NACİ

Orta Doğu Teknik Üniversitesinde ikinci yılımdı.

Tüm kampüse tepeden bakan 8. yurtta kalıyorduk.

En üst katta

Bizim odamızın manzarası Eymür gölüne doğru uzanan ormanlık alandı

Bu alana girmemiz yasaktı.

Pencereyi açıp ormanı koklayıp derin derin içime çekerdim.

Odalar 6 kişilik idi.

İki odayı birbirine bağlayan koridorda elbise dolapları,

Bir oda kapısının yanında tuvalet diğerinde duş bulunurdu.

Bizim odaya bir yan odaya iki yeni arkadaş katılacaktı.

Mezun olanların yerine değil…

12 Eylül baskısı hala devam ediyordu bu 3 arkadaşta yurttan bir gece yarısı alınıp götürülmüşlerdi

Tutuklandıkları bilgisi ise haftalar sonra gelmişti bize

Odanın ortasında bulunan çalışma masamı açmıştım ki içeriye Confucius girdi.

Biz ona Confucius derdik, sakinliği, sabrı ve bilgisi ile bunu hakediyordu.

Koridora çıkıp elbiselerimi dolaba yerleştirmeye başlamıştım ki

Yan odaya gelen ilk çaylağı gördüm….

Gülümsedim ve elimi uzattım…. Naci dedi

Üzerinde kahverengi bir ceket

Beyaz bir gömlek

Kahverengi hafif cizgili kalın bağlı bir kravat

Ve muntazam ütülü kahverengi bir pantalon

Gürbüzün alt ranzasına yerleşmişti.

Gürbüz mü dünya tatlısı bir insan.

Yardım sever başı herkesle barışık biri

Gürbüzümün çalar saati ortadaki çalışma masasının üstünde durur ve yan odadan bizi bile uynadırırdı sabahları.

Naci, ben odada iken yerleştirdi diye düşündüm dolaplarını

Oturduk bizim odada

Biraz anlattım yurt nasıldır

Neler yapmalı

Naci Fizik Bölümünü kazanmış çok idealist

Konuşmayı da fazla sevmiyor.

Gözlerinde bir ürkeklik var.

Güneyden gelmiş Naci, Mersin den

Bahsetmedi ailesinden ve  arkadaşlarından

Sıkmayı sevmem

Girdim koluna gel sana yurdu gezdireyim dedim

Etüd odasını

Genel tuvaletleri

Danışmayı ve görevlileri

2 adet 2,5 lira ile çalışan telefonu

Odasından çıkmayı sevmeyen Yurt Müdürünü

Ve kantini, maç seyretmek doyumsuzdu

Hele hele derbileri

Israrım karşısında zorla bir bardak çay içti Naci

O akşam gördüm çizgili pazen pijamalarını

Yatma vakti gelene kadar o kravat ve ceketle oturmuştu odasında

Sonra sessizce giyivermişti pijamalarını

Her sabah olduğu gibi Naci herkesten önce uyanmıştı

Koridorda gözlerimi açmaya çalışırken gördüm kahverengi ceketi ve kravatı ile Naciyi

Bana gülümseyen bir yüzle günaydın dedikten sonra hızlı adımlarla çıktı koridordan

Merdivenlere yöneldi…

Neden sonra fark ettim ne bölümlerden gelirken ne de giderken kimse farketmiyordu

Birden odaya döndüm ve camı açıp aşağıya doğru bakmaya başladım.

Suskunun kapat şu camı donuyorum hasta edeceksin bizi demesine aldırmadan.

Naci merdivenlerden indiği hızla yurttan çıkıp bölümlere doğru gözden kayboldu

Üzerinde beyaz çizgili bir gömlek,

Kahverengi çizgili kalın bağlanmış kravat

Kahverengi bir pantolon ve ceket

….

Alacakaranlıkta yere önce kartanesi mi yoksa yağmur damlası mıydı düşen

Hangisi diğerinden ağır bir kar tanesi eridiğinde su damlasından ağır gelirken

Bir su damlasının yer çekimine yenik düşmesi mi mucize

Avucuma konan kartanesi mi verecek cevabı

….

Ankaranın ayazı kalın süet kabanımın altında beni de yakalamaya başlamıştı

Kütüphaneden çıktığımda gün ışıklarını alıp gitmişti ODTÜ’den

Bölümler arasında salına salına yürüdüğümüz yol lambaların cılız ışığında

Yemekhaneden başka ışıldayan bir bina kalmamış

Yemek vaktinin son anları

Yemakhaneye giden kalmamış girip girmeme kararsızlığında yolun karşısında

Bir karaltı titrek ürkek adımlarla yemekhaneye bakmaya çekinircesine

“Naciiii”

Sanki adını ilk defa biri sesleniyormuş gibi olduğu yere çakıldı

Dönmeye çekiniyordu

Bir nefeste yanına gittim

Koluna girdiğim gibi hadi yemeğe gidelim dedim

Yalnız yemekten hoşlanmıyorum

Direnmek istesede bir süre

Çaresizliğine yenik düştüğünü hissediyorum

Üzerinde beyaz çizgili gömlek

Kahverengi çizgili kalın bağlanmış kravat

Kahverengi ceket ve pantalon

Üzerimdeki süet kabanı ağırlaştıran yemekhanenin sıcaklığı değildi

Utancımdı

Aradan geçen aylara rağmen gözümün önünde göremediğimdi

Bir ceket gömlek ve kravatla kara kışa meydan okuyan cılız bedeni ile Naci idi

Karşımda titreyen elleri ile yemeğini kaşıklamaya çalışan

Naci ağzından kaçırmıştı 10 gündür ilk defa yemek yediğini…

İşte o gün başladı benim mesaim

Naci tanıdığım en gururlu insan

Yardım kabul etmeyecek kadar gururlu

O gün anladım neden herkesten önce gidip karanlığa sığınıp geri geldiğini

Gençlikti utancım

….

