve ürünlerinin belirlenen gereksinimleri karşılayacak şekilde güvenilir olmasını sağlamak için disiplinler arası bir yaklaşımı benimser. Bu disiplin, ürünlerin, sistemlerin veya süreçlerin belirli bir süre boyunca istenilen performansı gösterme yeteneği olarak tanımlanan güvenilirlik kavramını merkezine alır. Güvenilirlik mühendisliği, tasarım, üretim, test, bakım ve operasyon aşamalarında sürekli bir iyileştirme ve kontrol sürecini içerir. Bu süreç, bir ürünün veya sistemin herhangi bir noktada başarısız olma olasılığını azaltmak için istatistiksel ve mühendislik prensiplerini bir araya getirir. Ayrıca, güvenilirlik mühendisliği, güvenilirlik verilerinin analizi ve yorumlanması yoluyla riskleri belirleyerek ve yöneterek ürün ve sistemlerin daha güvenilir hale gelmesine yardımcı olur.

Güvenilirlik mühendisliği, modern mühendislik uygulamalarının vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Bu disiplin, ürünlerin veya sistemlerin belirlenen gereksinimleri karşılayacak şekilde güvenilir olmasını sağlamak için kapsamlı bir yaklaşımı benimser. Güvenilirlik mühendisliğinin temel adımlarından biri olan FMEA (Failure Mode and Effects Analysis), arıza modlarını ve bu modların olası etkilerini analiz etme sürecini içerir.

FMEA, bir ürün veya sistemin tasarım veya üretim aşamasında, olası arıza modlarını ve bu arızaların olası etkilerini sistematik bir şekilde değerlendirir. Bu analiz, her bir arıza modunun olası nedenlerini, etkilerini ve bu etkilerin önlenmesi veya azaltılması için alınabilecek önlemleri belirlemeyi amaçlar. Bu sayede, ürün veya sistem tasarımında potansiyel riskler önceden tespit edilir ve uygun düzeltici veya önleyici önlemler alınarak güvenilirlik artırılır.

FMEA süreci genellikle bir ekip tarafından yürütülür ve sistemli bir yaklaşım gerektirir. İlk adım, incelenen sistemin veya ürünün yapısını ve işlevselliğini anlamaktır. Bu adım, sistemin hangi bileşenlerden veya alt sistemlerden oluştuğunu ve bunların nasıl bir araya geldiğini belirlemeyi içerir. Ardından, olası arıza modları tanımlanır ve bunların olası nedenleri ve etkileri analiz edilir.

FMEA sürecinde, her bir arıza modu için bir risk önceliği numarası (RPN) hesaplanır. Bu RPN, arızanın olasılığını, ciddiyetini ve tespit edilme olasılığını dikkate alarak belirlenir. Yüksek RPN değerleri, öncelikli olarak ele alınması gereken arıza modlarını belirlemeye yardımcı olur.

FMEA’nın bir diğer önemli bileşeni, düzeltici veya önleyici eylem planlarının oluşturulması ve uygulanmasıdır. Bu eylem planları, belirlenen riskleri azaltmak veya ortadan kaldırmak için alınacak adımları içerir. Bu adımlar genellikle tasarım değişikliklerini, malzeme veya üretim süreçlerinde iyileştirmeleri veya ek kontrol noktalarını içerebilir.

FMEA sürecinin sonuçları, tasarım veya üretim sürecinde önemli iyileştirmeler yapılmasını sağlar. Bu iyileştirmeler, ürün veya sistemlerin daha güvenilir olmasını sağlar ve müşteri memnuniyetini artırır. Ayrıca, FMEA süreci, maliyetleri azaltarak ve ürünlerin pazara daha hızlı bir şekilde sunulmasını sağlayarak şirketlerin rekabet avantajını artırabilir.

Sonuç olarak, FMEA (Failure Mode and Effects Analysis), güvenilirlik mühendisliğinin temel bir unsuru olarak, ürün ve sistemlerin güvenilirliğini artırmak ve potansiyel riskleri azaltmak için önemli bir araçtır. Sistematik ve disiplinli bir yaklaşım gerektiren bu analiz yöntemi, mühendislerin tasarım ve üretim süreçlerinde karşılaşabilecekleri potansiyel sorunları önceden tespit etmelerine ve çözümler üretmelerine yardımcı olur. Bu da hem şirketlerin hem de tüketicilerin memnuniyetini artırır.

FMEA (Failure Mode and Effects Analysis) algoritması, ürün veya sistemlerin güvenilirliğini artırmak için kullanılan bir yöntemdir. İşte adım adım FMEA algoritması:

  1. Fonksiyonların Belirlenmesi: İlk adım, incelenen sistemin veya ürünün temel fonksiyonlarını belirlemektir. Bu adım, sistemin veya ürünün ne yapması gerektiğini ve amaçlanan kullanımını anlamayı içerir.
  2. Hata Türlerinin Belirlenmesi: Bu adımda, olası hata türleri tanımlanır. Hata türleri, bir sistemin veya ürünün belirli bir bileşeninin nasıl başarısız olabileceğini tanımlar. Örneğin, bir elektronik cihazdaki bir bileşenin kısa devre yapması bir hata türü olabilir.
  3. Hata Türlerinin Etkilerinin Belirlenmesi: Her bir hata türünün olası etkileri değerlendirilir. Bu adım, bir hata durumunda sisteme veya ürüne nasıl etki edeceğini anlamayı içerir. Örneğin, bir bileşenin arızalanması durumunda sistemin çalışmaması veya performansının düşmesi gibi.
  4. Şiddetin Saptanması: Hata türlerinin etkileri, bir şiddet ölçeği kullanılarak değerlendirilir. Şiddet, bir hata durumunun ne kadar ciddi olduğunu belirlemeye yardımcı olur. Örneğin, kullanıcı güvenliği için kritik bir hata durumu yüksek şiddetle değerlendirilebilir.
  5. Olası Sonuçlar için Prosedürlerin Uygulanması: Bu adımda, her bir hata durumu için uygun prosedürler belirlenir. Bu prosedürler, bir hata durumu gerçekleştiğinde alınacak adımları içerir. Örneğin, bir arıza durumunda kullanıcılara nasıl bir uyarı verileceği veya sistem nasıl kapatılacağı gibi.
  6. Olası Nedenlerin Gözden Geçirilerek Temel Nedenin Belirlenmesi: Her bir hata durumunun temel nedeni belirlenir. Bu adım, bir hata durumunun arkasındaki gerçek nedeni bulmayı içerir. Örneğin, bir bileşenin aşırı ısınmasının nedeni, yetersiz soğutma olabilir.
  7. Sıklığın Saptanması: Bir hata durumunun ne sıklıkla meydana gelebileceği belirlenir. Bu adım, bir hata durumunun olasılığını değerlendirmeyi içerir.
  8. Şiddetin Saptanması: Hata durumlarının şiddeti tekrar gözden geçirilir ve güncellenir.
  9. Özel Niteliklerin Belirlenmesi: Her bir hata durumu için özel nitelikler tanımlanır. Bu özellikler, hata durumunun belirli koşullar altında nasıl değişebileceğini veya etkilenebileceğini belirtir.
  10. Süreç Kontrollerinin Belirlenmesi: Bu adımda, hata durumlarını önlemek veya etkilerini azaltmak için uygulanacak süreç kontrolleri belirlenir. Örneğin, düzenli bakım veya kalite kontrol gibi.
  11. Saptanabilirliğin Belirlenmesi: Bir hata durumunun ne kadar kolay tespit edilebileceği değerlendirilir. Bu, bir hata durumunun ne kadar hızlı tanımlanabileceğini ve müdahale edilebileceğini belirlemeye yardımcı olur.
  12. Risk Öncelik Göstergesi (RÖS) ve Risk Tahmini: Her bir hata durumu için bir risk öncelik göstergesi (RÖS) hesaplanır. Bu gösterge, bir hata durumunun önemini ve önceliğini belirlemeye yardımcı olur. Ardından, genel risk seviyesi tahmin edilir.
  13. Risk Azaltacak Önlemlerin Alınması: Yüksek riskli hata durumları için uygun risk azaltma önlemleri belirlenir ve uygulanır. Bu önlemler, potansiyel riskleri azaltmak veya ortadan kaldırmak için alınacak adımları içerir.

3 Temel hata türü vardır.

  1. Sabit Hata: Sabit hata, bir süreç veya sistemin sürekli olarak aynı hatayı üretmesi durumudur. Bu tür hatalar, genellikle süreçteki bir kusur veya tasarım hatası nedeniyle meydana gelir. Örneğin, bir üretim hattındaki bir makinenin her zaman aynı noktada hata yapması sabit bir hataya işaret edebilir. Sabit hatalar genellikle tekrarlanabilir ve sistematik bir şekilde tanımlanabilir.
  2. Sistematik Hata: Sistematik hata, bir süreç veya sistemin belirli bir şekilde yanlış çalışması durumudur. Bu tür hatalar, genellikle bir süreçteki belirli bir adımda yapılan bir hata veya tasarımın genel bir eksikliği nedeniyle meydana gelir. Örneğin, bir üretim sürecindeki bir operatörün belirli bir adımı yanlış uygulaması sistematik bir hataya neden olabilir. Sistematik hatalar genellikle tekrarlanabilir ve düzenli bir şekilde tanımlanabilir.
  3. Tesadüfi Hata: Tesadüfi hata, bir süreç veya sistemin rastgele veya beklenmeyen bir şekilde hata yapması durumudur. Bu tür hatalar, genellikle dış etkenler veya kontrol dışı faktörler nedeniyle meydana gelir. Örneğin, bir üretim hattında ani bir elektrik kesintisi veya malzeme kalitesinde beklenmeyen bir değişiklik tesadüfi bir hataya neden olabilir. Tesadüfi hatalar genellikle rastgele ortaya çıkar ve tahmin edilemezdir.

APQP (Advanced Product Quality Planning) ve PPAP (Production Part Approval Process) süreçlerinin bir parçası olarak FMEA (Failure Mode and Effects Analysis), ürün geliştirme ve üretim süreçlerinde kaliteyi sağlamak için önemli bir araçtır.

