ÇİN’İN AKADEMİK CAZİBESİ: KÜRESEL GÜÇ DENGELERİNDE YENİ BİR DÖNÜŞÜM BAŞLIYOR MU?

Mayıs 2025

Son yıllarda dünya sahnesinde güç dengeleri yalnızca ekonomi ve askeri üstünlük üzerinden değil, bilgi ve bilim üretimi üzerinden de şekillenmeye başladı. Bu bağlamda Çin’in yükseköğretim sistemini küresel düzeyde cazip hale getirme çabaları, sadece akademik bir strateji değil, aynı zamanda jeopolitik bir hamle olarak da dikkat çekiyor. 22 Mayıs 2025 tarihli The Economist’te yayımlanan kapsamlı analiz, Çin’in Batılı bilim insanlarını kendi üniversitelerine çekmeye yönelik sistemli ve uzun vadeli girişimlerinin etkilerini gözler önüne seriyor.

Çin’in Bilim İnsanlarını Cezbetme Stratejisi

Çin’in bu yeni yaklaşımı aniden gelişmiş bir eğilim değil. 2008’de başlatılan “Thousand Talents Plan” (Bin Yetenek Planı), yurtdışındaki Çinli akademisyenleri geri kazanmaya yönelikti. Fakat son beş yılda, bu strateji daha da agresifleşerek, Batı’dan doğrudan yetenek transferi sürecine evrildi. Çin üniversiteleri artık yalnızca Çinli bilim insanlarına değil, Avrupalı ve Amerikalı akademisyenlere de kapılarını sonuna kadar açıyor.

Çin’in cazip hale getirdiği koşullar dikkat çekici: yüksek maaşlar, araştırma fonlarına doğrudan erişim, donanımlı laboratuvarlar ve çoğu zaman Batı’da azalan bir unsur olan uzun vadeli akademik istikrar. Dahası, bazı Batılı araştırmacılar, Çin’de karşılaştıkları kurumsal destek ve projelere tanınan esneklik nedeniyle daha verimli çalışabildiklerini belirtiyorlar.

Akademik Göç: Yeni Bir “Zihin Gücü” Rekabeti

Geçtiğimiz yüzyılda ABD, beyin göçü konusunda açık ara lider konumundaydı. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Almanya, Sovyetler ve diğer Avrupa ülkelerinden gelen bilim insanları, Amerikan akademisinin yükselişini tetikledi. Bu sistem, Amerika’nın inovasyon ve teknoloji üretiminde dünya lideri olmasının temel taşlarından biriydi.

Ancak günümüzde bu tablo değişiyor. Bilim insanlarının artık yalnızca ekonomik değil, bilimsel üretim koşullarını ve toplumsal desteği de göz önünde bulundurarak yön tayin ettikleri bir dönemdeyiz. Çin, tam da bu ortamda alternatif bir merkez haline geliyor. Batı’nın bazı alanlarda politik baskı, fon kesintileri ve üniversitelerde artan bürokrasi sorunları ile mücadele ettiği bir dönemde Çin, “daha fazla özgürlük değilse de, daha fazla kaynak ve net hedefler” sunuyor.

Jeopolitik Etkiler ve Gelecek Senaryoları

Bu akademik hareketlilik, sadece üniversiteler arası rekabet olarak okunmamalı. Bilimsel üretim, artık doğrudan ulusal güvenlik, teknoloji liderliği ve stratejik bağımsızlık ile ilişkilendiriliyor. Yapay zekâ, biyoteknoloji, kuantum hesaplama ve uzay araştırmaları gibi alanlarda Çin’in Batılı bilim insanlarını çekmesi, bu alanlarda üstünlük sağlama yolunda ciddi bir avantaj anlamına geliyor.

Eğer ABD, bu “zihin gücü savaşında” pozisyonunu kaybederse, bu yalnızca bilimsel inovasyonun değil, aynı zamanda ekonomik ve askeri liderliğin de aşınmasına neden olabilir. Çin’in, bilgi ekonomisinin en kıymetli varlığı olan insan sermayesini kendine çekmesi, Batı için bir kırılma noktası anlamına gelebilir.

Çin’in bilimsel alanda Batılı uzmanları kendi akademik sistemine entegre etme çabaları, geleceğin dünyasında hangi ülkenin “bilgi üretim merkez üssü” olacağının da işaretlerini veriyor. The Economist’in bu konuyu haberleştirmesi, bu değişimin artık fark edilmeye başlandığını gösteriyor. Ancak bu yalnızca bir uyarı değil; aynı zamanda uluslararası bilim politikalarının yeniden şekillendirilmesi gerektiğine dair bir çağrıdır.

Bilim insanlarının gittiği yön, yalnızca bireysel tercihlerden değil; aynı zamanda küresel güç akışından da izler taşır. Ve bu izler, şu anda Doğu’ya doğru belirginleşiyor.

ÇİN’İN AKADEMİK CAZİBESİ: KÜRESEL GÜÇ DENGELERİNDE YENİ BİR DÖNÜŞÜM BAŞLIYOR MU?” için 2 yorum

  1. Yazılarını, yorumlarını büyük bir dikkatle takip ediyorum, çok istifade ediyorum

    Yalçın İpbüken Yalın Enstitü YK Başkanı 0533 297 11 14

okandinc için bir cevap yazın Cevabı iptal et