Akşamları ucu koparılmış sandeviçler

Naci ye kabul ettirmenin tek yolu idi

Naci yiyemedim

Naci bitmedi ya atılmasın şu yazık

Utanan kızaran yalnızlıktı artık

Yine de gözümdeki Naci’nin yalnızlığı değildi

Hala görememiştim bu sığ suda Naci’nin yalnızlığını

Çizgili pazen pijama ile biten günlerini…

Susku’nun hırsla kapıyı çarpması ile kaldırdım başımı

Kulaklığıma ve kulağımda Ozzy Osbourne nin sesine rağmen

Kulaklığı çıkardım ki duyabileyim neden bu şiddet

Susku; “Ya bu herif delirmiş az önce döktü çöp tenekesini çöpleri ayırdı”

“Kağıtları bir yere, yumurta kabuklarını özellikle sağa”

“Dönüp birde demezmi sigara içmek sağlığa çok zararlı çöpte bile yeri olmamalı bunların. Sen de içmemelisin huzuru içinde aramalısın diye”

Naci, sonunda Susku’yu da doğru yola hak yoluna davet etmişti

Bir süredir yurdun girişinde ki panoya ilahi yazılar asmaya başlamıştı

İki odada hak yoluna davet etmediği tek kişi kalmıştı o da ben

Neden ben diye hiç sormadım ona

Naci sessizliğini her bozduğunda birilerine iyi olmalarını söylüyordu

….

Her Salı gecesinin klasik görüntüsü idi

Koşturarak 23;40 son otobüsü yakalamaya çalışan bir gurup genç

“Ali hadi koş kaçırmayalım. Burhan sen birşeyler söyle”

Briç kulübünden turnuvadan dönüş

“Hadi elleri otobüste tartışırsınız.”

Ali hem liseden arkadaşım hem yurttaki odamdan

Ali; “Gelmeyecek misin odaya”

“Sen çık hadi ben biraz odalar arası tavaf edeyim” dedim Ali’ye

Murat, Serdar derken yeni günden kayıp giden saat 2 olmuştu

Merdivenlerin sonuna geldiğimde farkettim Naci yi

Beni görünce gözleri ışıldadı Naci’nin

Sesindeki sevinci hissedebiliyordum….

Derin bir nefes alıp, “Okannn” dedi..

“Efendim Naci”

“Okann ben saati soracaktım sana seni bekliyordum.”

“Naci, saat 2 olmuş. Sen neden hala ayaktasın.”

İlk defa görüyordum Naci’nin geceyarısını geçirdiğini

Gürbüz geldi yanıma

“Bu deli akşam yediden beri merdivenin başında bekliyordu. Seni mi bekliyormuş…” deyince

Yüreğime oturan ateşin nasıl olupta tüm bedenime buz kestiğini hala anlayamıyorum

“Gürbüzüm, başı her başla barışığım. Başının üzerinde duran saate bakmak neden zul geldi Naci’ye bilemem ama saati sormak için beklemiş onca”

Ertesi gün soluğu müdürün odasında aldım.

Benim zorlamamlada olsa ailesini aradık

O gün öğrendim Naci’nin gözümüzden kaçırdığı kaderini

Ailesi daha hiç para göndermemişti Naci’ye

Bizden başka kimsesi yoktu Naci’nin

Bizde onu kaderi ile başbaşa bırakmaya karar vermiştik

Bin kişi bir olamamıştık sahip çıkamamıştık

Müdür ile beraber Hacettepeye sevk evraklarını hazırladık

İkna etmek bana düştü

Düşen aslında okuldaki bizlerdik

Gözümüzün önünde yalnızlığına terk ettiğimiz Naci değildi

Naci dostum, arkadaşım bugün olsa seni yalnızlığa mahkum etmezdim….

Ben GURURU Naciden öğrendim, insanlık onurunu da

Kendi ellerimizle Hacettepe Psikiyatri bölümüne gönderdiğimiz Naci’den bir daha haber alamadık.

Sormak aklımıza gelmedi…

11/11/2011

NACİ” için 2 yorum

  1. Okan Merhaba,
    Ben Semra Erdoğan, bilmem hatirlar misin..
    Ne kadar hazin bir hikaye bu. Yazımını çok beğendim. Ne çok detay hatırlıyorsun, unuttuklarımı , yıllardır düşünmediğim şeyleri hatırlattın bana.
    Naci’yi soyadından bulamaz mıyız?
    Umarım iyisin ve herşey yolundadir
    Sevgiler,

    1. Semra merhaba. Nasılsın? Hatırlamazmıyım tabii ki hatırlıyorum seni ve birçok arkadaşımı. 2015 yılında yazmıştım bu anımı. Ne yazik ki Naci’nin soyadını hiç hatırlamıyorum. Ama bende özel bir iz bıraktığı kesin. Çok gençtik o zamanlar ama bir o kadar da güzel yaşadık hayatımızı. Dostluklar unutulmuyor paylaştıklarımız. Sevgiler

Semra için bir cevap yazın Cevabı iptal et