FMEA, bir ürünün veya sürecin olası arıza modlarını ve bu arızaların olası etkilerini sistematik olarak analiz eden bir yöntemdir. APQP sürecinin bir aşaması olarak, FMEA, ürün tasarımı ve geliştirme aşamasında kullanılır. Ürün tasarımında FMEA, tasarım hatalarını önceden belirlemeye ve bunları düzeltmeye yardımcı olur. Bu, ürünün daha güvenilir ve müşteri gereksinimlerini karşılayan bir şekilde üretilmesine olanak tanır.

PPAP sürecinin bir parçası olarak ise, FMEA, üretim sürecindeki potansiyel riskleri değerlendirmek ve yönetmek için kullanılır. Üretim sürecindeki hataların veya arızaların olası etkilerini anlamak, uygun kontrollerin ve önlemlerin uygulanmasına olanak sağlar. Bu da üretim sürecindeki kaliteyi artırır ve müşteri memnuniyetini sağlar.

FMEA, APQP ve PPAP süreçlerinin her ikisinde de önemli bir rol oynar çünkü kalite yönetimi süreçlerinin bir parçası olarak ürün veya süreçlerdeki potansiyel riskleri azaltmaya ve kaliteyi artırmaya yardımcı olur. Bu da sonuçta müşteri memnuniyetini ve pazar rekabet gücünü artırır.

FMEA, APQP ve PPAP gibi kalite yönetimi süreçlerinin önemi giderek artmaktadır, çünkü müşteri memnuniyeti ve ürün kalitesi günümüz rekabetçi pazarında kritik bir öneme sahiptir. Bu süreçler, ürünlerin ve süreçlerin güvenilirliğini ve performansını artırmak için güçlü araçlar sunar. FMEA’nın sistematik analizi, potansiyel riskleri belirleyerek mühendislik tasarımında ve üretim süreçlerinde iyileştirmeler yapılmasına olanak sağlar. Sonuç olarak, bu süreçlerin etkin bir şekilde uygulanması, şirketlerin sürdürülebilir bir rekabet avantajı elde etmesine ve müşterilerin ihtiyaçlarını karşılamasına yardımcı olur. Bu nedenle, kalite yönetimi süreçlerine yatırım yapmak, gelecekteki başarı için hayati bir adımdır.

İYİLEŞTİRİCİ BAĞLANTILAR

#GÜVENİLİRLİK konusuna arıza türlerinin ikincisi olan Sistematik Arızalar ile devam ediyorum. Sistematik arızalar, belirli bir tasarım hatası veya süreç sorunundan kaynaklanan ve tekrarlanabilir nitelikte olan hatalardır. Bu tür arızalar, üretim süreçlerinde veya ürünlerin kullanımında ortaya çıkabilir ve genellikle sistemik veya yapısal bir nedene dayanır. Sistematik arızalar, kalite yönetimi ve süreç iyileştirme çalışmalarında önemli bir konudur çünkü tekrarlanabilirlikleri nedeniyle ciddi maliyetlere ve güvenilirlik sorunlarına yol açabilirler.

Birinci olarak, sistematik arızaların kökeni genellikle tasarım veya üretim süreçlerindeki eksikliklerdir. Bir ürünün tasarımında yapılan hatalar, malzeme seçimi, bileşen uyumluluğu veya montaj süreçlerindeki hatalar gibi unsurları içerebilir. Bu hatalar, ürünlerin kullanımı sırasında tekrarlanabilir sorunlara yol açabilir.

İkinci olarak, sistemik arızaların belirlenmesi ve düzeltilmesi genellikle karmaşık ve zaman alıcı bir süreç gerektirir. Bunun nedeni, sorunun temelinde yatan yapısal veya süreçsel nedenleri bulmanın zorluğudur. Bu nedenle, sistematik arızaların giderilmesi genellikle çok disiplinli bir yaklaşımı gerektirir.

Üçüncü olarak, sistematik arızalar genellikle tekrarlanan maliyetlere neden olurlar. Bir üründeki sistematik bir arıza, üretim hattında veya kullanım sırasında sürekli olarak ortaya çıkabilir ve bu da onarım maliyetleri, geri çağırma masrafları veya müşteri memnuniyetsizliği gibi ek maliyetlere yol açabilir.

Dördüncü olarak, sistematik arızaların tespiti ve çözümü genellikle kalite yönetimi süreçlerinin bir parçasıdır. Kalite yönetimi, sürekli iyileştirme ve hatanın kaynağını ortadan kaldırma prensiplerine dayanır. Bu nedenle, bir organizasyonun kalite yönetimi süreçlerinin etkinliği, sistematik arızaların önlenmesinde kritik bir rol oynar.

Beşinci olarak, sistematik arızaların önlenmesi için önleyici eylemler alınmalıdır. Bu eylemler, tasarım sürecinin başlangıcından itibaren üretim süreçlerinin her aşamasına kadar uzanabilir. Önleyici eylemler, sürekli iyileştirme prensipleri doğrultusunda gerçekleştirilmeli ve sürekli olarak gözden geçirilmelidir.

Altıncı olarak, sistematik arızaların kaynağını belirlemek genellikle kök neden analizi yöntemleriyle yapılır. Kök neden analizi, bir sorunun altında yatan temel nedenleri tanımlamak için kullanılan bir sistemdir. Bu analiz, sistematik arızaların tekrarlanmasını önlemek için kritik bir adımdır.

Yedinci olarak, sistematik arızaların önlenmesi ve giderilmesi için sürekli eğitim ve bilgi paylaşımı önemlidir. Çalışanların sürekli olarak eğitilmesi ve deneyimlerinin paylaşılması, organizasyonun sürekli iyileştirme çabalarını destekler.

Sekizinci olarak, sistematik arızaların önlenmesi ve giderilmesi için kalite güvence süreçleri önemlidir. Kalite güvence süreçleri, ürünlerin tasarımından başlayarak üretim ve dağıtım süreçlerine kadar olan her adımda kalite standartlarının uygulanmasını sağlar.

Dokuzuncu olarak, sistemik arızaların müşteri geri bildirimleriyle belirlenmesi önemlidir. Müşteri geri bildirimleri, ürünlerin kullanımı sırasında ortaya çıkan sorunların tespit edilmesinde kritik bir kaynaktır ve organizasyonun sürekli iyileştirme çabalarını yönlendirebilir.

Onuncu olarak, sistematik arızaların giderilmesi genellikle mühendislik değişiklikleri veya süreç iyileştirme projeleri gerektirir. Bu projeler, organizasyonun sürekli iyileştirme çabalarının bir parçası olarak yönetilir ve izlenir.

Onbirinci olarak, sistematik arızaların tekrarlanmamasını sağlamak için düzenli olarak performans izleme ve değerlendirme yapılmalıdır. Bu izleme ve değerlendirme süreci, organizasyonun sürekli iyileştirme çabalarının etkinliğini değerlendirmeye yardımcı olur.

Onikinci olarak, sistematik arızaların önlenmesi ve giderilmesi için işbirliği ve iletişim önemlidir. Farklı departmanlar arasında etkili iletişim ve işbirliği, sorunların hızlı bir şekilde tanımlanmasını ve çözülmesini sağlar.

Onüçüncü olarak, sistematik arızaların önlenmesi ve giderilmesi için veri odaklı bir yaklaşım benimsenmelidir. Veri analizi ve izleme, organizasyonun sürekli iyileştirme çabalarını destekleyen önemli bir araçtır.

Ondördüncü olarak, sistematik arızaların giderilmesi sürecinde paydaşların katılımı önemlidir. Paydaşlar, süreç iyileştirme projelerine katılarak kapsamlı çözümlerin geliştirilmesine katkıda bulunabilirler.

Son olarak, sistematik arızaların önlenmesi ve giderilmesi sürecinde sabır ve kararlılık önemlidir. Sorunların çözümü genellikle zaman alıcı ve zorlu olabilir, ancak kararlılık ve azimle çözümler bulunabilir ve uygulanabilir.

Sistematik arızaların önlenmesi için olmazsa olmaz 3 temel altın kural şunlardır:

  1. Kök Neden Analizi Yapılmalı: Sorunların yalnızca yüzeydeki belirtilerine değil, altında yatan temel nedenlere odaklanılmalıdır. Kök neden analizi, sorunun gerçek kaynağını belirlemek için kullanılan etkili bir yöntemdir. Bu analiz, tekrarlanan arızaların nedenlerini tespit ederek, gelecekte benzer sorunların önlenmesine yardımcı olur.
  2. Sürekli İyileştirme Kültürü Benimsenmeli: Organizasyonlar, sürekli iyileştirme ve mükemmellik için bir kültür oluşturmalıdır. Çalışanlar, sürekli olarak süreçleri gözden geçirip iyileştirmeli ve sorunları çözmek için aktif olarak katkıda bulunmalıdır. Bu kültür, sistematik arızaların tekrarlanmasını önlemek için önemlidir.
  3. Veriye Dayalı Kararlar Alınmalı: Kararlar, somut verilere dayandırılmalı ve duygusal olarak değil, objektif bilgilere dayanarak alınmalıdır. Veri analizi, organizasyonların süreçlerini anlamalarına ve iyileştirmelerine yardımcı olur. Bu, sistematik arızaların kaynağını belirlemek ve etkili çözümler geliştirmek için önemlidir.

Otomotiv endüstrisi sistematik arızaları kolayca kabullenmez ve sürekli olarak iyileştirme çabaları içindedir. İşte bu sektörde yaşanan bazı örnekler:

  1. Takım Arabası Skandali (GM): General Motors’un (GM), 2000’li yılların başında 2.6 milyon aracını etkileyen devasa bir geri çağırma krizi yaşadığı bilinmektedir. Bu araçlardan bazılarında ateşleme anahtarlarındaki bir tasarım hatası nedeniyle motorun beklenmedik bir şekilde kapanması riski vardı. Bu durum, birçok ölüme ve yaralanmaya neden oldu. GM, bu skandalın ardından tazminatlar ödemek zorunda kaldı ve güvenlik standartlarını artırmak için büyük çaba harcadı.
  2. Hava Yastığı Skandalları (Takata): Takata Corporation, 2010’ların başında milyonlarca aracı etkileyen devasa bir hava yastığı skandalıyla karşı karşıya kaldı. Takata’nın ürettiği hava yastıklarında kullanılan bir kimyasal maddenin istikrarsızlığı nedeniyle patlama riski vardı. Bu durum, birçok ölüme ve yaralanmaya neden oldu ve araç üreticilerini milyarlarca dolara mal olan geniş kapsamlı geri çağırma kampanyalarına zorladı.
  3. Egzoz Emisyonları Manipülasyonu (Volkswagen): 2015 yılında, Volkswagen (VW) Grubu, egzoz emisyon testlerini manipüle ettiği için dünya çapında büyük bir skandala karıştı. VW, dizel motorlu araçlarında emisyon testlerini geçmek için yazılım kullanarak gerçek dışı sonuçlar elde etmişti. Bu durum, şirkete cezalar, geri çağırma masrafları ve itibar kaybı olarak geri döndü. Bu olay, otomotiv endüstrisinde güvenilirlik ve etik meselelerin önemini vurguladı.

Bu örnekler, otomotiv endüstrisinde sistematik arızaların ciddiyetini ve önlenmesi için alınması gereken önlemleri göstermektedir. Bu sektörde yaşanan bu tür skandallar, güvenlik, kalite ve müşteri memnuniyeti gibi kritik unsurların ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bu örnekler en popüler ve bilinir olanlardır.

“Sistematik arızaları” tam olarak matematiksel bir formülle ifade etmek zor olsa da, bu kavramı nicel olarak değerlendirmek mümkündür. Bir sistematik arıza, belirli bir süreç veya sistemde tekrarlanan ve genellikle tasarım veya üretim hatası kaynaklı olan bir hatadır. Bu hata, belirli bir olasılık dağılımına tabi olabilir ve bu da matematiksel olarak ifade edilebilir.

Örneğin, bir üretim hattında meydana gelen sistematik bir arıza, belirli bir olasılıkla gerçekleşen bir olay olabilir. Bu olasılığı modellemek için olasılık teorisi ve istatistiksel yöntemler kullanılabilir. Ayrıca, sistematik arızaların maliyetini değerlendirmek için maliyet analizi ve ekonomi modelleri de kullanılabilir.

Ancak, sistematik arızaların kendisi genellikle doğrudan bir matematiksel formülle ifade edilemez çünkü genellikle karmaşık ve çoklu faktörlü bir süreçten kaynaklanır. Bununla birlikte, matematik ve istatistik, sistematik arızaları anlamak, analiz etmek ve azaltmak için önemli araçlar sağlar.

Sistematik arızaların insan-makine ilişkisi oldukça önemlidir. Bu ilişkiyi açıklamak için birkaç noktayı göz önünde bulundurabiliriz:

  1. Tasarım ve Üretim: İnsanlar tarafından yapılan tasarım ve üretim süreçleri, sistematik arızaların ortaya çıkmasında önemli bir rol oynar. Hatalı tasarım veya yanlış üretim yöntemleri, ürünlerde tekrarlanabilir hatalara neden olabilir. Bu nedenle, tasarım ve üretim süreçlerinde insan faktörünün titizlikle ele alınması önemlidir.
  2. Eğitim ve Beceri: İnsanlar tarafından yürütülen işlemler, eğitim ve beceri düzeyine bağlı olarak sistematik arızaların oluşumunu etkileyebilir. İyi eğitimli ve deneyimli personel, hataları minimize etme ve doğru prosedürleri izleme konusunda daha başarılı olabilir. Ancak, yetersiz eğitim veya beceri eksikliği, sistematik arızaların artmasına ve tekrarlanmasına neden olabilir.
  3. İş Yükü ve Stres: İnsanların üzerindeki aşırı iş yükü veya stres, hatalı kararlar almasına veya dikkatsizlik yapmasına neden olabilir. Bu durumda, sistematik arızaların ortaya çıkma olasılığı artar. Özellikle yoğun üretim ortamlarında veya stres altında çalışılan durumlarda, hataların kaçınılmaz olduğu görülebilir.
  4. İnsan-Makine Etkileşimi: Modern üretim tesislerinde, insanlar ve makineler arasındaki etkileşim önemlidir. İnsanlar tarafından kullanılan araçlar ve ekipmanların kullanımının basit ve kullanıcı dostu olması, hataların azaltılmasına yardımcı olabilir. Ayrıca, otomasyon ve robotik sistemlerin doğru şekilde entegre edilmesi, insan hatalarının önlenmesine ve sistematik arızaların azaltılmasına katkıda bulunabilir.

Sonuç olarak, sistematik arızaların önlenmesinde insan-makine ilişkisi kritik bir rol oynar. Doğru eğitim, uygun beceri düzeyi, düşük stres ortamı ve uygun teknoloji kullanımı, bu ilişkinin başarılı bir şekilde yönetilmesine yardımcı olabilir. Bunları ve aralarındaki dengeyi sağlayamazsanız bedelini ödemekte zorlanacağınız hatalar ile karşılaşma olasılığınız artar.

İnsan-makine ilişkisindeki güvenilirlik endeksi, bir sürecin veya sistemdeki insan ve makine etkileşiminin ne kadar güvenilir olduğunu ölçen bir metrik olabilir. Ancak, belirli bir “doğru” güvenilirlik endeksi yoktur, çünkü her durum farklıdır ve farklı gereksinimlerle karşılaşabilir.

Güvenilirlik endeksi, genellikle belirli bir süre içindeki arıza sayısı, iş yükü, insan faktörünün önemi, kullanılan ekipmanın bakım durumu gibi çeşitli faktörlere dayanarak belirlenir. Bu nedenle, bir güvenilirlik endeksinin ne olması gerektiği, belirli bir durumun gereksinimlerine ve beklentilerine bağlı olacaktır.

Örneğin, otomotiv endüstrisinde, bir aracın güvenilirliği, belirli bir kilometre veya süre için arıza sayısı üzerinden değerlendirilebilir. Ancak, bir tıbbi cihazın güvenilirliği, bir hastanede kullanım sırasında oluşabilecek hatalı sonuçların sıklığına dayanarak değerlendirilebilir.

Bu nedenle, insan-makine ilişkisindeki güvenilirlik endeksinin belirlenmesi, belirli bir endüstri, süreç veya sistem için geçerli olan gereksinimler ve standartlar dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu endeks, olası hataları ve arızaları minimize etmeye yönelik iyileştirme çabalarını desteklemek için kullanılabilir.

Sistematik arızalar, bir kurumun veya endüstrinin güvenilirliği ve başarısını derinden etkileyen kritik bir sorundur. Ancak, bu zorluklarla yüzleşmek, yenilik ve sürekli iyileştirmenin önünü açabilir. İnsan-makine ilişkisinin dikkatle yönetilmesi ve güvenilirlik endekslerinin sürekli izlenmesi, sadece bir sorunun değil, bir fırsatın da ötesine geçebilir. Bu, başarılı organizasyonların yapması gereken bir adımdır. Unutmayın, her arıza bir öğrenme fırsatıdır ve sadece kararlılıkla ve kararlılıkla bunları ele alarak gerçek gelişmeyi sağlayabiliriz.

TECHNOLOGICAL TRANSFORMATION: APPLE’S DECISION AND SOCIAL VISION

Today, the technology world is met with an interesting piece of news. Apple announced its decision to withdraw from an automotive project that had around 2000 employees and had allocated over 10 billion dollars in resources over about 10 years. While some of the 2000 employees will be reassigned to different functions, others will part ways with the company. Of course, I’m curious to hear the opinions of experts on this matter. Before that, I’ll share my thoughts with you. I’ve been writing about #HOSHINKANRI, Strategic Planning, and #SOCIETY5.0 for a while now. This decision actually aligns quite well with what I’ve been discussing in those articles.

This decision not only prompts reflection on business strategies but also on societal transformation and management models.

To understand the roots of this decision, it’s important to look at Japanese management philosophies such as Hoshin Kanri and the concept of Society 5.0. Hoshin Kanri is a method used in the strategic management process for setting objectives, developing strategies to achieve those objectives, and cascading them throughout the organization. Apple’s withdrawal from the automotive project might indicate a deeper attempt to understand and implement Hoshin Kanri principles.

Society 5.0 represents Japan’s vision for digital transformation, aiming to create a human-centered society and utilize technology to improve people’s quality of life. Apple’s withdrawal from the automotive project could be seen as a reflection of this vision. It may underscore the importance of using technology not only in products but also for the overall well-being of society.

While Apple’s decision to withdraw from the automotive project has caused a significant shock in the industry, it can also be viewed as a strategic move by the company. The automotive industry has been rapidly evolving in recent years, and keeping pace with these changing dynamics is not always easy. Perhaps Apple chose to prefer playing a more effective role in the technology sector by utilizing its resources more efficiently.

However, this decision may not only be about business strategies but also reflect a societal transformation. It might indicate the need for technology to be used not only for profit but also to improve people’s quality of life. Perhaps Apple has decided to chart a new roadmap in this regard.

In conclusion, Apple’s decision should not only be seen as an event in the technology industry but also as a reflection of business strategies and societal transformation. Apple’s withdrawal from the automotive project could herald a new beginning. It might indicate the adoption of a more human-centered approach rather than a profit-driven one. Therefore, I believe that Apple’s decision is not just an end but also the beginning of a brighter future. At least, that’s how I see it.

Warm regards. You can find my previous writings on this topic below.

#Society5.0 My Articles ; https://okandinc.com/2023/12/17/kaotik-gelecek/ , https://okandinc.com/2024/01/03/sinirlarin-olmadigini-hayal-et/ , https://okandinc.com/2024/01/09/fikirlerin-izinde-bilgiye-yolculuk/ , https://okandinc.com/2024/01/21/akilli-sehirler-akilli-gelecek/

#HOSHINKANRI articles ; https://okandinc.com/2023/06/17/kabuki-makyaji/ , https://okandinc.com/2023/06/25/sahiplenme-etkisi/ , https://okandinc.com/2023/07/02/tuttu-firlatti/ , https://okandinc.com/2023/07/14/munchausen-sendromu/ , https://okandinc.com/2023/07/16/cinin-dinamiklesmesi/ , https://okandinc.com/2023/07/23/gorsel-disiplin/ , https://okandinc.com/2023/08/06/elimizde-dinamit/ , https://okandinc.com/2023/08/12/elimizde-dinamit-2/ , https://okandinc.com/2023/08/19/elimizdeki-dinamit-3/ , https://okandinc.com/2023/08/21/esnek-strateji/ , https://okandinc.com/2023/08/25/kuresel-firmalarda-kultur-farki/ , https://okandinc.com/2023/08/25/derin-bilgi-teorisi/ , https://okandinc.com/2023/08/27/herkesin-yolu-kendine/ , https://okandinc.com/2023/09/02/tek-rakibim-hoshin/ , https://okandinc.com/2023/09/17/uc-temel-ilke/ , https://okandinc.com/2023/10/16/hayatin-anlami/ , https://okandinc.com/2023/10/21/yarinin-standartlarini-bugunden-belirle/ , https://okandinc.com/2023/10/22/zihnini-temizle/ , https://okandinc.com/2023/10/25/icindeki-gucu-besle/ , https://okandinc.com/2023/10/29/stratejik-mukemmeliyetin-anahtari/ , https://okandinc.com/2023/10/31/mutevazi-ve-iyi-huylu-ol/ , https://okandinc.com/2023/11/05/asla-vazgecme/ , https://okandinc.com/2023/11/15/risklerin-karanlik-dunyasi/ , https://okandinc.com/2023/11/26/planlama-ve-adaptasyon/ , https://okandinc.com/2023/11/27/egitim-sart/ , https://okandinc.com/2023/11/28/basari-egitimle-gelir/ , https://okandinc.com/2023/11/29/ogrenme-mukemmelliyeti/ , https://okandinc.com/2023/12/03/gelecegi-bugun-uret/ , https://okandinc.com/2023/12/03/hoshin-kanri-hedefe-adim-adim/ , https://okandinc.com/2023/12/09/hoshin-kanri-ve-ciraklik-entegre-basari/

Teknolojik Dönüşüm: Apple’ın Kararı ve Toplumsal Vizyon

Bugün teknoloji dünyası ilginç bir haber ile karşılaştı. Apple 10 sene gibi uzun bir zaman ve 10 milyar Doların üzerinde kaynak ayırdığı 2000 civarında çalışanı bulunan otomotiv projesinden çekilme kararı aldığını açıkladı. 2000 çalışanının bir bölümünü farklı fonksiyonlarına kaydıracak ancak bir bölümü ile de yollarını ayıracak. Tabii ki konu hakkında uzman kişilerin görüşlerini merak ediyorum. Öncesinde ben sizlere kendi düşüncelerimi paylaşacağım. Bir süredir, #HOSHINKANRI , Stratejik Planlama ve #TOPLUM5.0 üzerine yazılar yazıyorum. Bu karar aslında tam olarak orada anlatmak istediklerim ile örtüşüyor.

https://x.com/technology/status/1762571275648504124?s=48&t=lNy_y8IsxBu6w6gD5nzLAw

Bu karar, sadece iş stratejileri üzerinde değil, aynı zamanda toplumsal dönüşüm ve yönetim modelleri üzerinde de derinlemesine düşünmeyi gerektiriyor.

Bu kararın kökenlerini anlamak için, Japon yönetim felsefesi Hoshin Kanri ve Toplum 5.0 kavramlarına bir göz atmak önemlidir. Hoshin Kanri, stratejik yönetim sürecinde hedeflerin belirlenmesi, bu hedeflere ulaşmak için stratejilerin geliştirilmesi ve organizasyonun tüm seviyelerine yayılması için kullanılan bir yöntemdir. Apple’ın otomotiv projesinden vazgeçmesi, belki de Hoshin Kanri prensiplerini daha derinlemesine anlamaya ve uygulamaya çalıştığını gösteriyor olabilir.

Toplum 5.0 ise, Japonya’nın dijital dönüşüm vizyonunu temsil ediyor. İnsan merkezli bir toplumun oluşturulması ve teknolojinin insanların yaşam kalitesini artırmak için kullanılması anlamına geliyor. Apple’ın otomotiv projesinden vazgeçmesi, belki de bu vizyonun bir yansıması olarak görülebilir. Teknolojinin sadece ürünlerde değil, toplumun genel refahında da kullanılması gerektiğini vurgulayabilir.

Apple’ın otomotiv projesinden çekilme kararı, endüstride büyük bir şok etkisi yaratsa da, aslında şirketin stratejik bir hamlesi olarak da değerlendirilebilir. Son yıllarda otomotiv endüstrisi hızla dönüşüyor ve bu değişim dinamiklerine ayak uydurmak her zaman kolay değil. Belki de Apple, kaynaklarını daha verimli bir şekilde kullanarak, teknoloji alanında daha etkili bir rol oynamayı tercih etti.

Ancak, bu karar sadece iş stratejileriyle ilgili değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşümü de yansıtıyor olabilir. Teknolojinin sadece kâr odaklı değil, aynı zamanda insanların yaşam kalitesini artırmaya odaklı kullanılması gerektiğini gösteriyor olabilir. Belki de Apple, bu noktada yeni bir yol haritası çizmeye karar verdi.

Sonuç olarak, Apple firmasının kararı sadece teknoloji endüstrisindeki bir olay olarak değil, aynı zamanda iş stratejileri ve toplumsal dönüşümün bir yansıması olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Apple’ın otomotiv projesinden vazgeçmesi, belki de yeni bir başlangıcın habercisi olabilir. Teknolojinin insanların yaşamını iyileştirmek için kullanılması, kâr odaklılıktan ziyade insan merkezli bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğini gösteriyor olabilir. Bu nedenle, Apple’ın bu kararı, sadece bir son değil, aynı zamanda daha aydınlık bir geleceğin başlangıcı olabilir. Ben en azından böyle düşünüyorum.

Kısa bir zaman öncesine kadar 5 yıllık yapılan stratejik planlamalar (#HOSHINKANRI) 6 ayda bir alt hedeflerin kontrolü ile takip ediliyordu. Günümüz dünyasında, özellikle #TOPLUM5.0 a geçtikten sonra stratejik planlar 10 yıllık yapılma zorluğu oluştu. Alt hedefler ise bırakın aylık takip etmeyi haftalık olarak takip etme ve güncelleme zorunluluğundadır. Bu yüzden şirketler, hükümetler, ülkelerin artık #GÜVENİLİRLİK mühendislerine ihtiyacı vardır. Tepe de nokta kadar bir alanı kaplayan belirsizlik, yönetim piramidin de artık beşte birlik bir alanı kaplamaktadır.

Sevgi ile kalın. Aşağıda bu konuda daha önce yazdığım yazılarıma ulaşabilirsiniz.

#TOPLUM5.0 yazılarım ; https://okandinc.com/2023/12/17/kaotik-gelecek/ , https://okandinc.com/2024/01/03/sinirlarin-olmadigini-hayal-et/ , https://okandinc.com/2024/01/09/fikirlerin-izinde-bilgiye-yolculuk/ , https://okandinc.com/2024/01/21/akilli-sehirler-akilli-gelecek/

#HOSHINKANRI yazılarım ; https://okandinc.com/2023/06/17/kabuki-makyaji/ , https://okandinc.com/2023/06/25/sahiplenme-etkisi/ , https://okandinc.com/2023/07/02/tuttu-firlatti/ , https://okandinc.com/2023/07/14/munchausen-sendromu/ , https://okandinc.com/2023/07/16/cinin-dinamiklesmesi/ , https://okandinc.com/2023/07/23/gorsel-disiplin/ , https://okandinc.com/2023/08/06/elimizde-dinamit/ , https://okandinc.com/2023/08/12/elimizde-dinamit-2/ , https://okandinc.com/2023/08/19/elimizdeki-dinamit-3/ , https://okandinc.com/2023/08/21/esnek-strateji/ , https://okandinc.com/2023/08/25/kuresel-firmalarda-kultur-farki/ , https://okandinc.com/2023/08/25/derin-bilgi-teorisi/ , https://okandinc.com/2023/08/27/herkesin-yolu-kendine/ , https://okandinc.com/2023/09/02/tek-rakibim-hoshin/ , https://okandinc.com/2023/09/17/uc-temel-ilke/ , https://okandinc.com/2023/10/16/hayatin-anlami/ , https://okandinc.com/2023/10/21/yarinin-standartlarini-bugunden-belirle/ , https://okandinc.com/2023/10/22/zihnini-temizle/ , https://okandinc.com/2023/10/25/icindeki-gucu-besle/ , https://okandinc.com/2023/10/29/stratejik-mukemmeliyetin-anahtari/ , https://okandinc.com/2023/10/31/mutevazi-ve-iyi-huylu-ol/ , https://okandinc.com/2023/11/05/asla-vazgecme/ , https://okandinc.com/2023/11/15/risklerin-karanlik-dunyasi/ , https://okandinc.com/2023/11/26/planlama-ve-adaptasyon/ , https://okandinc.com/2023/11/27/egitim-sart/ , https://okandinc.com/2023/11/28/basari-egitimle-gelir/ , https://okandinc.com/2023/11/29/ogrenme-mukemmelliyeti/ , https://okandinc.com/2023/12/03/gelecegi-bugun-uret/ , https://okandinc.com/2023/12/03/hoshin-kanri-hedefe-adim-adim/ , https://okandinc.com/2023/12/09/hoshin-kanri-ve-ciraklik-entegre-basari/

İstatistiksel Güç: Rastgele Arızaları Yönetmek

#Güvenilirlik geleceği şekillendirmede, belirsizlikleri azaltmada ve stratejik planlamada en önemli bilimsel yaklaşımımız olacak. 3 bilinmeyeni konuştuk. 3 Bilinmeyen biri olan zaman ile ilgili olan 3 faktörü de tek tek konuştuk. Sıra başarısızlık olasılıklarına ve arıza türlerine geldi. En tehlikeli olan ile başlıyoruz.

Konu, Rastgele arızalar. Tahmin edilemeyen, istatistiksel olarak modelleme gerektiren arızaları #Rastgele arızalar olarak tanımlıyoruz. Bu tür arızalar, belirli bir desen veya nedenlerle ilişkilendirilemezler ve genellikle aniden ortaya çıkarlar. Endüstriyel ekipmanlarda, elektronik cihazlarda, ağ altyapılarında ve diğer birçok alanda rastgele arızalarla karşılaşmak mümkündür.

Rastgele arızaların temel özelliği, bir sistem veya bileşenin normal işleyişine etki eden belirgin bir nedenin olmamasıdır. Bunun yerine, bu arızalar genellikle istatistiksel olarak tahmin edilemezler ve ani bir şekilde meydana gelirler. Örneğin, bir elektronik cihazın çalışması bir anda durabilir veya bir otomobil aniden arıza yapabilir.

Bu tür arızaların nedenleri genellikle çeşitli faktörlerin karmaşık etkileşiminden kaynaklanır. İklim koşulları, üretim toleransları, malzeme kalitesi, kullanım şartları ve daha birçok değişken, rastgele arızaların oluşumunda rol oynayabilir. Bu karmaşık ilişkileri anlamak ve analiz etmek genellikle istatistiksel modelleme tekniklerine dayanır.

İstatistiksel modelleme, rastgele arızaların anlaşılması ve tahmin edilmesinde önemli bir araçtır. Bu modeller, geçmiş verilere dayanarak arızaların olasılığını ve dağılımını tahmin etmek için kullanılır. Bu tahminler, bakım planlaması, risk yönetimi ve performans iyileştirmesi gibi birçok alanda kullanılabilir.

Birçok istatistiksel model, rastgele arızaların olasılığını belirlemek için kullanılır. Bunlar arasında Poisson dağılımı, Weibull dağılımı ve eksponansiyel dağılım gibi yaygın olarak kullanılan modeller bulunmaktadır. Bu modeller, belirli bir zaman diliminde meydana gelme olasılığını tahmin etmek için kullanılır.

Rastgele arızaların tahmin edilmesi ve yönetilmesi, endüstriyel operasyonların etkinliği ve güvenilirliği açısından kritik öneme sahiptir. Özellikle kritik sistemlerde veya yüksek maliyetli ekipmanlarda rastgele arızaların etkileri önemli olabilir. Bu nedenle, işletmeler genellikle rastgele arızaları azaltmak ve etkilerini minimize etmek için çeşitli stratejiler geliştirirler.

Bakım stratejileri, rastgele arızaların etkilerini azaltmada önemli bir rol oynar. Önleyici bakım, düzenli bakım ve duruma dayalı bakım gibi farklı yaklaşımlar, arızaların önceden tespit edilmesine ve önlenmesine yardımcı olabilir. Bu stratejiler, operasyonel sürekliliği artırabilir ve bakım maliyetlerini optimize edebilir.

Teknolojik ilerlemeler, rastgele arızaların yönetilmesinde yeni fırsatlar sunmaktadır. Örneğin, sensör teknolojileri ve uzaktan izleme sistemleri, ekipmanların durumunu sürekli olarak izleyebilir ve potansiyel arızaları önceden tespit edebilir. Bu, beklenmedik arıza duruşlarını azaltabilir ve sistem güvenilirliğini artırabilir.

Sonuç olarak, rastgele arızalar endüstriyel operasyonlar için ciddi bir zorluk oluşturur ve genellikle istatistiksel modelleme gerektirirler. Bu arızaların etkilerini azaltmak ve operasyonel güvenilirliği artırmak için, işletmelerin etkili bakım stratejileri geliştirmesi ve teknolojik yenilikleri benimsemesi önemlidir. İstatistiksel modelleme ve veri analizi, rastgele arızaların anlaşılması ve yönetilmesinde önemli bir rol oynar ve sürekli olarak geliştirilmelidir. Bu, endüstriyel sistemlerin daha güvenilir, verimli ve sürdürülebilir olmasına yardımcı olabilir.

Rastgele arızalarla ilgili basit bir istatistiksel modelleme yapabiliriz. Örneğin, Poisson dağılımı sıklıkla rastgele arızaların modellenmesinde kullanılır. Poisson dağılımı, nadir olayların (örneğin, belirli bir zaman aralığında meydana gelen arızalar) olasılığını tahmin etmek için idealdir. Diyelim ki bir makinenin belirli bir zaman diliminde ortalama olarak λ arıza yaşadığını biliyoruz. Bu durumda, Poisson dağılımı kullanarak belirli bir zaman aralığında belirli bir sayıda arıza yaşama olasılığını tahmin edebiliriz. Örneğin, bir saatlik zaman diliminde 2 arıza yaşama olasılığını hesaplamak için Poisson dağılımını kullanabiliriz.

Python’da Poisson dağılımını kullanarak bu tahminlemeyi yapabiliriz:

import numpy as np
import matplotlib.pyplot as plt

Makinenin ortalama olarak saatte 3 arıza yaşadığını varsayalım

lambda_ = 3

Belirli bir zaman aralığında (örneğin, bir saatte) olası arıza sayıları

possible_values = np.arange(0, 10)

Poisson dağılımı formülü ile olasılıkları hesaplayalım

probabilities = np.exp(-lambda_) * (lambda_ ** possible_values) / np.math.factorial(possible_values)

Olasılık dağılımını çizelim

plt.bar(possible_values, probabilities, color=’blue’)
plt.xlabel(‘Arıza Sayısı’)
plt.ylabel(‘Olasılık’)
plt.title(‘Poisson Dağılımı: Saatte Ortalama 3 Arıza’)
plt.show()

Bu kod, saatte ortalama 3 arıza yaşayan bir makinede belirli arıza sayılarının olasılıklarını gösteren bir Poisson dağılımı çizmektedir. Bu model, belirli bir zaman diliminde kaç arıza bekleyebileceğimizi tahmin etmemize yardımcı olabilir.

Poisson dağılımı, nadir olayların (örneğin, belirli bir zaman aralığında meydana gelen arızalar) olasılığını modellemek için kullanılan bir olasılık dağılımıdır. Bu dağılım, sürekli zaman aralığında, birbirinden bağımsız olarak meydana gelen olayların sayısını ifade eder.

Poisson dağılımı, aşağıdaki olasılık yoğunluk fonksiyonu ile tanımlanır:

Burada:

  • P(X=k), k olayın olasılığını temsil eder.
  • e Euler sayısıdır, yaklaşık olarak 2.71828’dir.
  • λ olayların ortalama sayısını ifade eder.
  • k olayların gerçekleşme sayısını belirtir.
  • k!, k faktöriyelini ifade eder.

Poisson dağılımı, şu koşullar altında kullanılabilir:

  1. Belirli bir zaman aralığında olayların sayısı sürekli olmalıdır.
  2. Olayların gerçekleşme olasılığı çok düşük olmalıdır.
  3. Olayların birbirinden bağımsız olması gerekmektedir.

Örneğin, bir makinenin ortalama olarak her saatte 3 arıza yaşadığını varsayalım (λ=3). Bu durumda, Poisson dağılımı formülü kullanılarak belirli bir saatte belirli bir arıza sayısının olasılığı hesaplanabilir. Örneğin, saatte 2 arıza yaşama olasılığını hesaplamak için:

yaklaşık 0,224

Bu şekilde, Poisson dağılımı belirli bir zaman diliminde belirli bir arıza sayısının olasılığını tahmin etmek için kullanılabilir.

Örneğin, bir hastane acil servis birimindeki günlük hasta sayısını ele alalım. Diyelim ki bu birimde ortalama olarak her gün 15 hasta muayene ediliyor (λ=15). Bu durumda, Poisson dağılımını kullanarak belirli bir günde belirli hasta sayısının olasılığını hesaplayabiliriz.

Örneğin, 20 hasta gelme olasılığını hesaplamak için Poisson dağılımı formülünü kullanabiliriz:

Ancak, hesaplama için genellikle lambda değeri ile belirli bir zaman dilimi çarpılır ve bu hesaplamayı yaparız. Yani, lambda değeri günlük hasta sayısıdır ve bizim durumumuzda lambda değeri 15 olduğu için, 20 hasta gelme olasılığını hesaplamak için lambda değerini bir güne çarparız:

Bunun gibi, istediğiniz herhangi bir hasta sayısı için olasılığı hesaplayabilirsiniz. Bu, hastane personelinin ve kaynaklarının planlanması, kapasite yönetimi ve hizmet kalitesi üzerinde fikir sahibi olmalarına yardımcı olabilir. Bu bilgi, özellikle beklenmedik yoğunluk dönemlerinde ek kaynakların gerekip gerekmediğine karar vermede kullanılabilir.

Tüm sektörler için bu örnekler çoğaltılabilir.

ERİŞEBİLİRLİK

Bu yazıda #Güvenilirlik faktörlerinden üçüncüsü #Availability (Erişilebilirlik) anlatacağım. İlk yazımda bahsettiğim üçüncü bilinmeyen için İNSAN tahmininde bulunanlar haklıydı. Üçüncü bilinmeyen #İNSAN. Yakın gelecekte aranan #İNSAN, belirsizlikleri çözmek için ihtiyaç duyulan bir dağ keçisi kadar çevik, bir kartal kadar uzaktan baktığını görebilecek, gördüğünü peregrine şahini kadar hızlı analiz edip karar verebilen biri olmalı.

Erişilebilirlik (Availability), Otomotiv, havacılık, bilgi teknolojisi ve bilişim sistemlerinde güvenilirlik faktörlerinden biridir. Bir sistem ya da hizmetin, kullanıcılar tarafından istendiği zaman erişilebilir olma yeteneğini ifade eder. Bugün bu kavramın daha kolay ve net anlaşılabilmesi için size günümüzün popüler teknolojisi üzerinden anlatacağım. Bu kavram, sistemlerin sürekli olarak çalışabilir ve kullanılabilir olması gerektiği fikrine dayanır. Erişilebilirlik, bir sistemdeki kesintisizliklerin minimum seviyede tutulması ve gerektiğinde hızlı bir şekilde düzeltilmesiyle ilgilidir. Televizyonlar ilk kez evlerimizde yarini almaya başladığında belki hatırlayanlarınız vardır, sık sık alt yapı yetersizliğinden voltaj dalgalanması yaşardık. Bu da erişebilirliği düşürdü. Hemen çözüm üretildi elektrik dalgalanmalarını önlemek için regülatör tanımı girdi hayatımıza.

Aklıma hemen Adile Naşit’in reklamında oynadığı Teletrans Voltaj Regülatörü geldi. Bu tam olarak bir güvenilirlik çalışması sonucunda ortaya çıkmıştı.

Voltaj regülatörleri yerini sistemin, ürünün içinde küçücük bir devreye bıraktı. İhtiyaç büyüdükçe erişebilirlik cihazları olarak kesintisiz güç kaynakları kullanılmaya başlandı. Birçok alanda erişilebilirlik kritik bir öneme sahiptir. Özellikle finansal sistemler, sağlık hizmetleri, iletişim ağları gibi alanlarda her an erişilebilir olmak hayati önem taşır. Bu noktada, bilgisayar bilimindeki bazı matematiksel problemler, erişilebilirliğin ne kadar önemli olduğunu göstermek adına değerli birer araç olabilir. Bunlardan biri de Collatz Problemi olarak bilinen matematiksel bir olgudur.

Collatz Problemi, başlangıçtaki herhangi bir pozitif tamsayının belirli bir kurala göre işlenerek sonunda 1’e ulaşılıp ulaşılamayacağını soran basit, ancak çözümü halen tam olarak bulunamamış bir problemidir. Bu problem, her ne kadar basit bir kurala dayanıyor olsa da, uzun vadede sistemli bir şekilde çalışabilirliği test etmek için kullanılabilir.

Erişilebilirlik açısından Collatz Problemi, bir hesaplama sürecinin ne kadar sürede sonuçlandığını ve sistemdeki herhangi bir arıza durumunda ne kadar hızlı bir şekilde geri dönülebildiğini görmek için kullanılabilir. Örneğin, bir bilgisayar programı bu problemi çözmek için tasarlanmışsa, erişilebilirlik sağlamak için programın kesintisiz çalışması ve gerekli kaynaklara erişebilmesi gereklidir.

Collatz Problemi, hesaplama sürecinde karşılaşılan herhangi bir aksaklığın veya erişim kısıtlamasının erişilebilirlik açısından ne kadar kritik olduğunu gösterir. Bu durum özellikle önümüzde bizi bekleyen gelecek için son derece önemlidir. Bir programın bu problemi çözmek için kullanılabilir olması, kullanıcıların istedikleri zaman ve koşullarda erişebilmeleri gerektiğini vurgular.

Erişilebilirlik, sadece matematiksel problemlerin çözümünde değil, aynı zamanda bilgi teknolojisi sistemlerinin tasarımı ve işleyişi açısından da önemlidir. Unutmayın ki #Toplum5.0 bilgi yoğun bir toplum olacaktır. Bir sistem ne kadar karmaşık olursa olsun, kullanıcılar için her zaman erişilebilir olmalıdır. Bu, sistemlerin kesintisiz çalışmasını ve gerektiğinde hızlı bir şekilde geri dönülmesini sağlamak için gerekli olan planlama, tasarım ve yedekleme stratejilerini gerektirir.

Erişilebilirlik kavramı, günümüzde internet hizmetleri, bulut bilişim altyapıları, mobil uygulamalar gibi birçok alanda karşımıza çıkar. Bu hizmetlerin kullanıcılar tarafından her zaman erişilebilir olması, iş sürekliliği ve müşteri memnuniyeti açısından kritik öneme sahiptir. Hava çok güneşliydi o yüzden buluta ulaşamadınız bahanesine sığınamazsınız. Dolayısıyla, bu sistemlerin tasarımında erişilebilirliğin göz önünde bulundurulması zorunludur.

Sonuç olarak, erişilebilirlik, bilişim sistemlerinin ve matematiksel problemlerin çözümünün ayrılmaz bir parçasıdır. Collatz Problemi gibi matematiksel sorunlar, erişilebilirlik kavramının önemini vurgulamak adına kullanılabilir. Bu tür problemler, sistemlerin ne kadar güvenilir olduğunu test etmek ve geliştirmek için değerli bir araç olabilir. Dolayısıyla, erişilebilirlik, bilgi teknolojisi ve matematik dünyasında önemli bir ilkedir ve sürekli olarak geliştirilmelidir.

Erişilebilirlik faktörü, bir sistem veya hizmetin kullanıcılar tarafından istendiği zaman erişilebilir olma derecesini ölçmek için kullanılan bir metriktir. Bu faktörü hesaplamak için genellikle sistemdeki kesintilerin süresi, toplam çalışma süresi ve sistemdeki kesintilerin sıklığı gibi parametreler dikkate alınır.

Bir sistem veya hizmetin erişilebilirlik faktörü, genellikle aşağıdaki formülle hesaplanır:

Erişebilirlik = ((Toplam Çalışma Süresi – Toplam Kesinti Süresi)/(Toplam Çalışma Süresi)) * % 100

Bu formülde, “Toplam Çalışma Süresi” sistem veya hizmetin kullanılabilir olduğu toplam süreyi temsil eder. “Toplam Kesinti Süresi” ise sistem veya hizmetin kullanıcılar için erişilemez olduğu veya kesintiye uğradığı süreyi ifade eder.

Örneğin, bir web sitesinin bir yıl boyunca toplam çalışma süresi 8760 saat (24 saatlik bir günün 365 günü) ve bu süre içinde toplamda 24 saatlik kesinti yaşadığını düşünelim. Bu durumda, erişilebilirlik faktörü aşağıdaki gibi hesaplanır:

Erişebilirlik = ((8760 – 24)/8760) * 100 = 99,73 %

Bu hesaplama sonucunda, web sitesinin erişilebilirlik faktörü yaklaşık olarak %99.73 olarak bulunur. Bu, kullanıcıların web sitesine ulaşma olasılığının yüksek olduğunu ve nadir kesinti yaşandığını gösterir.

Erişilebilirlik faktörü, bir sistem veya hizmetin ne kadar güvenilir olduğunu ve kullanıcıların istedikleri zaman erişebileceklerini gösteren önemli bir ölçüttür. Daha yüksek bir erişilebilirlik faktörü, daha güvenilir bir sistem veya hizmeti işaret ederken, düşük bir erişilebilirlik faktörü kesinti ve kullanıcı memnuniyetsizliği riskini artırabilir. Bu nedenle, sistemlerin ve hizmetlerin erişilebilirliğinin sürekli olarak izlenmesi, değerlendirilmesi ve iyileştirilmesi önemlidir.

Örneğin, bir tekstil fabrikasının üretim hattı üzerinde çalışan bir otomasyon sistemi ele alalım. Bu otomasyon sistemi, kumaş kesme, dikiş makinesi işlemleri ve paketleme gibi çeşitli işlemleri gerçekleştirir. Fabrikanın çalışma saatleri, haftada 7 gün, her gün 24 saat olarak kabul edelim.

Belirli bir dönemde, fabrikada toplamda 1 saatlik planlı bakım yapılmış ve beklenmedik bir elektrik kesintisi nedeniyle 2 saatlik bir kesinti yaşanmış olsun. Bu durumda, erişilebilirlik faktörünü hesaplayabiliriz.

Toplam Çalışma Süresi: 7 gün * 24 saat = 168 saat

Toplam Kesinti Süresi: 1 saat (Planlı bakım) + 2 Saat (elektrik kesintisi) = 3 saat (duruş süresi)

Erişilebilirlik Faktörü: Erişebilirlik Faktörü = ((168 – 3) / 168) * 100 = 98,21%

Bu hesaplamalar sonucunda, tekstil fabrikasının erişilebilirlik faktörünün yaklaşık %98.21 olduğunu görüyoruz. Bu da fabrikanın genellikle istendiği zaman çalışabilir durumda olduğunu ve kesintilerin oldukça az olduğunu gösterir diyebilirmiyiz? Burada farkındaysanız setup sürelerini normal çalışmanın içinde kabul ettik.

Tekstil sektöründe erişilebilirlik faktörü, üretim hatlarının sürekli olarak çalışabilir olmasını ve üretimin planlandığı şekilde ilerlemesini sağlamak için kritik bir öneme sahiptir. Bu tür hesaplamalar, üretim verimliliğini artırmak ve kesintileri minimize etmek için fabrikalar tarafından düzenli olarak yapılmalıdır.

Her yazımda özellikle farklı sektörlerden örnekler veriyorum. Çünkü Güvenilirlik her sektörün en büyük ihtiyacı. Bunun farkında olmayanlar ne yazık ki acı tecrübe yaşayacaklar.

Bizim bu noktada özellikle sağlık sektöründe erişebilirlik büyük önem taşımaktadır. İlaç sektörü, erişilebilirliğin hayati önem taşıdığı alanlardan biridir. Erişilebilirlik, hastaların yaşamsal öneme sahip ilaçlara ulaşımını sağlamak için kritik bir faktördür. Her hastanın, ihtiyacı olan tedaviye hızlı ve sorunsuz bir şekilde erişebilmesi, sağlık sektörünün temel amaçlarından biridir. Ancak, bu erişilebilirliği sağlamak için ilaç üreticileri, dağıtıcılar, sağlık kuruluşları ve yönetim organları arasında etkin bir işbirliği ve sürekli iyileştirme çabaları gerekmektedir. Çünkü erişilebilirlik sadece fiziksel olarak ilaca ulaşımı değil, aynı zamanda ekonomik olarak da ilaca erişimi içerir. Sonuç olarak, ilaç sektöründe erişilebilirliğin artırılması, hastaların yaşam kalitesini artırmak ve sağlık hizmetlerinin daha adil ve kapsayıcı olmasını sağlamak için hayati bir adımdır. Bu nedenle, ilaç sektöründe herkesin ortak amacı, herkesin ihtiyacı olan tedaviye kolayca erişebilmesini sağlayacak stratejileri geliştirmek ve uygulamaktır.

Devamı arıza türleri olarak gelecek. Sevgi ile kalın. İnsana Saygı onu sevmekle başlar.

IMAGINE WITHOUT LIMITS

With #SOCIETY5.0, borders will disappear. Just as I was about to start writing, suddenly John Lennon’s song “IMAGINE,” released in 1971, came to my mind. While trying to gather my thoughts on what to write, I found myself whispering the lyrics of the song. Then I realized that in 1971, he described #SOCIETY5.0. Even though it hasn’t been mentioned yet, he explained it so beautifully and subtly!

Imagine there is no heaven

It’s easy if you try

No hell below us

You may say I am a dreamer

You may say I am a dreamer! Because I have a big dream. I want to prepare for the future, the near future, with you all before anyone else. When preparing for Society 5.0, the most important thing is that we will seek the support of science above all else. Did you know that there is a Society and Science Center at the Middle East Technical University? Do you know about the Research Presentation Contest organized in collaboration with the Community and Science Practice and Research Center by the Science Communication Office? Our contest called “Tell Your Research” was held on December 23, 2023, at the Exhibition Area of the Community and Science Center located in the Science Center building.

This work increased my hopes and dreams for the future. You can find these pages on the university’s website. When you search for METU Community and Science Center, it comes up immediately. This center has been operating since 2006. Nevertheless, I cannot help but criticize them; I found their mission and vision insufficient.

If it were up to me, I would write the MISSION: “We set out to ignite scientific curiosity and promote scientific literacy. We aim to involve everyone, from seven to seventy, in interactive and participatory scientific activities. By 2025, we aim to achieve an increase of over 30% in scientific literacy across society. By stimulating interest in scientific discoveries, we commit to connecting at least 1 million individuals of all ages with science. Thus, we aim to impart scientific thinking and research skills to the general public and integrate the power of science into everyone’s daily life.”

And as the VISION: “We commit to increasing scientific awareness through research-based activities conducted through national and international strategic partnerships. By 2030, we aim to reach a broad audience covering at least 15 million individuals and increase the rate of scientific literacy to 40%. Additionally, we aim to increase interest in science and technology by at least 25%, become a center that has contributed to at least 100 significant international scientific publications, and establish at least 10 strategic partnerships internationally. Through these efforts, we aim to make our society a global center for science and innovation.”

For a slogan, I would write at the top: “DISCOVER, LEARN, SET SAIL TO THE FUTURE WITH THE WIND OF SCIENCE.”

The two most important scientific algorithms will prepare us for Society 5.0. You are already familiar with one of them from my writings, the “Tabu Algorithm”; the other is the “Dreamer Algorithm.” Of course, besides these, we should not forget algorithms that will assist us such as ranking, search, and hash-like algorithms. Let’s conclude our writing today by explaining the Dreamer Algorithm.

We will use the Dreamer algorithm, especially to improve the ability of the world around the Society 5.0 model to explore and understand. Here are the key features of the Dreamer algorithm:

Experience Replay: Dreamer uses experience replay methods in the learning process. The model learns by replaying past experiences and using these experiences.

Modeling and Planning: Dreamer includes modeling and planning processes. Modeling involves creating an internal model of the environment. Planning involves predicting future steps using this internal model and planning optimal decisions.

Multi-Objective Learning: Dreamer supports multi-objective learning. This allows the model to learn a range of tasks and transfer between these tasks.

Stochastic Moves and Uncertainty: Dreamer considers environmental uncertainties and stochastic (random) events. This allows the model to cope with uncertainty.

The Dreamer algorithm aims to enable machines to effectively navigate complex and changing environments, particularly in autonomous systems and robotic applications. Such artificial intelligence models typically enhance the ability to learn and explore tasks to accomplish them and understand the environment.

Because the Dreamer algorithm is a complex concept, you can better understand it with examples. Let’s explain it through examples, based on the task of a robot moving around its environment and reaching a specific goal:

Experience Replay:

The robot perceives its surroundings through cameras and sensors.

Past experiences are recorded and stored in a memory unit.

For example, past encounters with obstacles, situations of reaching the goal, and different environmental conditions are examples of these experiences.

Modeling and Planning:

Dreamer creates an internal model using these past experiences. This internal model reflects the dynamics and features of the environment.

In the planning phase, the robot evaluates different action options using the internal model and predicts future steps. For example, it plans a specific route to overcome an obstacle.

Multi-Objective Learning:

The robot learns not only a specific task but also different tasks simultaneously. For example, it can handle both the task of reaching the goal and the task of recognizing specific objects at the same time.

Stochastic Moves and Uncertainty:

Environmental conditions may change and include uncertainty. The Dreamer algorithm takes these uncertainties into account and helps the robot adapt to the variables in its environment.

For example, when the robot encounters an obstacle, it can find a solution by determining its plans for overcoming the obstacle and considering uncertainties.

The Dreamer algorithm allows machines to learn in machine learning and robotic fields, enabling them to perform complex tasks. Here, it will be artificial intelligence that we design for it, not the robot itself.

Tabu search algorithm and Dreamer algorithm are algorithms designed for different types of problems. Both can address specific types of optimization problems. Here’s a brief description and comparison of both algorithms:

Tabu Search Algorithm:

Objective:

The Tabu search algorithm is commonly used to solve combinatorial optimization problems.

It aims to find the best solution by exploring the solution space.

Working Principle:

The algorithm uses a set of rules and restrictions to temporarily reach good solutions.

The tabu list keeps track of temporarily visited solutions and prevents revisiting the same solutions.

Type of Optimization:

Tabu search typically aims to avoid local optima and reach global optima.

Dreamer Algorithm:

Objective:

The Dreamer algorithm is a model designed specifically for autonomous control and online learning problems.

It focuses on machine learning and learning-based control problems.

Working Principle:

It includes processes like experience replay, modeling, and planning.

The model learns from interacting with the environment and uses these experiences to predict future situations.

Type of Optimization:

The Dreamer algorithm adopts an agnostic learning approach and aims to learn various tasks.

Comparison:

Scope:

While Tabu search focuses on combinatorial optimization problems, the Dreamer algorithm focuses on machine learning and learning-based control problems.

Objective:

Tabu search aims to find the best solution, whereas the Dreamer algorithm targets environmental exploration and online learning.

Application Areas:

Tabu search is suitable for combinatorial optimization problems like sorting, placement, and routing problems.

The Dreamer algorithm is used in learning-based tasks in robotics, artificial intelligence, and autonomous systems.

Combining the two algorithms can compensate for each other’s shortcomings or provide a more effective solution when used together. Here are some advantages of combining them in certain cases:

Comprehensive Solution:

Tabu search is typically effective for combinatorial optimization problems, while Dreamer is used for learning-based control problems. By combining these two algorithms, an optimization problem can be addressed from both combinatorial and learning-based perspectives.

Informed Decisions:

The Dreamer algorithm accumulates experience by interacting with the environment. It can predict future situations using these experiences. The Tabu search algorithm, on the other hand, uses a tabu list to follow temporary solutions. Dreamer’s ability to accumulate experience can help the Tabu algorithm find better solutions.

Long-Term Planning:

Dreamer focuses on long-term planning. It can predict future situations and plan based on these predictions. While Tabu’s search progresses through temporary solutions, Dreamer’s long-term planning ability, when combined, can lead to more strategic and long-term solutions.

Coping with Uncertainty:

Dreamer is designed to address environmental uncertainties. If uncertainty is a significant factor in your problem, Dreamer’s ability to handle it, combined with the Tabu search algorithm, can provide better coping strategies.

In the preparations we made for Society 5.0, especially to prevent the occurrence of uncertain problems and to prevent us from getting stuck in the beginning, the Dreamer Algorithm will be very useful.

Looking forward to meeting you in a new #SOCIETY5.0 article. Stay tuned with love.

CHAOTIC FUTURE

I’m starting a new series of articles. It’s going to be a tough series. When I started doing #HOSHINKANRI in education, it came to my mind. Since that day, I’ve been constantly reading and researching. My new article series will be about #SOCIETY5.0. Of course, first I will provide you with comprehensive information on this subject.

The concept of Society 5.0 originated in Japan and was first officially used by the Japanese government in 2016. Japan’s Ministry of Science and Technology has adopted the “Society 5.0” concept to lead the country’s industrial transformation. This term emphasizes digital transformation to solve Japan’s current social and economic problems more effectively and respond to future challenges. Japan has started long-term Hoshin Kanri to prepare its people for the future.

Society 5.0 is an evolution beyond previous industrial revolutions (e.g., steam-powered machines, electrification, computer technology). This concept expands the digitalization and automation-focused approach of Industry 4.0 to a human-centered and sustainable perspective. Any approach that does not center on humans is not sustainable. Society 5.0 aims to integrate innovative solutions such as digital technologies, artificial intelligence, and the Internet of Things to enhance human quality of life and solve societal problems. Therefore, there is a need for a change in goals.

Japan has adopted the Society 5.0 concept as a national strategic initiative and has taken various steps in policy and technology in this direction. Although other countries have developed similar concepts, Society 5.0 has particularly stood out with Japan’s leadership in this field and has attracted attention in other countries as well. Watching it not receive enough attention in our country except for a few articles worries not only me but also anyone sensitive. This concept can potentially have a global impact by providing a roadmap for integrating digital technologies, such as artificial intelligence and the Internet of Things, to increase human quality of life and solve societal problems.

Society 1.0 – Hunter-gatherer society structure. People lived as hunters and gatherers for a long time. Archaeological excavations have provided clues to this period. The scarcity of needs for life brought equal living conditions among people. Over time, people discovered that they could cultivate some plants. This was the beginning of a new era.

Society 2.0 – Agricultural society. People began a new era by discovering agriculture. It is assumed that there was a period of 20,000 to 25,000 years between the birth of the first human and the transition to an agricultural society. It was a long process. Settlement life began. With settled life, the notion of land ownership emerged. The concept of nation and boundaries began to form. It lasted from around 13,000 BC to the 17th century AD.

Society 3.0 – Industrial Society. Industrialization began in the mid-17th century. Industrial 1.0, Industrial 2.0, and Industrial 3.0 indicate progress in this process. This rapid progress also brought high ego to humans. In a short time, two world wars and hundreds of wars, deaths, and massacres followed. Fear and the beliefs brought by fear peaked first. Then, especially in societies transitioning to Industry 3.0, it began to give way to justice and equality. In addition, among the changes brought about in social life by industrialization; separation of home and workplace as production moved to factories, increasing division of labor, changing urban structure due to factories, and the emergence of the bourgeoisie as an upper and respected segment of society are among them.

Society 4.0 – Information Society. With the discovery of the internet towards the end of the 19th century, the rapid spread of information was ensured. The power shifted from the one with the most factories to the one with the most knowledge. It revealed the fact that even unmanned, automation-based factories needed many knowledgeable people. With Society 4.0, economic information has gained importance. (The whole world needs finance and economy experts who understand the logic of the lean system.) Production has focused on electronic devices that create, use, and store information rather than material goods. The era of calculating the value of a good by weight has long passed. Industry 4.0 is a very critical turning point. If you notice, the time to leap has shortened very, very much.

Society 5.0 – …….. ……… A new future, which is centered on humans more than ever before and thinks about humans and their future, awaits us. I think it’s a big claim. I know. I can talk about it easily with anyone in any environment. Along with this, I especially foresee a significant decrease in birth rates and marriages. Society 5.0 will unite the real world with the virtual world we have created from our dreams. Borders, nations, and beliefs will lose their importance just like in Society 1.0. The critical point here is that the last war will be between the prepared and the unprepared. Unfortunately, the unprepared may perish in the darkness of ignorance and ignorance. Or, as a whole world, we may experience a sharp turn to Society 1.0. Imagine suddenly coming to the brink of a very deep abyss.

Lean Summit 2023 gains great importance in this regard. You know this summit was held under the theme “Identify problems, take ownership, solve, and create value.” The first step was taken. Now, I’m reaching out to you. Let’s name it first.

I especially didn’t name it. I want to name this society together with you. According to some;

Super Intelligent Society

Creative Society

Smart Society

.

.

.

For me, I want a name that we will agree on together. You can leave your opinions in the name under this article. You can write your name and opinions with the #Society5.0 tag as a comment on the social media platforms where I share this article.

My goal will be to prepare the Anatolian people for Society 5.0 before anyone else. I am open to collaborating with everyone on this. Regardless of their political views or beliefs, we must unite and prepare for this!

Society 5.0 is a concept that emerged with the evolution of the industrial revolutions, aiming to combine traditional societal models with digital technology and artificial intelligence and to establish a balance between humans, technology, and nature. This approach aims for technology to provide not only economic but also social and environmental benefits. Society 5.0 represents a society model where people can use technology effectively to improve their lives, solve social problems, and live in harmony with nature.

This model goes beyond the digital transformation brought about by Industry 4.0. Society 5.0 focuses on human-centered values and emphasizes how technology can be used more effectively in people’s daily lives. This means integrating technological developments such as artificial intelligence, the Internet of Things, and big data analysis into our daily lives. This integration has the potential to offer better services and solutions in sectors such as healthcare, education, transportation, and many more.

To elevate the Anatolian people to the level of Society 5.0, awareness-raising and education at the regional and local levels are important. Education programs on digital literacy, and access to and use of technology should be developed to reach wide segments of society. Additionally, it is important to integrate technological innovations concerning local culture and values and to use the rich potential of Anatolia by integrating technological developments locally. Supporting local initiatives in areas such as local economic development projects, sustainable agricultural practices, and energy efficiency solutions plays a key role in transitioning to Society 5.0.

Furthermore, adopting a participatory approach to involve all segments of society in this transformation process is important. By fostering collaboration between local leaders, civil society organizations, and the business community, solutions tailored to the needs of the community can be developed. This enables Anatolia to discover its potential, preserve local values, and achieve sustainable development using technological advancements. Society 5.0 offers a roadmap to improve the overall well-being of society and leave a more sustainable world for future generations as a whole.

FROM HUMAN FACTOR TO DATA ANALYSIS

Before moving on to the third factor of #Reliability, we will examine the human factor. Especially in #Society5.0, the future will be human-centered and science-based. Setting strategies will become much more important. Short-term strategies will be inadequate and feeble. At the heart of Lean Production, TPS (TOYOTA PRODUCTION SYSTEM), and Flexible Production System lies the human element and respect for humans. HOSHINKANRI is a 5-year strategic plan based on reliability factors, outputs, and data analysis. However, 5 years are no longer enough as data analysis will be more effectively utilized in the knowledge society, so we must prepare our strategic plans for 10 years.

Before diving into the details, I will talk about field control within the Toyota Production System and share my experiences. In the Toyota organization, there is a central Overseas department. All overseas factories and systems are connected to this department. The field management of all white-collar organizations abroad is done using Hoshin Kanri with this department. Key Performance Indicators (KPIs) and targets to be tracked are determined separately for each factory in line with the main company of Hoshin Kanri. It was the early days of 2004. An interesting warning came from the Overseas department. They foresaw a global crisis that would affect the entire world in 2009-2010. Despite the publication of Hoshin Kanri, they asked for a study and report on what measures we planned to take. I prepared and sent an A3. The reliability factors were quite interesting. They predicted a contraction of 20-25% for 2010. Time was very tight, and action needed to be taken immediately. When I examined the data they evaluated, I predicted that the initial contraction would be around 30%. I planned everything accordingly. I divided my planning into 3 main headings; 1) Production Area, 2) Human Resources, and 3) General Expenses.

The production lines were the easiest. Production line management is divided into two main groups: production base units (press, welding, assembly, paint, casting, machining, etc.) and production support units (quality control, quality assurance, engineering, R&D, mold, procurement, etc.). If you leave these two groups face to face, you’ll be surprised at how quickly your system collapses. In the Toyota Production System, the department that balances between these two groups and protects the system is the Production Planning and Control department.

The most challenging part was Human Resources planning. Until that point, we were working with 2% temporary staff (candidate employer). This was a standard complaint in all departments. It was a classic excuse for failure. Talking to all department managers, I said that we would close each quarter of 2004 with a 2-point increase, and this would mean reaching 35% temporary staff by 2010. I asked for their support. One of the most objecting ones was the Human Resources Department. They thought it would be difficult to change so many employees and that they would struggle to find new ones. When I explained my solution, they were somewhat convinced. The expenses I paid for Human Resources were also a significant amount. At that time, the performance bonuses received by employees constituted 5% of their income when they achieved their targets. Without disturbing any employees, I increased this to 7% from employees and 8% from the company, making it a total of 20% performance bonus. Non-permanent staff could not benefit from this performance bonus. Since becoming permanent meant a 5% salary increase and a 20% performance bonus, it was easy to find contractual staff and their performances were almost perfect. By the middle of 2008, 35% of the company’s employees were temporary staff, and the performance bonus had reached 20%. I announced that if the company did not make a profit in 2007, only half of the performance bonus could be given. Each department had separate targets to reduce general expenses.

In the last quarter of 2008, a major global crisis erupted. It had come almost 1.5 years earlier than expected. The success of the Production Control and Planning department was tremendous. They had succeeded in reducing the stock for the company from 17 days to 4.7 days. All departments had increased their productivity more than expected. Temporary employment contracts were terminated without encountering any problems in a short period of 2 months. It was an important reliability study conducted together with Overseas. We came out of the 2008-2012 global crisis with almost no damage.

Today, a challenging future awaits us. We have to make our strategic plans for 10 years. Companies trying to do this are striving to create a new department in their organizations. This new department is the reliability department. Many global companies are looking for a Reliability Manager. #Reliability, has become so important. Usually, aviation, then the automotive sector, led these developments, but this time, the pharmaceutical industry took the first step. What qualities should an ideal reliability expert have? Unfortunately, Reliability courses are not taught in our country. I am probably one of the students who last took this course from my teacher, Alp Esin. This was the course I used and benefited from the most in my professional life. Reliability experts must first have very strong field experience, have received theoretical knowledge and training, must have worked as operators in all processes, must have performed maintenance at least once, must have managed maintenance once, and should have known FMEA(Failure Mode and Effect Analysis) and have applied it.

The reliability department is critical to the sustainability of the company and the organization. It is not too late today. Companies should immediately identify Reliability Leader candidates in each department within the organization and plan all their orientations. For those who ask if it is a good idea to produce leaders in reliability? I will tell you the answer Mahatma Gandhi gave when asked what he thought of Western civilization. He said, “It would have been good.” He said he felt it was a good idea. This is the same as my thought when evaluating system management from the perspective of reliability. How can you turn someone who has never led into a leader? This is where most mistakes are made. They think they’ll become leaders overnight. Those who think that a magical wand called a job description or you are my coach, you are my spiritual son can create a leader are mistaken. There is no magic wand. Success can be achieved with systems that are scientifically planned and analyzed using both scientific and local data. When I first read “The Death of Reliability,” I was very impressed. I try to increase my experiences by making small quotations from every book when I read. I recommend it to you too.

Asset management is an internal process that many companies must take on at some point in their business strategy cycles. Although these companies may be in different industries, the strategy for optimizing their technical departments (i.e., maintenance, engineering, quality, facilities, etc.) is approximately 90% the same. Therefore, the approach to improving asset management does not change much, whether across industries or within different departments within a company. As I said, there are two critical sections here, the first being the Production Planning and Control department, and the second being the Reliability department. For example, in the pharmaceutical industry, product safety is a major concern. In the food industry, there is a balance between traceability and cost to be considered. For most automotive manufacturers, working time and productivity are significant factors that help assess operational efficiency. While the principles and building blocks of operational excellence assessment are largely based on similar strategies, the goals may vary from sector to sector.

In the 1850s, each new piece of information doubled every 45 years.

In the 1990s, this period had shortened to one every 3 years.

In 2011, it was every two years.

Today, it’s doubling or tripling in every year.

That’s why we need data analysts and reliability experts. Access to information is now free, especially online, and this is not only true for the boss. The bar for access to information is so low that almost everyone, everywhere can learn a lot of topics. With information being so accessible to all people, we have witnessed a significant transition from the 2D Information Age to the 3D Information Age. In 10 years, the 4D information age will begin. Only those who are prepared will survive.

Let me explain the situation with a small example. There will be a serious drinking water crisis in these lands in 10 years. While you see the accident in Erzincan as a simple mining accident, I perceive it as an acceleration of the process. Please, let’s all put our hands under the stone together before it’s too late and we are buried under the debris.